NOT: Arkadaşlar merhaba ben yazarınız Una. Başlamadan önce size bir özür borcumun olduğunun fakındayım. Bölümler biraz gecikiyor. Ama ailemden çok değer verdiğim biri kötü bir hastalığa yakalandı ve sürekli yanında oluyordum. Öyle ki derslerim bile aksamıştı. Biliyorum hikaye sorumluluğu alırken bunu da düşünmem gerekiyordu ama bir daha böyle bir gecikme olmayacağına emin olabilirsiniz. Hepinizden çok özür diliyorum. Ve bu bölümde sonlara doğru biraz kafanız karışabilir ama ilerleyen bölümlerde sorularınız mutlaka cevap bulacak. Keyifli okumalar..
3.BÖLÜM
Bu kadar şaşkınlıkla kimi gördüğünü ve suratıma kapıyı açanın kim olduğunu anlamak için kafamı kaldırdığımda işte tüm yakışıklılığı ile karşımda duruyordu.
Aniden az önce ardı ardına küfürlerin sıralandığı ağzımı kapattım. Tam karşımda durmuş o da şaşırmış bir biçimde bakıyordu. Ama bir tuhaflık vardı çünkü sadece bana bakmıyor gözleri adeta Suho ile aramda mekik dokuyordu. Onun da Suho hyung kadar şaşkın olduğu belliydi. Sonra birden suratına tuhaf bir gülümseme yerleştirip bakışlarını bana odakladı.
‘’Kader bizi tekrar karşılaştırdı ufaklık.’’. O gün benden kaçtıktan sonra şimdi hiçbir şey olmamış gibi pişkince gülümsemesi istemeden sinirlerimi bozmuştu. ‘’Ah değil mi benden kaçtıktan sonra bir daha karşılaşmayız diye düşünüyordum.’’.
Gerçekten mi Sehun? Az önce tanımadığım bir çocuğa adet dönemi gelmiş bir kız gibi trip atmıştım. Onun gözlerine odaklanmış içimden kendime milyon kez küfür ediyordum.
Konuşmasını beklerken arkadan ciddi anlamda dünyadaki en derin sesi duydum.
‘’Seni buralarda görmek ne büyük onur Suho.’’. Alaylı ses bize doğru yaklaşırken hepimiz kafamızı çevirmiş oraya bakıyorduk. Tanrım Kore’ye döndüğümden beri kader bana bir oyun mu oynuyordu yoksa bu ülkede gerçekten dünyanın en yakışıklı çocuklarımı vardı. Sarışın çocuk tam yanımıza gelip durdu.
Boyu gerçekten uzundu. Bu uzunluğunu bacaklarına borçluydu. Herif sanki sadece bacaktan yaratılmıştı. ‘’Uzun zaman oldu Kris.’’ Suho hyungun konuşması ile kafamı ona çevirip buda kim bakışımı attım. Kris dediği Bacak Tanrısı bakışımı fark etmiş olacak ‘’Merhaba ben Kris abinin eski bir dostuyum ve buda kardeşim Jongin.’’ diyip elini uzattı.
Ani tanışma girişimi karşısında afallamıştım. Tam elimi uzatacakken kolumda hissettiğim parmaklar beni ileriye doğru çekiştirmeye başladı. ‘’Dediği gibi eski bir arkadaşım. Şimdi acelemiz var gitsek iyi olur.’’ Ne olduğunu anlayamamıştım. Suho koşar adımlarla kolumdan tutup beni içeri çekti.
Arkamdan kapının sertçe kapanma sesi duyuldu. Dönüp baktığımda Kris ve Jongin’in hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Ne hakkında konuşuyorlardı en ufak fikrim yoktu ama önemli bir konu olduğu belliydi. Ve nedense içimdeki ses bana bu konunun bizimle ilgisi olduğunu söylüyordu.
Hala onlara bakıp yürümeye devam ediyordum sonunda Suho’ya döndüm. ‘’Neler olduğunu anlatacak mısın hyung ve bilgin olsun kolumu koparmak üzeresin.’’ ‘’Dediği gibi eski bir arkadaşım Sehun. Soru sormadan yürümeye devam edemez misin ?’’ birden durup bana döndü. Gerçekten sinirliydi ve aynı dün geceki gibi bir şeyler sakladığı belliydi. Her ne kadar onlardan uzakta büyüsem de gayet iyi tanıyordum.
Surat ifadesi değişmiş, gözleri açılmıştı ve parmakları ile oynuyordu. Ellerine baktığımı görünce hemen arkasına sakladı. ‘’Ama o eski bir dostun olduğunu söyledi. Eski dost ve eski arkadaş kavramları birbirinden farklıdır’’ kullandığım cümle karşısında iyice afalladı.
Bir şeyler düşündüğü belliydi.
‘’Lütfen daha fazla soru sorma. Geçmişte kalan bi arkadaş işte. Ve senden tek istediğim onlardan uzak durman. Lütfen daha fazla sorma. ‘’ iyice sinirlendiği belliydi ve sinirli hali gerçekten çekilmez oluyordu.
Daha fazla sormaktan vazgeçtim. Nasıl olsa artık buralardaydım ve aralarında ne olduğunu veya niçin onlardan uzak durmam gerektiğini öğrenebilirdim.
Sesimi kesip yürümeye devam etmesi için elimle koridoru işaret ettim. Suratına aniden inen rahatlama ve teşekkür ifadesi ile koridora döndü. Ama bu konuya kafayı takmıştım bile ve ben bir şeyi öğrenmek istiyorsam öğrenirdim.
Kafamı yerden kaldırıp peşinden yürümeye devam ettim.
Sonunda kayıt işi bitmişti. Tabi ki de Sahne Sanatları bölümüne kaydımı yaptırmıştım. Luhan, Chanyeol ve Tao’da bu bölümdeydi. Fakat Chanyeol ve Luhan üçüncü sınıftaydı, Tao ise ikincisi sınıfta. Ben tabi ki en küçükleri olarak ilk sınıftaydım yani derslerimiz ve saatleri çoğunlukla farklı olacaktı. Kayıt odasından çıktığımızda etraf iyice kalabalıklaşmıştı.
Üniversitede gerçekten çeşit çeşit tip oluyordu. Etraf farklı tarzda insan doluydu.
Merakla etrafıma bakarken bir yandan da burnumu tıkamaya çalışıyordum. Fazla insan demek daha fazla kan demekti. Ki bu da benim gibi susamış biri için kolay değildi. Zaten açlıktan fazlasıyla yorgun düşmüştüm. Fazladan efor sarf etmem gerekiyordu ve bu beni iyice yoruyordu.
Suho ile kalabalığın arasından geçerek bahçeye çıkıyorduk. Bahçede çoğu göz benim, Suho’nun ve yanında durduğumuz Porsche Cayenne’in üzerindeydi. Çokta iyi bi araba değildi. Tamam kabul iyi bir arabaydı fakat Chicago’da ki okulumda bundan daha iyilerine sahip olanlar vardı. Üzerimizde ki gözlere aldırış etmemeye çalışıyorduk. ‘’Dediğim gibi Kris denen o herif ve grubundan uzak dur. Ayrıca okula alışana kadar LuHan’ın yanından ayrılma’’ uzaktan bize doğru yaklaşan Luhan’a bakarak söyledi Suho.
Sakince kafamı sallayıp cevap vermemeyi tercih ettim. Çünkü ağzımı açarsam kafamı kurcalayan soruları soracaktım ve bu Suho hyungun sinirlenmesine neden olacaktı. Arabasına binip okuldan uzaklaşmaya başlarken Luhan yanıma gelmişti.
‘’Uzaktan sinirli görünüyordu ne yaptın da kızdırdın onu ?’’
‘’Sadece şu okuldaki Kris hakkında soru sordum ve sonu beni azarlaması ile bitti.’’ Sesim sitem doluydu ama gerçekten merak ediyordum çünkü Jongin denen çocuk gayet cana yakın duruyordu ve aramızda tuhaf bir şeyler olduğu belliydi. Evet aramızda diyorum çünkü onunda bana karşı tuhaf düşünceleri olduğu derin çikolata kahvesi gözlerinden okunuyordu.
Onunla daha doğru dürüst tanışmamama rağmen neden çekim alanına girdiğimi anlamamıştım ama şikayetçide değildim. Sonra düşüncelerimden uzaklaşıp Luhan’a döndüm. Söylediğim cümle ile oda afallamış gözüküyordu. Hadi ama neydi bunların derdi.
Acaba kavga falan mı etmişlerdi. Yoksa aman Tanrım Suho ve Kris denen bacak tanrısının arasında bir şeyler mi olmuştu. Gözlerim bu düşüncelerle normal boyutundan baya uzaklaşmıştı. ‘’Hey Sehun gözlerini eski haline getir tatlım şuan gerçekten çirkin gözüküyorsun.’’
Luhan normal haline dönmüştü. Bahçenin ortasında dikilmiş neler olduğunu çözmeye çalışıyordum. Resmen bir aşk hikayesinin ortasına düşmüş gibiydim.
‘’Hayır Sehun onlar sevgili falan değildi.’’ Luhan ile bu kadar yakın olmam iyi değildi adam resmen düşüncelerimi okuyordu. Kafam karışmış bir şekilde ona bakmaya devam ettim. ‘’Tamam, tamam pes ediyorum sana neler olduğunu anlatacağım. Belli ki Suho özel hayatıma olan saygısından sana neler olduğunu anlatmaktan çekinmiş.’’.
Luhan’ın özel hayatımı? Siktiğimin okulunda neler dönüyordu ben az önce Suho’nun özel hayatı ile ilgili teoriler üretirken Luhan kalkmış benim özel hayatım diyordu. İyice kafam karışmıştı. ‘’Hadi Sehun kafeterya gidelim tatlım senin dersin başlayana kadar bir şeyler içeriz ve sana neler olduğunu anlatırım.’’
Bu okul gerçekten güzeldi.
Kafeterya dediği yer gayet geniş ve güzel dizayn edilmişti. Renk uyumu gayet güzeldi ve tavanının cam olması ayrı bir hava katıyordu. Okuldan bağımsız olsa her gün gelip bi kahve eşliğinde kitap okuyarak zaman geçirilebilirdi. Luhan beni masalardan birine yollayıp kahveleri almaya gitti.
Oturduğum masa cam kenarındaydı.
Dışarıyı izlemeye dalmıştım.
Kafeteryada hakkımda konuşulduğu belliydi. Bunlar lisede kalır sanıyordum. Yeni bir transfer öğrenci gelirdi ve herkes onun hakkında konuşurdu. Ama belli ki üniversitedekilerde bunu yapmaya pek meraklıydı. Kızların ve erkeklerin çoğu beni kesiyordu. Bir kısmı ise sanırım hakkımda fikir yürütmeye çalışıyor gibiydi. Kapının solundaki masada bir grup kız oturuyordu ve nedense onlar bana lisedeki ‘Biz Asılsız Dedikodular Yayarız’ grubu gibi gelmişti. Çünkü hepsi güzeldi.
Manikürlü tırnakları cırtlak renklere boyanmış, mini etekleri uzun bacaklarının iyice ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bu grup demek ki dünyanın her yerinde aynı tipti. Ama maalesef kızlar hiç mi hiç ilgimi çekmiyorsunuz. Sonunda biri ile göz göze geldiğimde suratına iğrenç gülümsemesini takınıp bana doğru yürümeye başladı. Neyse ki beni her şeyden kurtaran meleğim Luhan kahveleri alıp masanın yanına geldi.
Yanımdaki sandalyeye oturup elindeki kahvelerden birini bana itti. Kız ise masamıza doğru yürümeye devam ediyordu. Vampir olmamın avantajlarından birini kullanarak hızlıca Luhan’ın sandalyesini dibime çektim ve elimi omzuna attım. Lulu ise ne olduğunu anlayamamıştı. Kafasını çevirip bana baktığında mal gibi sırıtmaya devam ediyordum. Kızın geldiği tarafa baktım ve suratındaki hayal kırıklığı ile masasına geri döndüğünü gördüm.
Evet güzel kızlar ilgimi çekerdi, evet güzel bacaklarda ilgimi çekerdi. Ama o beyin fakiri dedikoducu ile bir gecemi bile geçirmezdim. Zaten kadınlar benim için tek gecelikti. Erkeklerle daha uzun süreli ilişkilerim olurdu. Duygusal bağı sadece onlarla kurabiliyordum. Luhan amacımı anlamış olacak ki kız kafeteryadan koşar adım kaçana kadar sesini çıkarmadan oturmuştu.
Tabi o sırada yaptığım hareket ile herkesin iyice bize bakmasına neden olmuştum. Luhan hala kolumun altından ayrılmadan önce kapıdan Kris denen çocuk girdi. Bizi hala görmemişti. Yanında 2 çocuk daha vardı ama Jongin ortalıkta gözükmüyordu. Yanındaki çocuklardan biri balık gözlü ve kalp dudaklıydı diğeri ise kısa boyluydu gülünce dudakları dikdörtgen şeklini alıyordu ve gözlerine eyeliner çekmişti. Eyelinerlı olan birden bize döndü.
İlk önce Luhan’a sonra bana baktı ve anlayamadığım bir hızla Kris’i çekip kulağına bir şeyler fısıldadı. Her şey inanılmaz bir hızla ilerliyordu.
Kris aniden bize döndü. Kolumun altında ki Luhan’a baktı ve bakışlarını bana çevirdi. Gerçekten sinirli gözüküyordu. Ama nedenini anlayamamıştım. Evet ilk karşılaşmamızda şimdi olduğu gibi yine havalıydı ama konuşması gayet samimiydi. Şimdi ise beni öldürecek gibi bakıyordu. Luhan hala bize baktıklarını görmemişti ve kahvesini yudumluyordu. ‘’Hyung şu Kris denen çocuk kafeteryada ve sanırım kafamı koparmak gibi hayalleri var’’ Luhan aniden kafasını kaldırdı hatta o kadar aniydi ki çeneme çarpması bir oldu.
‘’Aman Tanrım hyung çenem kırılıyordu.’’ gözlerini kocaman açmış çeneme bakıyordu.
‘’Üzgünüm Sehun-ah çok üzgünüm.’’ Defalarca özür dilemişti. Kris ise çeneme dokunması ile sinirli gözlerini kısmış ve mermer gibi teni kızarmıştı. Luhan’ın çenemdeki ellerini tuttum.
‘’Hyung bana bu çocukla aranda ne olduğunu anlatacak mısın, gidip ona mı sorayım ?’’ ‘’Tamam tamam ama ilk önce izin ver sandalyemi senden uzaklaştırayım.’’
Sandalyesini ileri çekip tekrar oturdu ve kahvesini ellerine aldı.
‘’Şimdi anlatcaklarımı iyi dinle seni sarı kafa. Bu Kris denen çocuk benden hoşlanıyor ve bunu yaklaşık 4 ay önce söyledi. Ama onlar görebileceğin en kötü vampir grubu ve biliyorsun bunu kabul edemezdim. O yüzden sadece bizi dinleyip kardeşlerinden ve Kris’ten uzak dur.’’.
Demek o yüzden bana bu kadar kötü bakıyordu. Şimdi her şey yerine oturmuştu. Kris ise masalardan birine oturmuş hala bize bakıyordu ama siniri geçmiş gibiydi. Ama bende sinirlenmiştim.
Luhan benim en değerlimdi, onunla hep şakalaşırdım sarılırdım ve sırf Kris her seferinde sinirlenecek diye uzak durmaya hiç niyetim yoktu. Yine Luhanın sandalyesini kendime çektim. Bana ne yapıyorsun bakışlarını yolluyordu ama umursamadım.
‘’Hyung sırf o sinirlenecek diye benden uzaklaşmayacaksın değil mi?’’ bunu sorarken en şirin ifademi kullandım. Vee evet amacıma ulaşmıştım.
Yanaklarımı sıkmaya başladı ‘’Tabi ki hayır seni salak istediği kadar sinirlenebilir umurumda değil.’’
Tanrım suratı gerçekten şirindi. O benim yanaklarımı sıkmaya devam ederken birden kafeteryanın kapısı hızla çarptı.
Kafamı çevirip baktığımda Jongin’i gördüm gözlerini bana dikmişti ve anlamadığım bir şekilde sinirli bakıyordu.
Sonra hızla Kris’in olduğu masaya yürümeye başladı. Masanın yanında durduğunda büyük gözlü çocuğun yanına oturdu ve gözlerimin içine baka baka iyice sokuldu. Bunun derdi neydi böyle? Balık gözlü tıfıl ise-ki Jongin’in bu hareketi istemsizce ona gıcık olmamı sağlamıştı- bu hareketinden memnun bir şekilde esmer olana yanaştı. Hadi ama neler oluyordu bana tanımadığım bir çocuğumu kıskanıyordum.
Kendine gel Sehun.Luhan Jongin’e baktığımı görünce kolumdan tutup kaldırdı ve beni dışarıya sürüklemeye başladı.
Bu hyunglar niçin Jongin ile aynı yerde 3 dakikadan fazla durmama izin vermiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cry For The Moon
أدب الهواةYüzyıllar boyunca birbirine düşman nesiller yetiştirdi iki aile.Ama bir gün hesaba katmadıkları bir şey oldu.Ay tutulmasının beklenmedik gerçekleştiği o gece, her iki aileden dünyaya birer bebek geldi. Onlara bahşedilen şey bir lanet miydi yok bir...