Yıpranmıştım.
Ruhumun külleri etrafa saçılırken bedenim git gide daha da zayıf bir hâl almıştı.
Dayanamıyordum.
Aldığım her nefes beni daha çok boğuyordu.
Onu görmediğim her an, sanki kanıma zehir bulaşıyormuş gibi yavaş yavaş eriyordum.
Sonra o geliyordu.
Gözlerim onu görüyordu.
İlaç olmasını diliyordum, panzehirim o'ydu diye umuyordum.
Ama o, boğulduğum çukura daha çok gömüyordu beni.
Ölmemi benden bile çok istiyordu ve ben bunu onun bakışlarında görüyordum.
Artık buna bir son vermek istedim.
İçimde filizlenip büyüyen bu acıya ve kalbimde ki bitmek bilmez sevgiye son vermek istedim.
Kendi kendimi bitirmekten başka hiçbir seçenek gelmedi aklıma.
Ben de o an gerçekten yapmak istedim.
Parmaklarımın arasında ki keskin jileti bileklerime bastırmak, kanımı acı çeken bedenimden ayırmak.
Zaten ölmüş olan ruhum da, belki ilk defa buna sevinirdi.
Kendime yapabileceğim bir iyilikti belki de bu.
Gözlerimi yumdum ve derin nefesler aldım.
Oturduğum zeminde sırtım duvara rastlıydı ve birkaç dakika boyunca böylece bekledim.
Ruhum, kıvranıyordu adeta.
Düşüncelerim birbirleriyle savaşıyordu ve ben gündüz içerisinde karanlık bir gece yaşıyordum.
"Yapacak mısın?" Onun sesini duymama rağmen gözlerimi açmadım. "Bitir artık şu işi." dedi ağlamaklı bir sesle. O kadın için ağlıyor oluşu bile kendime zarar vermem için bir sebepti.
"Lauren." diye soludu sessizce. "Gözlerini aç."
Ona itaat ederek gözlerimi araladığımda hemen karşıma, bana çok yakın bir şekilde oturduğunu gördüm.
Ela gözleri kanlanmıştı ama yinede gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.
"Eğer sen yapamıyorsan," uzanıp parmaklarımın arasında ki keskin aleti aldı ve kendi bileğine dayadı. "ben kendi sonumu belirleyeyim."
Göz yaşlarım, sıcaklıklarıyla birlikte yanaklarıma süzülürken dudaklarımın arasından tek bir cümle çıkabilmişti.
"Ne olur, benden önce ölme."
Çünkü senin olmadığın bir dünyada bir saniye bile yaşamak istemiyorum.
Bu acıyı kalbime sen kazıyor olsan bile, senin için yaşıyorum.
"Yaşamam için bir neden görüyor musun?" Sesi odanın içerisine mesafe getirerek yayıldı. "Söyle." diye bildirdi sinirle. "Kendime ve sana acı vermekten başka ne işe yarıyorum?"
Bedenimi ona daha çok yaklaştırırken ellerimi yüzüne yerleştirdim.
Gözlerim, onun güzel gözlerinin içinde kayboluyor içten içe daha çok bağlanıyordum.
Yanaklarında ki göz yaşlarını yavaş yavaş teninden temizlerken "Gitme." dedim ona. "Beni bırakıp gitme."
"Bensiz daha iyi hissedeceksin. Ben olmadan herkes daha iyi olacak."
"Ben değil."
Alnımı alnına yasladım ve bir kez daha fısıldadım. "Seni ben seviyorum, o değil."
Parmaklarının arasında tuttuğu metal aletin yere düşerken çıkardığı sesi duydum.
Ama kalp atışlarımdan daha yüksek değildi.
Dudakları, dudaklarımın üstünü yavaş yavaş örttü.
Onu bu kadar yakından, gerçek duygularıyla hissediyordum.
Dudaklarımda, dudaklarının tadı.
Ruhum sanki ilk defa nefes alıyormuş gibi canlanıyordu. Nefes nefeseydi belki ama ilk defa, uzun zaman sonra ilk defa tadıyordu bu rahatlığı.
O beni öperken, sanki kanayan yaralarım kapanıyordu.
Acıyı unut, diye fısıldadım beynime. Acı çekmeyi unut.
Nefes almak için dudaklarımızı ayırırken "Ağlama." dedi bana. "Artık burdayım, ne olur ağlama."
***
Bu bölüme gelen oy ve yorum sayısına göre bir daha ki bölüm final olabilir ya da sonraya atılabilir. Hala okuyan kaldı mı bilmiyorum ama Lauren çok acı çekti azıcık gülsün istiyorum. Sizi seviyorum.❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Damn You :: Malik
FanfictionHer gününü benden nefret ederek geçiren bir adamı sevdim. Ve her gece benim yerimde başka bir kadını hayal eden o adam için ağladım. Kaybedeceğim tek şeyin göz yaşlarım olduğunu bile bile.