Caroline eve <ev demek ne kadar doğru olurdu bilmiyordu> girer girmez Büyük Mikaelson’ın çalışma odasına çıkmışlardı. Hastanenin yorgunluğunu atamadan üstünden konuşmaları gereken önemli “şey” için odaya geçmişlerdi. Neyse ki Minik Mikaelson uyuyordu. Aslında bu kıymetli zamanı birazcık kendisiyle ilgilenerek geçirmek ve artık yeni “yuva”sı diyebileceği bu yeri keşfederek geçirmeyi tercih ederdi. Bazen kendisi bile olanlara inanamıyordu. Şu son 3 günde nasıl bu noktaya gelmişti? İşin aslı bunları düşünerek kendine de daha fazla acı çektirmemek niyetindeydi. Zaten hatırlamamak için Matt ve Elena ile bir süre görüşmeme kararı almıştı. Ne olursa olsun onları görmek ona sadece o geceyi anımsatıyor, hatta ruhunun derinliklerinde esmeyi bırakmış o acı rüzgarı tekrar harekete geçirip bir fırtınaya dönüştürüyordu. Caroline iradesiyle tekrar bu düşünceleri kafasının silmek istedikleri köşesine gömdü ve karşısındaki takım elbiseli adamı dinlemeye koyuldu.
***
Birkaç saat sonra
Her ne kadar Caroline gördüklerinin şokunu henüz atlatamamış olsa da, soğukkanlılığı ve kendini kontrol edebilme yeteneğiyle bunu da atlatacağını biliyordu. Vampir kelimesini duyunca “Twilight’taki gibi deriniz parlıyor mu, yoksa Interview with the vampire’deki gibi güneşe çıkınca yanıyor musunuz ya da Kont Dracula gibi yarasaya dönüşebiliyor musunuz?” gibi bir sürü soru sormak istemiş olsa da, Mr. Mikaelson’ın ciddi vampir suratına karşı bunları soramamıştı. Onun yerine ona kendisi için düşündüğü yüklü maaşa karşı çıkmıştı, sonuçta o bir dadı sayılırdı değil mi? Halbuki Mr. Mikaelson bunun farkında varamamış olsa gerek kendisine Mikaelson Şirketler Grubunun genel müdürüne verilebilecek bir ücret teklifinde bulunmuş, hatta karşı çıkınca yanlış anlayarak daha da fazla bir meblağ teklif etmişti. Care ise bu yanlış anlaşılmaya anında müdahale etmişti. Ufak bir tartışmanın ardından da bir rakamda anlaşmışlardı. Bu arada Mikaelson’ların şirketleri var mıydı? Genç kız izlediği filmlerden ve okuduğu kitaplardan olsa gerek böylesine büyük bir evi ve sürekli takım elbiseyle dolaşan adamı görünce böyle bir fikre kapılmıştı, fakat bu sadece bir öngörüydü.. Daha sonra sorulacaklar listesine bunu da ekledi. Bunları dişi Mikaelson’a sorabilirdi. Zira ona hastanede oldukça arkadaş canlısı davranmıştı, yanındaki hizmetçinin durmasıyla o da durdu ve soru işaretlerinden sıyrılarak yeni odasına ilk adımını attı. Hizmetçiye çekingen ama içten bir gülümsemeyle teşekkür ederken, kadın başta gözlerini açarak bir şey diyemese de, sonunda şaşkınlığını üzerinden atınca o da ona gülümsemiş ve bir şeye ihtiyacı olursa ona gelebileceğini belirtmişti. Care de nezaketle ona tekrar teşekkür ederken, tanışma fırsatını da bulmuş, hatta ayaküstü biraz çene dahi çalmışlardı. Hizmetçi yani Rose ayrıldığında Care odasını inceleme şansı bulacağını düşünürken bir anda kulağına dolan sesle çevresine bakındı, odanın içindeki ikinci kapıya doğru iç güdüsel olarak yöneldi ve karşısına tahmin ettiği gibi Hope çıkmıştı. Ahşap beşiğinin içinde kokudan anlaşıldığı gibi bezini tıka basa doldurmuş ağlıyordu. Hemen yanına giderek onu kucağına aldı, biraz pışpışlayıp kafasını okşadı, Hope <biraz daha kısık sesle en azından> ağlamaya devam ederken bebek çantasını buldu ve onu kendi odasına götürdü. Yatağa önce battaniyesini sonrada altını değiştirirken kullandığı küçük örtüyü serdi. Bebeğin üstündekileri nazikçe çıkarıp bezini açtı ve burnunu kapadı hemen. Bir iki öksürükten sonra, artık ağlamayan bebeğe dönüp:
-Vampir dişlerin olmadan da yeterince tehlikeli bir ufaklıksın sen! Sadece bu kokuyla bile birçok masum insanı katledebilirsin.
Minik ise sadece gözlerini kırpıştırıyordu. Care Hope’un bacaklarını tek eliyle kaldırıp diğer elindeki bebek poposu için özel üretilmiş ıslak mendille onu bir güzel temizledi. Sonra da altındaki bezi alıp nereye atabileceğine baktı o sırada gözüne odanın köşesindeki diğer kapı çarptı. Mr. Mikaelson’ın, odasında özel banyosu olduğunu söylediği aklına geldi ve oraya yöneldi, tahmin ettiği gibi burası küçük bir banyoydu. Hemen elindeki nükleer atığı çöpe attı, ellerini yıkadı ve odaya geri döndü, bu sıradaysa kapıya dayanmış ona sinirli gözlerle bakan baba Mikaelson’ı fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanficEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...