15 | Feryat

5.3K 249 4
                                    

MERSA,

Bir yerde okumuştum, yada duymuştum, tam olarak anımsayamıyordum ama cümle tam olarak hafızamdaydı. Kaç yaşında ölürsek ölelim, söylenmemiş cümlelerimiz olacak.

On dokuz yaşındaydım, söylemediğim, gönül heybemde biriken öyle çok cümle vardı ki.. Öncelikle, şuanda gözlerinin içine bakmaya çalıştığım adama söylemek istediğim çok şey vardı. O, elinde ki parçalanmış telefonla birilerine haber verirken, aynı zamanda kanlı elleri kan içinde ki yüzümde geziyordu. Yüzümün çoğu kanla kaplıydı, bu kanın kime ait olduğunu bilmiyordum. Bana mı, yoksa ellerini şefkatle yüzümde gezdiren adama mı? Bana ait olmasını istedim, onun hiç canı yanmasın istedim.

Tam tepemizde, gözümü alan güneşe bakmaya çalıştım, ama gözüme ansızın karanlık bir perde çöktü. Yiğit adımı mırıldandı, yada bağırdı ayırt edemiyordum. Tek ayırt edebildiğim şey, fazla olmayan yaşıma rağmen hayatımda yaşadığım onca şeydi. Ben yaşamıştım. Kötü de olsa, iyi de olsa yaşamıştım ben. Şimdi belkide ölürken, aşık olduğumu kabullendiğim adamın kollarında ölüyordum.

Ama işte, sorun şuydu ki onunla bir seyler yaşayamamıştım. Şimdi, hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp giderken, pişmanlıkla kavruluyordu içim. Biraz daha geç ölsem olmaz mıydı?

Çok uzaklardan, zihnimin soğuk duvarlarına çarpan bir ses işittim.

"Mersa," diye yalvarıyordu çok tanıdık bir ses. "Gitme! Çok ihtiyacım var sana..." Sesi yükseldi, "Ömrümü ömrüne  katarım, yeter ki uyan!"

Daha sonra saçlarımı okşayan tanıdık dudakları hissettim. Tepki vermek istedim ama buna gücüm yoktu, gözlerim kapalı, sadece onun dokunuşlarını hissediyordum.

"Sende gitme," dedi aynı ses. "Sende bırakma beni!"

Sanki yıllardır tanıyormuşçasına aşinası olduğum sesin sahibi olan adam için, kendimi zorladım. Gözlerimi açıp, güzel gözlerine bakmak istedim ama bu sadece anlık bir çabadan öteye gidemedi. Gözlerim açıldı, onun kızarmış gözlerine baktı, daha sonra ise acı bir feryat eşliğinde kapandı. Bu feryat, kimsenin yıkmaya gücü yetmediği adama aitti.

Yiğit'e.

*

Elimin üzerinde hareket eden bir elin varlığını hissettim. Daha sonra ise başıma saplanan keskin bir ağrı. Ve onu takip eden, bütün kemiklerim ezilmişcesine ağrıyan vücudum. Ölmüş gibiydim.

Burnuma tiksindirici bir koku doldu, hastane kokusu. Gözlerimi üstün bir gayretle, usulca açtım. İlk gördüğüm, hemen yanı başımda, ellerimi tutan adam oldu. Buradaydı. Yanı başımda, ellerimi tutuyordu.

"Baba?" diye fısıldadım. "Baba? Sen misin?"

Sargılı olan elimi uzatmaya çalıştım, ama kolum güçsüzce yatağa düştü. Elimi tutan babam, kızarık gözleriyle bana baktı. "Baba.. Seni çok özledim.." dediğim an, o gözlerden yaşlar firar etmeye başladı. "Ağlama, nolur!" derken, kendim çoktan ağlamaya başlamıştım bile.

"Baba.. Yine bırakma beni.. Lütfen.." diye yalvarırken, babam elini elimden çekti ve uzanıp, gözlerimde ki yaşları teker teker sildi. "Mersa.." dedi, çatallı, boğuk bir sesle. O an, karşımda duran babam kayboldu ve yerini amcamın çökmüş görüntüsüne bıraktı.

"Amca?" dedim, "Babam.. O nerde?"

"Mersa.."

Odada gözlerimi gezdirdim. Babam yoktu! Ama az önce buradaydı işte.. Elimi tutuyordu, göz yaşlarımı silmişti! Ama şimdi yoktu. Yatakta doğruldum, gözlerim avını takip eden bir avcı gibi dikkatle  odada gezindi. Ama babama dair bir iz yoktu. Omuzlarım çöktü, beni izleyen amcama döndüm.

DOĞUŞTAN ASKER #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin