Bölüm 16

2K 152 1
                                    

Bölüm 16 


''Yeniden hoş geldin Baekhyun.''

-Luhan-

Kütüphanede oturmuş endişe ile parmaklarımla oynuyordum. Baek hepimiz için önemliydi ve onu kaybetmeyi göze alamazdık. 

Günlerdir onu geri döndürmenin bir yolunu arıyorduk. Salak gibi gözümüzün önünde duran şifayı fark edememiştik. Chan ve Baek bunun için yüzde yüz bizi mahvedeceklerdi. 

Özellikle Baek. Canının acıdığına emindim. Baygın olsa da acıyı günlerce hissettiğine emindim. Darbeyi basit bir yere almamıştı sonuçta. Ve bilinci kapalı olsa da acının onu içten içe kemirdiğine emindim.

Vücudu olduğundan daha solgun bir renk almıştı. Ölmemişti, sadece bilinci kapalıydı ve kritik bir dönemdeydi ama beslenememesi onu iyice zayıf düşürmüştü. Bu yüzden savaşı daha zor ilerliyordu.

Chan ise gözlerimizin önünde vahşileşiyor gibiydi ama bugün çok daha sakindi. İlk birkaç gün etrafa saldırmıştı, kimseyi görmüyor gibiydi. 

Saf aşktı onun ki. Her ne kadar bizi arkadaşız diye kandırmaya çalışsalar da gözleri birbirlerine olan bağlarını hep bağırmıştı. Ve şimdide Chan sevdiği kişiyi kaybetme korkusu ile baş başaydı.

Evet, belki daha öncede sevdiklerimizden ayrı kalmıştık. Ama bu çok farklıydı. Bir daha gülüşünü asla o iç ferahlatan canlılığı ile göremeyeceğinizi hayal edin veya sesinin zaman geçtikçe beyninizden silinmeye başlamasını, boğuklaşmasını..

Bu korku çok ayrıydı. İnsanın içini yakıp kavururken elinizden gelen hiçbir şey olmazdı. Hayatta olsa en azından onu geri kazanacak bir şeyler yapmak için savaşırdınız. Ama ölünce..

Tanrıya karşı gelmek isterdiniz belki, onu geri döndürmesi için yalvarmak. Ama sizi duysa da cevap vermezdi. Birileri onun iyi bir yerde olduğuna dair sizi avutmaya çalışırdı.

Tanrı aşkına hiç gidilmeyen veya gidenlerin geri dönmediği bir yerin iyi olduğuna nasıl bu kadar emin olabiliyorlardı. İşte en çıldırtıcısı da bu olurdu sanırım. 

İnançsız biri değildim ama aldığım lanet, özellikle bunu hak etmemişken, biraz daha sorgulamama neden oluyordu. Evet, bana mükemmel bir aile kazandırmıştı belki ama ‘Eğer normal bir hayat yaşasaydım nasıl olurdu?’ cümlesi aklımı asla terk etmeyecek bir soruydu.

Sonsuza kadar yaşamak veya güce sahip olmak o kadar da iyi gelmiyordu insana. Yaşlı çiftlere milyonlarca kez imrenerek baktığımı bilirdim. 

Veya yüzlerce kez şehir değiştirmek zor oluyordu. Hiç dikkat çekmemeye çalışmak.. Ama en azından bunu tek başıma yapmıyorum dedim kendi kendime. En azından yanımda birileri var. Belki kulağa tuhaf gelecek ama yanınızda birileri olması her şeyin iyi olacağına dair kandırılmanız açısından iyi oluyordu.

Onların söylediklerine alışıp bilinçaltınıza sizde her şey iyi olacak düşüncesini aşılıyordunuz. Böylece başınıza ne gelirse gelsin birazcık Pollyanna olmayı becerip ‘En azından bundan daha kötüsü olmadı.’ Cümlesini rahatlıkla 
kurabiliyordunuz.

Kandırılmak çoğu insana kötü gelirdi. Ama ben yeri gelince kandırılmayı severdim. Sonsuz bir hayatla başa çıkabilmenin tek yolu buydu çünkü. 
Düşüncelerim beynimde kalabalık yapmış kendi aralarında öğüt verirken Kris’in belime dolanan kolları ile kendimi göğsüne bıraktım. 

Sırtımda kalp atışlarını hissetmek güzeldi. Her ne kadar bu kalp atışlarının sahte olduğunu bilsem de iyi hissettiriyordu bir şekilde. 

Cry For The MoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin