eight

3.5K 239 52
                                    

Ben tırnaklarımı masaya vururken Noora'da telefonumu kapatıp cebine atıyordu. ''Merak etme. Hiçbir şey anlayacağını sanmıyorum.'' dedi omuz silkerek. Sıkıntıyla iç geçirip, ''Anlarsa kendimi öldürürüm zaten.'' diye mırıldandım belli belirsiz çıkan sesimle. Başımı masaya yasladım. Bir süre öyle kaldıktan sonra kahvemden bir yudum alıp neredeyse sandalyeyi devirecek bir hızla kalktığımda kızlar bana şaşkınlıklığın perçinlediği gözlerindeki garip ifadeyle bakıyordu. Derin bir nefes alıp omuz silktim. ''Hadi bir an önce gidelim de bitsin bu gece.'' Onaylayan mırıltılar çıkararak toparlanmaya başladıklarında Sana sırıtarak bakışlarını üzerimde tuttu. ''Sen şuna Chris'i görmek istiyorum desene.'' Kaşlarımı çatıp, dudağımı sarkıttım. Öylece kalakaldığım birkaç saniye sonunda dudaklarım konuşmak üzere kıpırdadı.

''Sen çok kötü birisin.''

''Öyle mi dersin?'' Kulağıma fısıldanan kelime ile yerimden sıçradığım anda elim kalbime gitmişti. Onun saklı olduğu yere, dört odasını da onun doldurduğu yere. Nefesimin bir anlık kesilmesi ve kalbimin muhtemelen korkudan birkaç saniyeliğine durması yüzünden acı bir hıçkırık krizine girdim. Yavaşça arkamı dönerken Christoffer'ın gülümseyen yüzü de oldukça yakınımda belirmişti. Aldığım nefes, ciğerlerime onun dünyaya büyük bir ödül olan, bahşedilmiş kokusunu doldurdu. Ve ben tekrar hıçkırdım. ''Burada ne işin var?'' dedim kaşlarımı çatarak, sesim pürüzlü çıkmıştı. Hasta olmak üzereydim. Boğazımı temizleyerek bir adım geri çekildim. ''Fazla yakın mesafeden hoşlanmıyorum. Özellikle de seninle.'' Elini kalbine koyup biraz önce yaptığım gibi dudaklarını sarkıttı. ''Üzüyorsun beni.''

Vilde, gayet normal bir yüz ifadesiyle Chris'in yanından geçti. Sonrası ise tam bir felaketti. Christoffer'ın görüş alanından çıktığına emin olduktan sonra saçma sapan hareketler yapmaya, yerinde zıplamaya, öpücük atmaya, göz kırpmaya ve bana imalı bakışlar atmaya başladı. Bu görüntü gözlerimi büyütmemi sağlarken, daha fazla dayanamadım ve bakışlarımı karşımdaki kişiye döndürdüm. Bunu yapmadan önce küçük bir hıçkırık bedenimi tekrar eline geçirdi. İlgiyle beni izliyordu. Kelebekler midemi rahat bırakmazken derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.

''Burada ne işin var?'' diye tekrar ettim. Birkaç saniye daha gözlerimin derinlerinde bütün geçmişimi, sırlarımı, benliğimi biliyormuş gibi baktıktan sonra boğazını temizleyip kafasını iki yana salladı ve gülümsedi. ''William parti için hazırlık yapıyor. Benden de sizi almamı rica etti. En yakın arkadaşımı kıramazdım.'' Dudaklarını ıslattı. ''Ayrıca burası herkesin girebileceği bir yer. Unuttun mu?'' Bana bir adım yaklaştı ve fısıldadı. ''Yoksa sen daha ıssız bir ortamda mı karşılaşmak isterdin Eva?'' Bastırarak telaffuz ettiği ismim kalbimin artışını istemsiz bir şekilde hızlandırdı. Gözlerimi devirdikten hemen sonra onu tekrar edip dudaklarımı ıslattım ve masada telefonuyla ilgileniyormuş gibi yapan Noora'ya döndüm.

''Aa!'' dedi yapmacık bir tavırla. ''Sana söylemeyi unutmuşum, bak şu işe.'' Başını omzuna devirerek arkamdaki duran, yaklaşık bir yıldır platonik olarak ilgi duyduğum çocuğa baktı. Sonra gözlerini kısarak onu süzdü ve başını iki yana salladı. ''William, senin onu zar zor ikna ettiğini söylemişti, oysa.'' Parmaklarımı yanağımda hareket ettirdim. Ve gülmemek için kendimi sıktım.

Buna rağmen telefonum yanımda değildi ve ben oldukça eksik hissediyordum. Bir parçam kayıpmış gibi.

''Pekala.'' dedi Chris omuz silkerek. ''Eva,'' Gülümsedi. Çıkış kapısına doğru uzattığı elini takip eden gözlerimden sonra ne demek istediğini anladığımda ayaklarım harekete geçti. Bu gece, umarım düşündüğüm kadar zor geçmezdi. Umarım.

▶▶ Deli gibi Beyza Aksoy okuyan ve uzun yıllardan beri takipçisi olan biri olarak içimden geldiği şekilde Siyah Kuğu'dan bir alıntı yaptım. Umarım sorun olmaz. Bu yüzden bölümü sarılmaların en güzelini bana aylar önce verdiği için ona ithaf ediyorum, fark etmeyecek olsa bile. Seni seviyorum, Leyl.

jente blomster; [chris + eva]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin