2.BÖLÜM

4.5K 253 9
                                    

O an göz göze geldik ve ben onun gözlerinde daha önce görmediğim en yoğun acıyı ve ateşi gördüm..

Acı boynumu daha fazla etkisi altına almışken tuttuğum nefesimle gözlerinde esir olmuş gibiydim. Garip olan acının sadece boynumda oluşu ve onun gözlerine baktıkça içimde uyanan rahatlama hissiydi. Gözleri panzehrim gibiydi. Gözleri 20 yıllık hayatımda gördüğüm en güzel gözlerdi ve Tanrı şahidim gözleri sanki içimi okuyor gibiydi. Tanımadığım, adını bilmediğim, daha önce aynı ortamda dahi bulunmadığım bu yabancının beni bu kadar etkilemesi tuhaftı. Farkındaydım şuan oda benim kadar acı içindeydi. Ama bunu ikimizde dışarıya belli etmiyorduk. Sadece biz var gibiydik. 

Etrafta yağmurdan kaçmak için koşuşturan insanlar yoktu, etrafta ailesiyle alışverişe gelmiş markete yönelen insanlar yoktu. Sadece o ve ben. Şuan dünyadaki en garip sahne gözler önündeydi ama kimse umursamıyordu. Gözlerimin içine bakarken onunda rahatladığının farkındaydım. Daha fazlasını ister gibi ona doğru bir adım attım. Tanrım gerçekten ne yaptığımın farkında değildim ama kendime engel olamıyordum. Ona yaklaşmama engel olamıyordum. Ama sonra bir şey dikkatimi çekti. Birçok adım atamama rağmen hala yerimde sayıyor gibiydim.

Aramızdaki mesafe hiç kapanmamıştı. Şaşkınlıkla gözlerimi ayaklarına çevirdim ve bir adım daha attım. Ve evet işte anladım. Ben ona doğru adım attıkça oda geriye doğru adım atıyordu. Cevap arayan gözlerimi yüzüne çevirdiğimde onunda benim kadar şaşkın olduğunu gördüm. Oda neler olduğunu anlamıyordu. Önümüzde iki seçenek vardı. Ya oda benim gibi annenden doğmaydı-ki bunu boynunu tutan elinden anlamıştım- ve tuhaf bir nedenden dolayı acı çekiyorduk ya da bu sadece bir tesadüftü. Korku dolu gözleri bana yalvarır bir ifadeyle bakarken adımlarımı durdurdum. 

Bu ani atağımla oda durmuştu. Ne olduğunu anlayamadan arkasını dönüp yürümeye başladı. O bana arkasını dönünce acım yerini boşluğa bıraktı. Ben acımın çaresini onun eşsiz çikolata kahvesi gözleri sanırken acımın çaresi bana arkasını dönmesi olmuştu. Hala ne olduğunu anlamıyordum. Yağmurun altında dikilmiş boş gözlerle ona bakarken rüzgar yanağımı yaladı. İki saniyeliğine rahatlama hissi ile gözlerimi kapatıp açtığımda az önce aramızda en fazla 5 metre olan çocuk gözden kaybolmuştu. Affallamış bir şekilde bende arkamı döndüm. Gerçekten şapşallaşmıştım. Beynim pelte gibiydi. Milyonlarca düşünce kurtçuk gibi beynimi yiyordu. 

Aptal düşünceler beni benden alırken eve vardım. Gerçekten içeri girmek istemiyordum. Sadece bir köşede yalnız başıma oturmak istiyordum. Tanımadığım bir insanın beni bu kadar etkilemesi haksızlıktı. Tam şuan arkamı dönüp eve girmeden gidebilirdim. Birkaç gün ortadan kaybolup bu tuhaf düşünce yığınından bedenimi arındırabilirdim. Ama içeride beni bekleyen doğum günüm için hazırlık yapmış sevdiğim insanlar vardı. Bu yüzden elimi kaldırıp kapıyı çaldım. Ben daha bir kere vurmuştum ama kapı ardına kadar açıldı. Belli ki Chanyeol hyung beni bekliyordu.

Bulaşıcı sırıtmasını suratına takınmıştı her zamanki gibi. Arkadan Luhan’ın sesini duydum ‘’İçeri geçin artık da geciken kutlamamızı yapmaya başlıyalım’’. Mutfağa geçtiğimizde Tao sabırsızca masada oturmuş pastaya eğilmişti. Tanrım bu çocukla birkaç kez Amerika’ya geldiğinde avlanma şansım olmuştu ve o zaman bile bu kadar aç gözüktüğünü hatırlamıyorum.
Gerçekten ailecek tuhaftık ama bu hoş bir tuhaflıktı. Bizi birbirimize bağlayan buydu belki de. Beni gören Suho kalkıp çakmağı aldı ve pastanın üzerindeki mumları yakmaya başladı. ‘Hadi ama gerçekten mi 20 yaşında oldum’ bakışımı Suho’ya yollarken geçip Luhan’ın yanına oturdum. Bu çocuk gerçekten beni rahatlatıyordu (aşırı Hunhancı tarafımı belli ettiğim için üzgünüm). Luhan aniden bana döndü ‘’Biraz geç kalmadın mı alt tarafı birkaç içecek istemiştik.’’ Derken aklıma olanlar doluşmaya başladı. Eve girdiğim an olanları unutmuştum ve ben bunu yeni farkediyordum. ‘’Sadece kasiyer biraz güzel bi hatundu ve ben de oyalandım’’ diye geçiştirebildim. 

Cry For The MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin