✨14✨

87 16 11
                                    




Kar hafifçe yağmaya devam ediyordu. Tüm cadde boyunca sadece yürümüş, anın tadını çıkartıyorduk. Nasıl bir yere gideceğimizi düşününce merak etmekten ziyade geriliyor ve korkuyordum. Ne ile yüzleşeceğimi bilmiyordum fakat bildiğim bir şey vardı ki, o da bunun son şansım olduğuydu. René'ye ne olduğunu öğrenmem için son şans idi.

Bakışlarımı soğuk pamuk taneleri ile kaplanmış yoldan çekip, René'ye odakladım. Siyah ceketinin içine sokulmuştu. Durumu eskisine göre daha iyiydi. Cildinin rengi düzelmiş, yanakları soluk pembeye bürünmüştü. Her şeyi kötüleşmişti fakat o durumu toparlıyordu. İşte o zamana kadar fark etmediğim bir şeyi fark ettim. René'ye ne olursa olsun o karakterinden bir şey kaybetmemişti. Hep olduğu gibi asil ve güçlüydü. Bir elmas gibi parlıyordu, aynı zamanda etrafına da ışığını yansıtıyordu.

René okyanuslarını yoldan çekip, benimkiler ile buluşturmuştu. Dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Nefesimi sesli bir şekilde dışarıya verip, elimi ona doğru uzatıp yanıma çekmiştim. Soğuk havada burnuma dolan kokusunu içime çektim. Yanan kalbime ilaç olması , kızgın ve yorgun ruhumu dindirmesi için çektim ama en çokta onu da unutmamak için çektim.

René sesli bir iç geçirmişti. Etrafına hızlıca baktı.

''Paris'e gitmeliyiz.'' Mavi gözlerini kaldırıp suratıma doğru bakmıştı. Gözlerimi ondan alıp uzaklara doğru baktım. Dudaklarıma bir tebessüm konmuştu.

''Paris...'' dedim düşünceli bir şekilde. Onaylayan bir ses çıkartmış ve devam etmişti. ''Ya da başka bir yere.''

Kollarımı, beline doladım ve devam ettik.

''Neden Paris, Dawson?'' René'nin yüzü ciddi bir ifadeye bürünmüştü fakat hemen ardından gözlerinden bir parıltı geçti.

''Ah, birisine bir portre sözüm var ve bende bunu en iyi şekilde yapmak için Paris'e gitmek istedim.'' Alay dolu sesi ile bana bakıp gülmüştü. Kahkaha sesim boş sokağı doldurmuştu.

''Ayrıca Harry, bazen bir nedeninin olmaması daha iyidir. Eğer hep bir neden peşinde koşar isen sorunlar asla seni bırakmaz.''

Bakışlarını benden çekerek karşımızdaki binaya baktı. Çok büyük değildi fakat eski olduğu belliydi. Tahtadan yapılmış varak detayları binanın neredeyse her yerindeydi. Bazı yerlerin boyası dökülmüştü. René binanın önünde durdu ve inceledi. Kafasını belli belirsiz salladı ve içeriye girdi. Dik ve dar merdivenler görüş alanımıza girdi. René durumdan çok hoşnut değildi ve belli etmemeye çalışarak bir şeyler mırıldanıyordu fakat bakışlarından bir şey olduğunu anlamıştım.

Soru sormak yerine sadece onun peşinden gittim.

René, merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. Ben de arkasından yavaşça çıkıyordum. Merdivenlerin basamak sayıları oldukça fazla ve sıktı. İlk katı çıktığımızda René derin nefesler alıyordu. Elimi, eli ile birleştirdim ve sıkıca tuttum. Kafasını bana çevirerek baktı. Hafifçe gülümsedi ve çıkmaya devam ettik. Beyaz mermerleri çiğnerken, yarısını geride bırakmıştık fakat René durmuştu. Telaşlanmıştım fakat ona yansıtmak istemiyordum.

''René, bunu yapmak zorunda değilsin. Daha çok çıkacak isek seni geri indirebilirim, iyi değilsin.''

René kafasını olumsuz bir biçimde sallayarak konuştu.

''Hayır, geldik bu katta. Sadece burası biraz havasız.'' Kafasını aşağıya eğdi ve konuşmaya devam etti. '' Fransız mimarisi. Ne kadar güzel olsa bile dayanılmaz oluyor. ''

Onu zorlamamak adına kafamı salladım ve çıkmaya devam ettik. Her basamak çıkışımızda kalbim daha hızlı atıyordu. En son basamağa gelmiştik ve ben kalbimi artık hissetmiyordum. René önden yürüyüp, kahverengi kapının önünde durmuştu. Eli ile kapıya bir kaç kez vurmuştu. İçeriden gelen bağırışmalar daha da artmıştı. Sesler yakınlaştıkça daha da net anlamaya başlamıştım.

Diary || h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin