Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin lütfen :)
İlk defa bölüm şarkısı ekliyorum. Erkan Oğur 'Bülbülüm Altın Kafeste' eşliğinde dinlemenizi tavsiye ediyorum. Neden bilmiyorum fakat bu bölümü daha bir özveri ile yazıyorum. Umarım hakettiği değeri görür.
Keyifli okumalar :)
Kişiler sadece karşı oldukları görüşlere değil, kabul etmedikleri hislere de isyan içerisine girerler. Birey kendisine itiraf etmediği gerçekleri isyanla örtbas etmeye çalışır. Karşıdaki kişi için olumsuz düşünceler türetir onun üzerindeki etkisine karşı koymaya çalışır. Hisleri kuvvetli olan kişiler bunu daha yoğun şekilde yaşarlar. Çünkü bilirler ki içinde yeşermeye başlayan his hüzmesi ancak şiddetli nefretle solabilir. Fakat ne kadar çabalarsa çabalasın kalpteki fidan, yıkılmaz sağlam sur duvarları ile korunur ve bunun yıkılması mümkün değildir.
İki hafta... koskoca iki hafta boyunca Hann'den ne haber almışlar ne de kendisi çıkıp gelmişti. Nila'nın ateşlemesinden sonra Vic'i sadece bir kez gören genç kız, çekindiği için sorma cesaretinde bulunamadı.
Hann yakınında olunca içini sarmalayan güven hissini şiddetle reddediyor sadece kamptan kurtulma güvencesinin başına birşey gelmesinden korkuttuğuna kendini inandırmaya çalışıyordu. Ne kadar becerebilirse artık. Heyecanla bir askerin yanına gelip Hann'in kendisini beklediğini söylemesini gözlüyordu.
Şimdi ise bitince erzak deposu olacağını söyledikleri inşaatın yapımında çalışıyordu. Hava oldukça soğuktu. Hareket etmeden durmak pek mümkün değildi. Aslında üzerinde eskimiş, ısınmalarına hiçbir etkisi bulunmayan kıyafetler içinde çalışan esirler için geçerliydi bu. Alman askerler ve rütbeliler kalın paltolarının içinde elleri ceplerinde esirlerin başlarını gözetliyor çalışma hızını düşüren kişileri göz kırpmaksızın öldürüyorlardı. Aylin elinden gelen tüm gayretle işini yapıyor göze batmamaya çalışıyordu. Kimse kafasına kurşun yemeyeceğinin garantisini veremezdi. En azından yanında olmayan Hann hariç.
El arabasına dizdiği tuğlaları az uzakta bulunan inşaat alanına götürmeye çalışıyordu. Güç yetiremediği ağırlıkla ve soğuktan hareket edemeyen elleriyle uğraşıyor ileride kendisini izleyen rütbelinin eline kendisini öldürülmesi için neden vermemek için çırpınıyordu. Ayaklarından güç alarak itmeye çalıştığı el arabası yüzünden kayıp düştü. Belki de içinden savurduğu lanetler yüzünden kalkmak üzereyken tekrar düştü. Göz ucuyla baktığı rütbeli kaşları çatık vaziyette genç kızı süzüyordu. Arkasında bulunan eli silahlı askere birşeyler mırıldandıktan sonra tekrar Aylin'e döndü. Asker Aylin'in bulunduğu yöne doğru hareketlenince kız acele düştüğü yerden kalkıp işine devam etmeye başladı. Korku içinde askerin yön değiştirmesini diliyordu. Saniyeler sonra kolunda hissettiği elle dileğinin buhar olup uçtuğunu görür gibi oldu. Asker açıklama gereği duymadan genç kızı rütbelinin yanına sürükleyerek götürdü.
Rütbeli Alman üniformasının içerisnde oldukça yapılı ve sertti. Alıcı gözlerle yanlarına yaklaşan kızı süzüyordu. Karşısındaki adamdan korktu genç kız. Asker kızı rütbelinin karşısına getirdikten sonra kolundaki elini çekti. Rütbeli hala güzel kızı süzüyordu. Aylin adamın bakışlarından rahatsız yerinde kıpırdandı. Boğazında atan kalbi yüzünden zor yutkundu.
Adam son durak olarak kızın gözlerine bakıp " Adın ne güzelim?" Dedi. Cüssesi yapılı ve sertken sesinin tezat olarak bu kadar yumuşak çıkması Aylin de hayret uyandırdı.
"Aylin" diye karşılık verdi korkuyla.
Adamın gözlerine kedi gibi ürkek bakıyordu. Adam karşısındaki kızın masumluğunun etkisi altına girmişti bilinçsizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı Vergisi
Historical FictionYıl 1939. Nereden çıktığı bilinmez bir savaş kapladı tüm dünyayı. savaşta birçok insan yitip gitti. Hiç şüphesiz en çok insanın ölümüne sebebiyyet yer toplama kamplarıydı... Peki Yahudileri imha için kurulmuş bu kampa Müslüman bir Türk kızı gelirs...