nine

3.2K 200 14
                                    

1 yıl öncesi, okulun üçüncü günü.

''Eva.'' dedim gülümseyerek karşıma oturmuş büyük bir dikkatle beni izleyen kıza gülümseyerek. Dudaklarımı birbirine bastırıp dağınık bir at kuyruğu yaptığım saçımı elimden geldiği kadarıyla düzelttim. Ve ekledim, daha doğrusu düzelttim. ''Eva Kviig.'' Kız gözlerini kırpıştırıp başıyla onayladı. ''Vilde.'' Yanağıma baskı yapan dudaklar olduğum yerde sıçramamı sağlarken bu kişinin kim olduğunu biliyordum. Jonas, kıvırcık saçlarını karıştırarak yanıma oturdu. Onun yanına da Isak kurulurken derin bir nefesi dışarı vermeden edemedim. Daha çok sıkıntıyla iç geçirmek gibiydi de diyebiliriz sanırım. ''Bir erkek arkadaşın mı var?'' diye sordu Vilde. Başımı salladım usulca. Bu fikre bayılmıyor, hatta nefret ediyordum ama gerçek şuydu ki; Jonas Noah Vasquez benim erkek arkadaşım, sevgilimdi.

Bu isteyerek yaptığım bir şey değildi, onunla çıkmak yani. O benim en yakın ve tek arkadaşımdı. Tek sayılmazdı aslında ama ikimizin arasının bozulması Isak için bir seçim hakkı doğuruyordu. Ve ben, onun kimi seçeceğini çok iyi biliyordum. Onu kaybetmem, yalnız kalmam demekti. Anlatmak istediğim şey; bana aşık olması, resmi olarak hayatımı söndürmüştü. Evet, tam olarak olan buydu. Yalnız kalmak istemiyordum, bu okulda yalnız kalmak yapabileceğiniz en büyük hataydı, bunu da biliyordum. ''Beni arkadaşlarının yanına götürmeyecek miydin Vilde?'' dedim kaşlarımı kaldırarak. İlk başta anlamasa da sonradan bana sorarcasına bakarak, ''Tabii.'' dedi. ''Öyle yapacaktım, elbette.'' Onları kısaca tanıştırdım. Gülümseyerek veda ettikten sonra yanlarından ayrıldık.

Vilde koluma girip beni yönlendirmeye başlamıştı bile. En sonunda durduğumuz yerde sarışın kısa saçlara sahip, kırmızı rujuyla oldukça güzel gözüken bir kızla birlikte geçen gün karşılaştığım ve isminin Sana olduğunu kulak misafiri olduğum dedikodulardan öğrendiğim Müslüman kız vardı. Hemen ardından kilolu, kahverengi saçlara sahip, tatlı olduğunu düşündüğüm bir kız da patenleriyle onların yanına geldi. ''Hey,'' dedi Vilde gülümseyerek. ''Bu Eva. Hadi tanıştığınıza memnun olun.'' Onu o herifin gazabından kurtardığım için bana minnettar olmalıydı. Normalde kimse benim gibi biriyle arkadaşlık ilişkisi kurmak istemezdi. Ben dünya üzerindeki en silik insandım, işte gerçek.

Platin sarısı, kısa saçlara sahip olan kız öne atıldı. ''Merhaba, ben Noora.'' Diğerleriyle de selamlaşıp hızlıca tanışırken sert bir viraj sesiyle hepimizin gözleri oraya döndü. Okulun bahçesine giriş yapan lüks araba gözlerimi kırpıştırıp gerçek olup olmadığını sorgulamama neden oldu. Burada oldukça zengin insanların yaşadığını biliyordum. Ancak bu kadarını sorsanız, tahmin edemezdim. Bizim durumumuz da o kadar kötü sayılmazdı aslında. Babamın her ay yolladığı nafakalar dışında annemin geçimimizi kolaylaştırmak, benim daha iyi şartlar altında eğitim alabilmemi sağlamak için çalıştığı şehir dışında oldukça yüksek maaşlı bir işi vardı. Evimiz de güzeldi, evet. Ama altımıza bir araba çekebilecek durumumuz olduğunu söyleyemezdim. Derin bir nefes alıp milyonlar ettiğine yemin edebileceğim arabanın içinden çıkan kişilere baktım. ''Onlar kim?'' Vilde kıkırdadı.

''Penetrators.'' Heyecanı gözlerinden okunuyordu. Bahsi geçen kişilerden etkilendiğine kalıbımı basabilirdim. Çocuklardan biri kafasına şapkasını geçirmiş, perçeminin önüne düşmesini sağlamıştı. Resmen, ''Ben aradığınız o kötü çocuğum, sizi üzerim.'' diye bağırıyordu. Diğeri ise üstünde henüz az önce telaffuz edilen ismin siyah üzerine beyaz harflerle döşenmiş olduğu bir tişört giyiyordu. Yüzünde çeşitli morluklar vardı. Ama tanrım, buna rağmen çok yakışıklı görünüyordu. Göğsümün daraldığını hissettim. Ardından silkelenerek kendime geldiğimde onları incelemeye devam etmekten alıkoyamadım. Arabadan bir, iki kişi daha indi ve beraber yürümeye başladılar. Bütün okul, onlara bakıyordu. İtiraf etmeli, buna şaşırmamıştım. İlgi çekmeyecek gibi değillerdi. Yanımızdan geçmek üzere oldukları sırada, arkadaş olmayı başarabileceğimi düşündüğüm kızlar nefeslerini tutuyor gibi gözüküyorlardı. Lisenin ilk günlerinden birkaç kızı ağlarına düşürebilecek potansiyelleri vardı, evet. Muhtemelen bunu yaşamışlardı da. Oldukça yazıktı ki ben o kızlardan biri değildim. Ne ben onlardan birinin ilgisini çekebilirdim, ne de onlara bulaşmak gibi bir hata yapardım. Tehlike kokuyorlardı, bunu fark etmeyen apaçık aptaldı.

''Merhaba.'' Yanımdan geçip giderken çocuğun kurduğu, bir kelimelik cümle bütün gözlerin beni hedef almasına neden olmuştu. Küçük bir gülümsemeyi de bana sunduğu için de şaşkındım. Sahi, gerçekten yaşanmış mıydı az önceki sahne?

Sana kaşlarını kaldırdı. ''Penetrator Chris...seni tanıyor. Az önce sana selam verip gülümsedi mi yoksa o Eva?'' Başımı iki yana salladım. ''İlk defa görüyorum. Garip.'' Açıkçası ne arabasını umursuyordum, ne suratını, ne vücudunu, ne de popülaritesini. Benim bir insanda dikkat ettiğim ilk şey kalbi, ruhu oluyordu. Bir kızdım, elbette bazı erkekleri çekici bulabilirdim. Ama bu, onlardan birine aşık olacağım anlamına gelmezdi.

Zaten ben, aşık olup ruhumu çürütmek için çok gençtim.

Belki de sadece öyle sanıyordum.

jente blomster; [chris + eva]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin