Yeni bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz:)
keyifli okumalar:)
Hayatta herkese adil olan birşey varsa o da 'ölümdür' derler. Adil olan ölüm şekli değil, herkesin öleceğidir. İşin gerçeği ölüm bile tam olarak insanoğluna eşit paylarda dağıtılmadı. Mesela kimisi, bolluk, letafet ve mutluluk için yeni güne tıpkı bir filiz gibi yeşerirken, kimisi ise; yokluk, sefalet ve bedbaht bir yaşama daha merhaba demek için kapatırlar gözlerini. Fakat insanların içlerindeki yaşama sevinci hangi maddi manevi durumda olursa olsunlar baki kalır. Zengin fakir farketmez alınlarının ortasına çekilen silah da verecekleri tepki aynıdır. Yaşamın kıymetini silahın çekilip kafasına doğrultulduğu saliselik bir zaman zarfında anlarlar. Adaletsizliğin doğurduğu sonuç olarak zengin yaşama fikirden daha kuvvetle tutunur. Kaybetmek istemeyeceği yüzlerce şey varken ölmek isteyeceği son şeydir. Fakirin kaybedecek yalnız kuru ekmek yemekten usanmış cılız vücududur. Peki bu kadar farklı yaşamlardaki insanlarla gideceğin yer aynıyken onları hor görmek neden?
Önceden savaşlar çocukların küçük akıllarındaki büyük dünyada kurguladıkları bir oyundu. Peki ne zaman oyuncak kurşun askerlerin yerini dev insanlar aldı? Zamanında çocukların uydurdukları oyunlar şimdi nasıl olur da çocuklar üzerinde uygulanır oldu? Yada doğanın zulmettiği insanlar, ne zaman birbirlerinden çıkarır oldular hırsalarını?
İnsanlık ne kadar çığrından çıkmış olsa da ölmedi. Can çekişiyor ama ölmedi. Kıyamet kopacaksa insanlığın zerresi de yok olunca olacaktı. Buna inanıyordu Aylin. İnsani duyguların ne zaman baş göstereceğinin belli olmadığını bir kez daha görmüş oldu genç kız. Özlemek ancak kalbi olan varlıklara mahsus olunduğu sanılır. Halbuki kalbi olmayan bir çiçek bile suya hasret kalır, özler. Hann'in kalbi olmayabilirdi kıza göre ama o da özleme yetisine sahipti. Aylin bunu bilmiyordu fakat Hann'in de kalbi vardı.
Merdivenleri elindeki tepsiyle ağır ağır çıkan kız bunları düşünüyordu. Fazlaca girdiği düşünceli hali yüzünden tökezledi ve kendine geldi. Yaklaşık bir hafta önce kampa dönen Hann hala bitkin bir vaziyetteydi. Üstüne Victoria da üşütünce evdeki işler ve Hann'a gösterilmesi gerekn ilgiyi karşılamak için Aylin çağrıldı. Hann'in küçük çaplı itirafından beri herşey olması gerekn sakinlikte ilerledi. Yatağından neredeyse hiç çıkmayan Victoria, Aylin'e yapması gerekenleri nazikçe söylüyor, Aylin ise elinden geleni yapıyordu.
Merdivenlerin son basamağını da soluk soluğa çıkıp Hann'in odasına yöneldi. Kapıyı duyulur duyulmaz bir sesle tıklatıp, içeriden cevap gelmeden girdi. Karşısında banyodan yeni çıkmış Hann üzerindeki havluyla dikiliyordu. Başta anlamasa da yaptığı yanlışın farkında olan genç kız, aceleyle arkasını döndü. Tepsideki su ani hareket yüzünden üzerindeki bordo elbisesini ıslattı. Utançtan yanakları al al olan kız bu ayrıntı üzerinde pek durmadı. Geldiği günden beri sinirli olan Hann'in vereceği tepkiyi dudaklarını kemirerek bekledi. Duyduğu gülme sesiyle şaşırdı. Dönmek ve dönmemek arasında kararsız kalsa da onu kurtaran Hann oldu.
"Bir şey mi vardı?"
Aylin"in neden geldiğini bilmeyen adam hala kızın tepkisine -masumluğuna- gülüyordu. Arkası dönük kız utanmaktan boğuk sesiyle
"İlaçların?" Dedi.
Aklından çıkan ayrıntıyla kendine gelen adam sanki onca gündür esip gürleyen kendisi değilmiş gibi nazik bir sesle "Unutmuşum...Tamam dön ardını artık." Dedi.
Aylin hala utangaç halinden çıkmadan Hann'a yavaş adımlarla ilerledi. Üzerine geçirdiği atletiyle bile belli olan sıkı bir vücuda sahipti. Hann, genç kızın titrek elleriyle uzattığı tepsiden aldığı suyla ilaçlarını içti. Gözler nin odağı Aylin'in yüzüydü. Genç kız gözlerini kaçırsada izlendiğinin farkındaydı. Odadaki rahatsız edici atmosferi Hann'in sözleri dağıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı Vergisi
Historical FictionYıl 1939. Nereden çıktığı bilinmez bir savaş kapladı tüm dünyayı. savaşta birçok insan yitip gitti. Hiç şüphesiz en çok insanın ölümüne sebebiyyet yer toplama kamplarıydı... Peki Yahudileri imha için kurulmuş bu kampa Müslüman bir Türk kızı gelirs...