Genç kız omzunda hissettiği elle gözlerini açmak zorunda kaldı. Halbuki ne kadar da güzel uyuyordu. Hiç yerinden kalmak istemezcesine kafasını başında bekleyen cehennem zebanisine çevirdi. Kesinlikle dün akşam ölmüş ve günahlarının cezası olarak bu şeytanla cehenneme mahkum edilmişti. Kafasını etrafına çevirince duvarlardan ateşler fışkırmadığını hatta yaklaşık bir aydır kendisine huzur veren odada olduğunu farketti. Sonra gözleri buz küpleriyle buluştu ve yüzünü buruşturdu. Bu adamın başında dikiliyor oluşu bile burayı cehennem bellemesine yeterdi. Yavaşça yerinden doğrulurken, daha doğrusu denerken omzunda hissettiği el onu durdurdu. “Ne var” dercesine kaşlarını çattı ve gözlerini zebaniye dikti. Nedense içinde şu ana kadar hiç hissetmediği yakıcı bir öfke vardı ve şu anda hepsini kusmak istiyordu. Adeta kafasını dağıtmek istercesine gözlerini sıkıca açıp kapattı, ama bu sadece gözünün önüne dün gece olanların kesik görüntülerini getirdi. Yüzünü daha da buruştururken yerinden doğruldu yavaşça, nedense gardiyanı buna izin vermişti. Bakışlarını karşısındaki adamdan kaçırıp kucağına dikince fark etti: Kolları tamamiyle toprakla ve kurumuş kanla kaplıydı. Kendini incelemeyi sürdürürken koltuk altındaki pike üstünden kaydı ve çıplaklığı olduğu gibi ortaya çıktı, karşısındaki adamsa hiç etkilenmemişçesine yüzünü başka yöne çevirmişti. Hala kafasında olanları nasıl anlatacağını kuruyordu. İşin kötü yanıysa sadece Elijah ve Rebekah’nın uyarıları yüzünden değil, kendisi de genç kızı üzmemek için bu kadar kıvranıyordu. Neyse ki yüzyılların verdiği tecrübeyle endişelerini buzdan maskesinin ardına gizlemeyi biliyordu. Kızcağız ise deliler gibi titreyerek yataktan çıktı ve aynanın karşısında durup , boğazını yırtarcasına bir çığlık attı.
Hayır bu olamaz! Ben ne yaptım?! Bana ne oldu?! Ne yaptılar?! Ne!?! Ne! Ne! Ne!
Caroline farkında olmadan kafasında dönen düşünceleri mırıldanıyordu. Sürekli aynı soruları mırıldanırken elleriyle saçlarını tuttu, şu anda öyle korkunç bil haldeydi ki! Ağzının etrafındaki kurumuş kan, saçlarının arasındaki küçük yapraklar ve daha neler neler. Aynada gördüğü kadının kendisi olduğuna inanmak öyle zordu ki! Saçlarını tutan ellerini onları yollarcasına başından çektiğinde elindeki yumakyumak saçalrı yere atma gereği duymadan yüzünü kapattı ve ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlarken en sonunda bacakları bu yüke dayanamayıp kendini bıraktı. Fakat işte tam o sırada beklenilmedik bir durum gerçekleşti. Vücudu acıdan sarsıla sarsıla ağlayan kadın gözlerini açtığında tekrar aynaya baktı. Sanki o görüntüyü görmek paslanmış hislerini açmıştı. O dakika çığlık attığından bu yana kendisine sarılmış onu rahatlatmaya ,teselli etmeye ve kendisine zarar vermesini engellemeye çalışan adamı gördü. Aynada ilk kez yalnız olmadığını gördü genç kadın. Bunca zaman yalnız ve değersiz olduğunu düşünmüş genç kadın bu görüntüyle hissetmeye başladı. Beline dolanmış ve onu hiç bırakmayacakmışçasına saran kolları, yanağının altında taramalı tüfek gibi atan kalbi ve o tanımlayamadığı sıcaklığı hissetti. Öyle ki içinde en ufak bir utanç ya da şüphe olmadan kendini o kollara bıraktı. Artık bu kolların sıcaklığını bir kerecik daha hissetmek için, bu ellerin yarattığı cehennemde her zaman ve sonsuza kadar yanmaya hazırdı. Şeytan ise avuçlarında tuttuğu teslimiyeti cehennem alevlerinde yakacağını bile bile yine tüm bencilliğiyle kabul etmişti, belki ona en büyük acıları kendisi yaşatacaktı, ama cehennemden cennete çıkan yol kolayca aşılacak bir yol değildi, binlerce zebaniyle ama tek bir adamla savaşması ve kazanması gerekiyordu genç kızın. Ama şanslıydı Carrie, çünkü Klaus baştan mağlubiyeti bu teslimiyetle beraber kabul etmişti. Sadece kendisi henüz bunun farkında değildi.
**
(Aradan geçen onca zaman sonra)
Klaus kulağına dolan ağlama sesiyle bir kez daha lanet edip gözlerini sımsıkı yumdu ve susmasını umarak işine devam etmeyi denedi.. Altında yatan güzel karısının istekli ama aynı zamanda yalvaran gözlerine bir kez daha bakınca ise küfür ederek yataktan çıktı ve banyoya ilerledi, Care ise hevesi kursağında kalmış bir vaziyette üstüne yerdeki geceliğini geçirdi ve kızının odasına girdi. Beşiğin içinde ayakta durmaya çalışan kızına koşar adım ilerledi, ama Hope annesini görür görmez kollarını ona uzatmış ve beşiğin korkuluğundan destek alamayan vücudu dengesini kaybederek popo üstü yatağa düşmüştü, hala kolları havada annesini beklerkense daha çok ağlamasına sebep olmuştu bu olay. Care kızının koltuk altlarından tutup kaldırdı ve kucağına aldı. Bir koluyla belinden tutup diğer eliyle başını göğsüne yaslamış kızının kısa iki tel kıvırcık saçlarını okşadı. Kızının saçları çok azdı ama bu yine de saçlarındaki birkaç bukleye engel değildi. Hope ise ağlaması durduğunda bu fırsatı değerlendirerek küçük kafasını daha aşağılara eğdi, artık ellerini kontrol edebilen bebek annesinin geceliğinin yakasını çekiştirmeye başladı. Caroline hala saf saf kızının saçlarıyla oynarken memesinde hissetiği acıyla ufak bir çığlık attı. Kızını göğsünden uzaklaştırdığındaysa Hope yaygarayı kopardı. Bu sırada odaya giriş yapan babası kızını kollarına alırken, çarpık bir şekilde gülüyordu. Birkaç vızıldamadan ve göz yaşından sonra susup içli içli, gözleri dolu dolu babasına bakan Hope sevimliliğini sonuna kadar kullanmaya hazırdı. Klaus kızının yumuşacık kırmızı yanaklarını öperken konuşuyordu bir yandan da:
-Her ne kadar istediğini elde etme konusundaki bu çabanı takdir etsem de bu senin iyiliğin için kızım. (Hope’un anlına gelen saçlarını geriye doğru tarar eliyle.) Özellikle baban gibi her türlü manipülasyon yoluna başvurmanı da sonuna kadar anlıyorum. (Yanaklarındaki gözyaşlarını öperek siler ve son olarak gözlerini öper, bu sıradaysa Hope bu yoğun ilgi ve şefkatten gülümsemeye başlamıştır.) Ama yine de bir daha (İşaret parmağını burnunun ucuna vurur hafifçe) annenin memesini ısırmak yok, anneyi cezalandırmak yok.
Caroline Klaus’un kızıyla olan son derece ciddi(!) konuşmasını izlerken kahkaha atmamak için ağzını kapıyordur. Ama en sonunda kıkırdamasına engel olamamıştı, zira Hope Klaus’un burnundaki parmağına şaşı olmuş bir şekilde bakıp tuhaf sesler çıkarıyordu. Klaus kendine gülen karısına seninle sonra görüşeceğiz bakışları atarken, Hope’un babasının parmağını ağzına alıp ısırmaya başlamasıyla Caroline kapının önünde kahkaha atmaya başlamıştı. Klaus “Hain evlat” diye mırıldanırken parmağını kızından kurtarabilmiş, ağzına diş etlerini kaşıması için aldıkları plastik çemberi sokmuştu, kızı mutlulukla eline aldığı yarı yumuşak şeyi dişlerken de Klaus dişleme sırasının sonunda kendine geldiğini hissedip, kendini yatak odasına atmıştı bile!
NOT: Öncelikle herkesten özür diliyorum, onca zaman bölüm yaz(a)madığım ve bu ani son için. Bu hikaye aslında daha yeni başlarken final yapıyor maalesef. Hem bir yazar, hem de bir okuyucu olarak bunu yapmanın ne kadar sinir bozucu bir durum olduğunu biliyorum, bu öncelikle bunca zaman hikayemi takip etmiş olan sizlere büyük bir haksızlık farkındayım. Fakat son zamanlarda ne okumak, ne de yazmak istiyorum. Keşke basit bir depresyon olsaydı, ama benim için çok değerli bir insan vefat etti geçenlerde ve ben bu olaydan sonra kendimde yazacak takati pek bulamadım. Yeni bölümü soran bir okuyucuma bir aksilik olmazsa birkaç güne gelir demiştim, aksiliklerin en büyüğü oldu maalesef. En azından bir sonu olsun diyerek böyle bir şey karaladım, pek beğenmesem de en azından yarım kalmasın dedim, iyi mi dedim, kötü mü dedim, karar sizin artık. Bunca zaman yanımda olan herkese teşekkür ediyorum, sağlıcakla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanfictionEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...