GİRİŞ

17.2K 489 46
                                    

Üç Yıl Önce, İzmir

Hayatım boyunca askerlik mesleğinden nefret etmiştim. Nefret değil esasen, benim elimden alınan çocukluğumun burukluğuydu.

Vatanımızı koruduklarını için onlara her zaman minnettardım, ama aynı zamanda bunu bize yaptıranlara büyük bir öfke besliyordum. Sadece onlara değil.. Savaşlarda öncülük yapan, bunları başlatan herkese karşıydı bu öfkem. Çünkü savaş, aileleri birbirinden ayırıyordu. Sanırım, bunu en iyi anlayacak insan bendim. Çevremde ki çoğu kişi askerdi. Dedem, babam, amcam, kuzenim.. Dedem ve kuzenimi bu yolda kaybettikten sonra, vatan sağolsun diyememiştim.

Babam.. Binbaşı Ali Mert Vatanoğlu. Adı ve soyadı gibiydi babam. Mertti, dürüsttü, vatanı için gözünü kırpmadan herşeyi yapardı. Bende öyleydim. Vatan sevgisi, bütün Müslümanların kanında vardı. Ama.. Artık bu kadar kişiyi kaybettikten sonra, dayanamıyordum. Garip olan şuydu ki, hâlâ nefes alabildiğime göre dayanıyordum.

Babam asker olmamı istedi her zaman. Yapamadım. İleride çocuklarıma, aileme bu acıyı yaşatamayacağımı bildiğim için, askerlik sınavlarının hiçbirine yazılmadım. Babam zorlamadı beni. Ama içinde, her zaman ukte kaldığını biliyordum.

18 Mart Şehitleri Anma Günü.

Hayatımı değiştiren gün.

Her zamanki gibi annemle evde oturuyordum, Izmir - Karşıyaka'da bir evde yaşıyorduk. Babamı aydan aya görürdüm, bazen aylarca görmezdim. Annemin nasıl bu duruma sessiz kaldığını anlayamıyordum.. Bazen babam bir operasyona gidiyor, ondan aylarca haber alamadığımız oluyordu. Bazen odama kapanıp ağlıyordum, babamı kaybetme korkusu ödümü koparıyordu. Ama annem.. Asla sesini çıkarmıyor, sabırlı bir şekilde haber almayı bekliyordu. Çevrem, eşini vatana şehit veren dul kadınlarla doluydu. Ve yetim çocuklarla.. Böyle olmaktan korkuyordum hep. On altı yıllık yaşamım boyunca, bundan korkarak yaşadım. Ama sanırım asker ailesi olmanın getirdiği güçlerden biri de buydu.. Sabırlı olmak.

Dün akşam, babamla konuşmuş ve ertesi gün olan Şehitleri Anma Günü için yoğun olacaklarını söylemişti, o gün ona ulaşamazsak korkmamamızı falan.. Aramıştım, telefonu çalmış, çalmış, fakat hat bir türlü düşmemişti.. Ama o akşam, annemle otururken, çalan kapının uğursuz sesini duyduğum an anlamıştım.

Annem, elinde ki meyve tabağını sehpaya bırakıp, "Hayırdır inşallah." diyerek kapıya doğru yürüdü. Arkasından öylece bakarken, gözlerim çoktan buğulu görmeye başlamıştı bile.

"Anne.." diye mırıldandım, ama sesim çıkmamıştı. Annem kapıyı açtı, oturduğum yerden kapıyı görebiliyordum. Üzerinde ki lacivert kıyafetle amcam belirdi kapıda. Babamla aynı yerde görev yapıyordu, gözleri, alışık olmadığım bir şekilde kızarıktı. Yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm, annemin biraz arkasında kalmıştım. Amcam kafasını kaldırıp bana baktı, gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Annem birden titremeye başladı, "Murat.." diye mırıldandı, amcamın ismini. Amcam başını eğdi, "Başımız sağ olsun, yenge." dedi.

İşte bitmişti. Al bayrak, artık bizimde balkonumuza asılacak, herkes öğrenecekti bu evin şehit ocağı olduğunu.

DOĞUŞTAN ASKER #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin