Selamun aleyküm arkadaşlar. Bölümleri hızlı yazmaya çalışıyorum. İnşallah beğenirsiniz.
Satır arası bol yorum lütfen 🤗🤗🤗..
.
.
Keyifli okumalar...
.
.
.Ihlamurumu keyifle yudumlarken, boğazımın yanmasına aldırış etmedim.Aklımda hep öyle kalmıştı. Eğer sıcak içince boğazım acıyorsa iyileşiyor demektir. Yani ben öyle sanıyorum.Genelde öyle oluyor.
Telefonu elime aldım. Oturduğum bu havalı kafenin wi-fi erişimine ulaşıp ulaşamayacağımı kontrol etmeye başladım. Tıkladığım kafe adının şifre istemeyişi fazlaca keyfimi yerine getirmişti.
WhatsApp mesajlarının sonu gelmiyordu. Başı yoktu ki sonu olsun. Hayatta en rahat ettiğim şeylerden birisi de whattshap kullanmıyor oluşumdu, demeyi ne kadar çok istesem de dersler yüzünden mecburi şekilde grup oluşturuyorsunuz sınıfta. Ve bu gruba büyük hüzünle katılan ben, elbette ki yararını da görüyordum. En azından ders programı değiştiğini öğrenmek bile büyük kazançtı...
Yaklaşık 15-20 dakika öylece telefonla oyalandım. Aklıma gelen şarkıları falan indirdim. Bir süre sonra can sıkıntısından dolayı öylece boş boş dolandığımı fark edince gözlerime ettiğim eziyeti keserek ekranı kapattım. Biraz ovuşturarak rahatlatmaya çalışmıştım. Etrafa göz gezdirerek reeldeki insanların nelerle uğraştıklarını yokladı. Eski tadını kaybeden soğuk ıhlamurumdan zoraki bir yudum daha alarak aramızda sadece bir camın olduğu otoparkı izlemeye koyuldum. Genel olarak siyah beyazın cümbüş ettiği yerde arada gözünü kırpan uçuş uçuş renkteki arabalar ilgimi çekiyordu. Her birinde ilginç bir ilgiyle gözlerimi gezdirirken ne diye böyle zaman öldürdüğümü düşündüm. Ders biter bitmez boğazımın ağrısıyla kendimi buraya atmış bitki çayı içmek istemiştim. Ama bunun yerine yurda kadar sabredip oraya gidince bu çay keyfini daha iyi bir şekilde yapabilirdim. Ne diye buralara gelmiştim hiç bilmiyorum.Daldığım yerden gözlerimi çekip son yudumu da alarak çıktım kafeden. Hava tam da aşık olduğum türdendi. Tek bir bulut şekli olmamasına rağmen gri gökyüzünde pırıltısı göz yormayan güneş... Karın taze buz kokusu... Titreten tatlı soğuk...
Aşkımın tadını sonuna kadar tadarken kulaklığımı takıp klasikleşen radyo kanalını açtım. Yeşilçam'dan kalma şarkıların çaldığı frekansı açarak yurda kadar yürümeye karar verdim. Yaklaşık olarak 40 dakika sürecek yolculuğum hiç mi hiç gözüme batmıyordu...
...
Yurda 5 dakikalık mesafe varken değiştirdiğim frekanslarda yabancı şarkıların çaldığı yerde durmuş bir süredir devam eden reklamlar sonucunda yeni şarkı başlamıştı nihayetinde.
Yabancı şarkıları çok severdim. Aslında hoşuma giden şey şarkıdan ziyade o şarkıyı söyleyebilmeyi başarmaktı. Aynı ses tonlarını, aynı vurguları yakalamaya çalışır, yabancı dil diksiyonumu olabildiğince mükemmel tutmaya çalışırdım. Ve bunun için de böyle müzikler vazgeçilmezimdi. Gel gör ki bir turist görsem konuşama bakımından hiçbir bir şey bilmem. Karşı tarafı anlarım ama cümle kuramam. Tam olarak böyleydim. Ne kadar uğraşsam da dil konusunda, daha doğrusu cümle kurabilme hususunda yeterince yetersizdim. Ama telfuz olarak üstüme kimseyi tanımam. Net...
Bildiğim şarkının sözlerine içimden eşlik ederken sesini biraz daha açtım.
(Multimedya da şarkı mevcut. Ordan açıp okumaya devam edebilirsiniz dostlar)Adımlarım ritme uyarak yavaşladı. Ezbere olduğum kaldırım taşlarının belli çizgilerine basarak geçiyor, bir taraftan da duygu seline sokan müziğe kulak kesiliyordum. O an yürüyen ceset gibiydim. Etrafımdaki her şey yokmuş gibiydi, öyle tuhaf bir duyguydu ki bu...Burdayım, herkes, her şey burda. Ama aynı zamanda hiçbir şey yok. Boşlukta sallanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZLIĞIM OL
SpiritualHayaller vardır, yaşanamayacak kadar kurgusal... Gerçekler vardır, yaşanamayacak kadar acı... Ve tüm insanlar aynı karışımı yapıyordu: "Kurgusal Acı" iksiri... İlk kitabım. İnşallah beğenirsin... Desteklerini çok ama çok bekliyorum... İlerleyen bö...