''Sevgili günlük,Kelimeler birer birer anlamlarını yitiriyorlar. Geçen her bir dakika, saat hatta gün koca bir boşluktan ibaret.
Beni bırakıp gitmişti.
Bu büyük ve yabancı şehirde ondan başka kimsem olmadığını bile bile anlamsızca gitmişti. Ne bir nedeni ne de açıklaması vardı.
Fakat ona verdiğim sözü tutmak için çabalıyorum. En azından ben sözümü tutmalıyım.
Nerede olduğunu bilmiyorum, nasıl yaşadığını ya da nerede oturduğunu ama geri döneceğini biliyorum.
Tüm içtenliğim ve sevgim ile...
H.''
Mürekkep damlalarının oluşturduğu kalabalığı bir kere daha okumuştum. Hepsi anlamsız geliyordu. İçimde yllarca biriktirdiğim umudum onu atmayan bir kalp ile görünce silinmişti.
Nedenini artık biliyordum. İstemeden gittiğini de biliyordum.
Hayatı olduğundan da geç anlamıştım.
Deri defterin çengellerini birbirlerine kavuşturup kapatmıştım. Her zamanki gibi nemli olan toprağa oturmuş, Huş ağacına sırtımı vermiştim. Başımı kaldırmış, gökyüzüne bakmıştım.
Bütün yıldızlar, ayın etrafında toplanmışlardı. Önlerine çektikleri kara bulutlara uzanmış, aşağıyı izliyorlardı. Ay, hepsinin arkasında hem onları hem de bizi izliyordu.
Dudaklarımda oluşan tebessüm ile derin bir nefes almıştım. Gözlerimi onunla buluşturup her gece yaptığım gibi üzerine bir çiçek daha koymuştum. Deri defteri elime alıp, ayağa kalktım.
Mezarlıktan çıkmış, her zamanki gibi yürüyordum. Gideceğim yeri az çok tahmin edebiliyordum fakat bugün gitmek istemiyordum. İnsanın ruhunu dinlendiren çello ve kemanı duymak ya da otantik bardaktan kahve içmek istemiyordum. Bu yüzden bir sokak daha ilerlemiş ve oraya girmiştim.
Burası şehirin sanat ile nefes alan kısmının tam tersine, tenha ve karanlıktı.
İşlek olmayan sokakta sadece benim yürüme sesim yankılanıyordu. Demir ve taşların birbirleri ile oluşturduğu ahenkli ve bir o kadar da denge içinde olan yüzüklerim ile dolup taşmış ellerimi takımımın ceplerine soktum. Sokağın sonuna gelmiş, geçen gün dosyayı vermeye geldiğim hastanenin önüne çıkmıştım. Bazı hemşire ve doktorlar hastanenin iç bunaltan beyazlığında koşuşturuyor, bazıları ise gece vardiyasına hazılanıyorlardı.
Gecenin siyahlığında ilerlerken, tanıdık bir ses ile durdum.
''Hayır Ada, eminim. Bunu yapacağım.''
Bayan iç çekmiş ve konuşmaya hazırlanmıştı.
''Senin kararın René. Beni ziyarete gel. Geçen seferinde izindeydim.''
''Geleceğim. Kendine iyi bak.''
Sokağın başından, dudaklarının arasında hiç bitmeyen tütünü ve uzun kabanı ile çıkan René'yi görmüştüm. Tüm güzelliği ve zerafeti ile karşımdaydı.
Parlayan gözleri beni bulunca şaşırmış fakat sonradan tebessüm ile bakmıştı. Okyanusları üzerimde birkaç saniye dolanmış, beğeni ile kafasını sallamıştı.
'' Harris Tweed*. güzel seçim Styles.''
Parmaklarını, dilinin altında yanan tütününe götürüp almıştı.