Caroline gözlerini Mr. Salvatore’un ofisinde araladı. Paravanın arkasındaydılar. Deli adamın sesi geliyordu. Ne dediğini anlayamıyordu. Zaten daha fazla duymak isteyeceğini sanmıyordu. Biraz kıpırdamayı deneyine doktorunun sesini duydu:
-Kıpırdama!
Caroline denilene uyarak hareketsiz kaldı ve Mr. Salvatore’un bacaklarının arasındaki işini bitirmesini bekledi. Bu sırada kafasını yan tarafa yasladı. Paravanın yakınlarında biri vardı, sürekli bir ileri bir geri dolaşıyordu. Kafasını konumu değiştirmeden biraz daha yukarı doğru kaldırdı, şimdi biracık olsun paravanın ardındakileri görebiliyordu. Takım elbiseli adamı profilden görüyordu, yüzünde sıkıntılı bir ifade vardı ve karşısındakini dinliyordu. Kimi dinlediğini görmek için kafasını kaldırdığında bir an takım elbiseli adamın üstüne yürüyen deli adamı gördü ve hemen bakışlarını başka yöne çevirdi. Zaten ufacık, en fazla 10 cm.lik bir aralıktan görüyordu onları. Ama yine de bu bile korkmasına ve sinmesine yetmişti. Gözlerini tekrar o tarafa bakmaya zorladı. Bir yandan da uğuldayan kulaklarına söz geçirmeye ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordu, fakat maalesef beyni sesleri bir araya getirip, anlamlı bir bütün oluşturmaktan acizdi. Bu sırada takım elbiseli adamın yanında başka biri durdu. Görüşünü kapatıyordu. Arkası dönüktü. Bakışlarını bacaklarından başlayarak yukarı doğru gezdirdi. Galiba bu o sarışın kadındı. Sürekli, sakin ol, diyen. Sarışın kadın diğer yanına doğru döndüğünde, omzundaki minik şeyi gördü Caroline. Küçücük kafasını kadının omzuna yaslamış, uyuyor gibiydi. Kadın birkaç adım atınca, bebek tam görüş hizasına girdi. Çok zayıftı, bir deri bir kemikti, ama hala yanakları öpülesi duruyordu. Çok ufaktı. Öyle ki Care nasıl tarif edeceğini bilmiyordu. Acaba kendi oğlu yaşasaydı o da iki avucuna sığacak kadar küçük olur muydu? Ya da bu kadar beyaz? Bu kadar ölü? Aklına gelen düşünceyle birkaç damla gözyaşın gözlerinden kaçmasına engel olamadı. Gözlerinin buğusu kalktığında, bebeğin ağzını araladığını ve esnediğini gördü. Tabi bu deli adamın bağırışlarına uyanmaması imkansızdı! Şimdi yaygarayı koparır da herkesi susturur diye düşündü. Öyle olmadı. Gözlerini kırpıştırdı. Yüzünü buruşturdu. Kaşlarını çattı, sonra derin derin nefes almaya başladı. Ağlıyordu sanki. Lakin hiç diğer bebeklere benzemiyordu. Sessiz sedasız öylece iç çekiyor, dudaklarını büzüyor ve gözlerini her an ağlayacak gibi dolu dolu kocaman kocaman açıyordu. Yani ne kadar büyük olabilirse. Güçsüz ve yorgundu. Etrafından yardım istercesine kafasını kaldırmayı denedi, ağzı hafifçe açıldı. Acaba Care mi duyamamıştı sesini, yoksa gerçekten sesi mi çıkmamıştı? Kadın kafasını okşadı biraz, omzuna yasladı. Bu sırada Care ile göz göze geldiler. Dudaklarını büzmeyi kesti. Caroline gözlerini kaçırdı önce, sonra dayanamadı ve tekrar baktı kadının omzuna, bebek başını hafifçe kaldırmış etrafına bakınıyordu, sanki bir şey arıyordu. Sonra tekrar genç kız ile göz göze geldiler. Minik ağzını hafifçe araladı ve yutkundu. Diliyle dudaklarını yaladı. Ağzını balık gibi birkaç kez daha açıp kapadı. Caroline bu çirkin şeyi sevimli bularak tebessüm etti, onu izlemeyi sürdürürken, Mr. Salvatore’un sesiyle irkildi:
-Sadece iki dikişin atmış, bundan sonra daha dikkatli olacağız, ani hareketler yok ve yatakta istirahat etmelisin. (Tereddütle iç çeker.) Bir de… eğer bebeği emzirmemekte kararlıysan, sana gerekli olan birkaç kremi reçetene ekleyebilirim.
Genç kız anlamayan gözlerle karşısındaki kumral adama bakar. Bunun üstüne Stefan hastasının üstünü onu utandırmamak için gözleriyle birkaç saniyeliğine işaret eder. Care gözlerini Mr. Salvatore’un baktığı yere çevirince şok olur. Üstündeki ameliyat sonrasında giydirdikleri geceliğin göğüs kısmı tamamen ıslanmıştır.
-Bu nasıl oldu, neden oldu?
Şaşkınca etrafına bakınırken, gözleri bebeğe takıldı.
-Yeni doğum yaptığın için hormonların normal değerlerinden çok daha yüksek, bu da memelerindeki salgı bezlerinin süt üretmesine sebep oluyor ve hormon seviyen arttıkça depolandıkları keseler yeterli olamamaya ve sütün vücuttan dışarı atılmasına neden oluyor.
Şimdi her şey daha anlam kazanmıştı. Zavallı günlerdir aç olan bebek sütünün kokusunu aldığı için öyle yalanıp duruyordu. Bebeğe tekrar baktı. Kafası yine sarışın kadının omzuna düşmüştü. Gözlerini zar zor açık tutar gibi hali vardı.
Caroline istemsizce elini karnına götürdü. Hala kendi oğlunu hissetmek istercesine karnını okşadı, ama karnı yerinde değildi. İnmişti. Hala ufak bir şişkinlik vardı ama oğlu orada değildi. Oğlunu öldürmüştü, biliyordu. Elena ‘nın ambulansta Matt ile telefonda konuştuklarını duymuştu. O sırada oğlunun katilini Elena ilan etmişti, ama doğum sırasında fikri değişmişti. Nasıl 9 ay karnında onu taşıdıysa, nasıl bütün bu sürede ona hayat verdiyse, bu yaşamı geri alan da <9 ay önceki gibi bir hata sonucu> kendisi olmuştu. Nasıl geldiyse canının bir parçası işte öyle kopup gitmişti. Şimdiyse elinde ilk kez karar verebilme şansı vardı, ilk kez bir hayatın kontrolünü elinde tutuyordu, karşısında nefes almakta bile güçlük çeken bu minik hayat onun gözlerinin içine bakıyordu. Bu sefer Caroline karar verecekti. Bu sefer sorumluluk tamamen onun olacaktı, bu sefer hatalarına bir yenisini eklemeyecekti.
***
Klaus sinirden köpürüyordu, paravanın arkasındaki bencil inek bozuk gramofon gibi takılı kalmış sadece “Ben yapamam” diyordu. Yapamazmış. Ona gösterecekti nasıl yapıldığını! Klaus onun rızasını almayı kibar bir şekilde denemişti. Ama o ne yapmıştı? Ya-pa-maz-mış. Sürekli bunu mırıldanıp zaten tavan yapmış öfkesini daha da körüklüyordu. Elijah onunla konuşmayı, onu sakinleştirmeyi denemişti. Bu onun homurdanmalarını bağırmalara dönüştürmek dışında hiçbir işe yaramamıştı. Şeytan, aslında o Niklaus’tan pabuçlarını kurtarabilirse şanslı sayılır ya neyse, diyordu; her yapamam için ailesinden birini öldür. Hala yapamamlara devam mı ediyor ayağını keser, etki altına alır damızlık inek gibi dolaşır evde! Bu düşüncelerle iyice kendi kendini gaza getiren Klaus’u kardeşleri ne düşündüğünü okumuşçasına sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Elijah dil dökmeye çalıştıkça, Klaus aklındaki fikirleri bağırarak tek tek söylüyordu, böylece avını korkutacak ve güvende olmadığını da hissettirecekti.
Kavga kıyametin arasında Stefan işinin bittiğini Caroline’nın odaya geçebileceğini söyledi. Bunu duyan Klaus ani bir hamleyle adeta kızın üzerine atladı bu sırada eli armut toplamayan Elijah ise Klaus’un boynuna elindeki şırıngayı sapladı. Bir anda vücuduna enjekte edilen minenin etkisiyle Klaus’u kızdan uzaklaştırdılar. Care yutkunup sakinliğini sürdürmeye çalıştı. Jinekolog Salvatore genç kızı tekerlekli sandalyeye aldı ve odaya götürecekken bu sefer onu durduran çılgın melezin elinden zor kurtardıkları çocuk kadındı! Cılız sesiyle kökenlere:
-Hala benden bebeği emzirmemi istiyorsanız, kabul ediyorum.
***
Klaus kendine geldiğinde, aklında türlü işkenceler vampir hızıyla soluğu sarışın genç kızın odasında aldı. Fakat görmeyi ummadığı biri onu bekliyordu.
NOT: Bütün okuyuculardan özür diliyorum, bölümü yetiştiremedim, şimdilik yazdığım kadarını yayınlıyorum, vizeler başlıyor, bir de haftasonu seçim var malum, memlekete oy kullanamaya gidiyorum, önümüzdeki bölüm de biraz gecikebilir, şimdiden sözümü tutamadığım için affedin diyorum, bunu ileriki bölümlerde telafi etmeyi umuyorum. Okuyan, oy veren ve yorum yapan herkese teşekkürler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanfictionEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...