Soğuk hastane odasında, huzurla gökyüzünden birer birer inen kar tanelerini izliyordum. Aslında hepsi birer şaheserdi fakat anında yok oluyorlardı. Ömürleri gökten, yere inecek kadar kısaydı. Belki de onları bu kadar özel yapan şey buydu.Odanın kapısı açılmış, içeriye yaşlı fakat bir o kadar da güzel bir hanımefendi girmişti. Kısa dalgalı gri saçlarını salmış, gözlükleri burnunun ucunda idi.
'' Merhaba, nasılsınız?'' Yaşlı hanım yumuşak sesi ile konuşuruken, René'nin yanına gitmişti. Yanında duran, uzun direkte bağlı olan cam şişenin içerisindeki şeffaf sıvıyı kontrol etti ve kağıdına yazdı.
'' Teşekkürler, iyiyim siz?'' Yalan söylemiştim. Koskaca bir yalan. İyi değildim. Kalbimde bitmek bilmeyen bir acı ve telaş vardı, kapanan ya da kapandığını sandığım acılarımı yeniden hissetmeye başlamıştım.
Hanımefendi kafasını sallayarak karşılık vermişti.
''René'nin durumu şu an iyi hatta her an uyanabilir fakat ilacını almadığını biliyor muydunuz?''
Güçlükle yutkunarak, konuştum.
''Hayır, ilaç aldığını bile bilmiyordum aslında.'' Doktor kafasını salladı ve burukça gülümseyerek devam etti.
'' Neden almadığını anlayabiliyorum.''
Kaşlarımı çatmıştım. Yavaşça ayağa kalmış, karşımda duran doktora bakıyordum.
''Ne demek istiyorsunuz?''
Doktor Hanım, birkaç saniye René'ye baktı ve gülümsedi.
''Bir şey demek istemiyorum evlat, sadece ona iyi bak. Sana verilmiş bir hazine o. Nadir ve değerli...''
Doktor Hanım, arkasını dönüp çıkmıştı. Yorgun gözlerimi René ile birleştirdim. Yüzü hala porselen gibi bembeyazdı. O kadar cansız duruyordu ki...
Yanına yaklaşıp soğuklaşmış elini tuttum. Üzerinde dizlerine kadar gelen bir hastane önlüğü vardı. Alnında zarifçe bükülmüş perçemini elimin arasına alarak düzelttim. Hala yumuşaktı ve canlıydı. Dolgun kirpikleri yanaklarının üstünde dinleniyordu.
Yavaşça yanından kalktım ve cama doğru yöneldim. Eşsiz manzaraya acı ile bakıyordum. Doğaya bir küfür gibiydi adeta ama bir yandan da doğru geliyordu.
Buz kadar soğuktu eşsiz kar taneleri, nadir ve değerli fakat çabuk kaybolan...
Gözlerim acıyordu. Görüşüm azalmış ve göğsüm hızlıca inip kalkıyordu.Kafamı iki yana sallayıp derin nefesler aldım. O da gidemezdi. Bakışlarımı René'ye kaydırdığımda ise ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Dolan gözlerimden bir damla yaş firar etmişti. Adeta vurulmuştum. Şu kahrolmuş bedenim ve ruhum sanki bir daha doğmuş ve ölmüştü.
René yatakta sırtı bana dönük oturuyordu. Sırtının tamamını açık bırakan hastane önlüğü beyaz tenini ortaya sermişti. Sırtında tüm ahenki bozan yaralar vardı. Çoğu artık siyaha dönmüşüt fakat genellikle mordu.
Yavaşça ilerleyip elimi sırtındaki yaraya koydum. Önce irkilse de arkasını dönmedi veya bir harakette bulunmadı. Parmaklarımı yaralarında gezdirmeye başlamıştım fakat artık göremiyordum. Durduramadığım yaşlar daha da şiddetlenmişti.
'' Sana söylemek istemiyorum, böyle görmeni ya da sevmeni istemiyorum. Ben hasta değilim Harry.''
Sesi her zamankinden daha da güçsüz çıkmıştı. Elimi sırtından çekip yatağın etrafından dolanmıştım. Okyanuslarını beyaz zemine sabitlemişti. Yanına yaklaşıp çömeldim. Ellerini ellerimin arasına alıp bir nebze olsun ısıtmaya çalıştım.
''Ben hasta değilim.'' Kafasını olumsuz anlamda salladı ve tepkimi ölçmek adına suratıma baktı.
Okyanuslarındaki su şimdi kayalara çarpmıştı. Yanaklarından bir damla yaş süzüldü.
Ellerini tuttum ve kafamı salladım. Sıcak damlalar yanağımdan süzülürken konuştum.
''Hasta değilsin René, her şey düzelecek güzelim.''
Ellerimi ellerinden çekip yanına oturdum. Minik bedenini kollarım ile sarmaladım ve göğsüme bastırdım.
'' Hasta değilsin René. Hem daha benim portremi çizeceksin, ilk gittiğimiz kafeye gideceğiz, arkadaşına da sözümüz var daha. Sen hasta değilsin.''
Ondan çok kendimi tatmin ediyordum. Hasta olduğunu ikimizde biliyorduk fakat korkuyorduk, ikimizde susuyorduk, ikimizde can çekişiyorduk.
Bir anda kendisini geri çekmiş ve yüzünden okunan çaresizlik ifadesiyle bana bakıyordu.
''Harry beni böyle görmeni istemedim. Hiç istemedim ve senden tek isteğim bana acıma. Acıyarak bakma, sarılma, konuşma, lütfen."
Konuşurken sırtını da kapatmaya çalışıyordu fakat başarısız olmuştu. Elimle onu durdurdrum ve ellerini tuttum.
'' René sana acımıyorum. Sen güçlü bir kadınsın. Sana hiçbir zaman acıyarak bakmam aksine sevgi dolu ve hayranlıkla bakarım. Sana hep öyle baktım.''
Gözlerimi üzerinde dolandırdım.
'' Bana niye söylemedin René?''
René gözlerini yeniden yere eğmişti ve ellerini kendisine çekmeye çalışmıştı fakat izin vermemiştim.
'' Harry söylenecek bir şey yok.''
Kaşlarımı çattım ve kafamı salladım.
''René, ölüyordun. Sen de beni bırakıp gidiyordun. İkinci defa olmaz René, buna dayanamam.'' Ellerimin içinde duran elini alıp kalbimin olduğu yere doğru götürdüm.
''Bak bu nefes almışken, yeniden canlanmaya yüz tutmuşken bırakma beni.''
Her ikimizde ağlıyorduk fakat gücümüz de yoktu. Ay ve yıldız gibiydik. Sahneye ne yıldız aysız, ne de ay yıldızdız çıkabilirdi.
'' Harry, lütfen yapma. Daha fazla acıtma.'' Kafasını boynuma gömmüştü. Ben de aynısını yaptım ve soğuk tenini okşadım.
'' René lütfen, yalvarırım bırakma beni. Her ne olursa olsun bırakma...''
René derin bir hıçkırık bıraktı ve konuşmaya çalıştı.
'' Özür dilerim.''
✨
Merhaba,
Bayadır bölüm atmıyordum ilham geldi ama yazamadım.
Bu bölümü de okumadan atıyorum ve beğenmedim açıkcası. Umarım siz beğenirsiniz.
Teşekkürler.
E.