Harry'den...'' Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşamaz. '' demiş Konfüçyüs. Belki de en büyük klişelerin temelidir bu söz ,belki de en büyük aşkların nasıl bittiği ile ilgilidir.
Gecenin sessizliği sanki bir hediyeydi. Her gece dolu olan Londra sokakları ilk defa bugün boştu. Ne bir taksi ne de insan vardı.
Elimde deri kaplama bir defter ile yürümeye koyulmuştum. Kalbimin yanıp tutuştuğu kadının yanına gidiyordum. Canı sıkılmış olabilirdi ya da yeni yerine alışamamış...
Belki de ben bahane arıyordum. Onu görmeye, ona dokunmaya ya da leylak karışımı kokusunu içim yanana kadar çekmeye ihtiyacım vardır.
Karanlık düzlüğe gelmiştim. Kalbimin ritmi bozulmuştu. Hem heyecanlıydım hem de ağlamak istiyordum. Yavaşça yeşilin en güzel tonuna basıp ilerlemeye başladım. Hemen ileride olan taşı gördüm ve durdum. Kaşlarımı çatmış, dikkatlice bakıyordum . Yanında birisi çömelmiş oturuyordu. Belki de yanlış görüyorumdur. Yine...
Sessizce ilerlemeye devam ettim. Yanlış görmüyordum. Biraz daha yaklaştım ve çömelmiş kişinin tam arkasına geldim. Bir kadındı. Elizabeth ile oturmuş konuşuyordu.
'' Fransızları çizmekten hoşlanıyorum. Kusursuz ve bencil bir kişilikleri var. Bu da onları her şeyi mükemmel yapmalarına zorluyor. Yani portlererini çizerken zorluk çıkmıyor. Belki bir gün seni de çizerim Elizabeth.''
Yumuşak ve nazik bir ses tonu vardı. Birbirlene yapışmış dudaklarımı ayırdım. İçimdeki merak duygusuna yenik düşüp konuştum.
'' O bir Fransız.''
Kadın ürküp, ayağa kalkmıştı. Gecenin karanlığında bile kendilerini belli eden mavi gözlerini üzerimde dolaştırdı.
'' Resmini çizmeniz belki onu mutlu edebilir.''
''Ah, tabii, memnuniyetle.'' Gözlerinde değişik bir duygu vardı. Nazik ses tonu ile devam etti. '' Elizabeth'i tanımıyorum ve saygısızlık etmek gibi bir amacım yoktu bunu bilin.''
Dudaklarım hafifçe kıvrılmıştı. Kendinden emin gözüküyordu. Elimi kaldırdım ve kendimi tanıttım.
''Harry Styles.''
Bayan kaşlarını çatmış ve tebessüm etmişti. Kurşun ve boya lekeleri ile boyanmış elini kaldırdı ve elimi sıktı.
''René Dawson.''
Bakışlarımı ondan çektim. Önümde uzanan Elizabeth'e baktım. Yüzüm acı ile dolmuştu. Hafifçe yanına yaklaştım ve oturdum. Elimi taşın izerine koyup, soğuk zemini okşadım. Gözlerim yanmaya başlamıştı.
''Sen buraya yakışmadın Elizabeth. Hiç yakışmadın...''
Elimi nemli toprakta gezdirmiştim. Son kez taşta yazan isme baktım ve ayağa kalktım.
René, büyük ağacın gövdesine yaslanmış bize bakıyordu. Acı ile tebessüm etti ve yerdeki eşyalarını alıp yürümeye başladı.. Cebinden bir tütün çıkarttı ve ucunu dilinin altına koyup yaktı.Geldiğim yoldan gidiyordu .Tütünün göz alıcı kırmızılığı , gecenin siyahına meydan okurcasına yanıyordu. Hiçbir şeye aldırmadan yürümeye devam etti.
Ortamı ay ışığı aydınlatıyordu. Elizabeth'tin yanına yeniden oturdum ve deri defteri açıp eski sayfalara yazdım.
'' Sevgili günlük,
Beni sevdiğini biliyorum. O da bunun farkında fakat öyle davranmıyor. Belki de emin değil. Hayat bu. Ne olacağı belli olmayan bir boşluk. Ama ben eminim. Onu hayatım boyunca seveceğimden eminim.
Sadece istediğim oydu. Onu vücudu için değil, kalbi için sevmiştim. Bunu ona söylediğimde ise kafasını eğip bana yaklaşmıştı. Kalbim hızlanmıştı. Kahve gözleri direkt yeşillerime bakmıştı. Pembe dudaklarını aralayıp konuşmuştu. Sanki bir problemi vardı.
''Harry, sadece mutlu ol. Bana söz ver.'' demişti ve gülümseyip gitmişti ve cevap verecek vaktim bile olmamıştı.
Fakat şu an bile buna verecek bir cevabım yok.
Onsuz nasıl mutlu olurum ki?"
✨