''Eva, Tanrım.'' diye mırıldandı beni ayakta tutmak için belime sarılan kolunun yanı sıra suratıma yapışmış olan saçları çeken eli beni kendime getirirken. Korkuyordum. Ve o ellerin ruhuma kadar bulaşmış kan izlerini temizleyeceğini biliyordum ne yazık ki. Yüzüme su çarpıp, ağzımda biriken kanları da tükürmemi sağladığında deli gibi titriyor olduğumu fark ettim. Hemen ardından beni sanki küçük bir bebekmişim gibi kucaklayıp yatağıma kadar taşıdı. Yanıma kıvrılıp kollarını bana sardığında sesimi çıkarmadım, birine ihtiyacım vardı. Belki de daha çok ona.
''İyi olacaksın.'' dedi saçlarıma yüzünü gömdüğünde.
''İyiyim.'' dedim sadece.
Derin bir uykunun içine çekildiğimi fark etmem uzun sürmedi. Ne yaşanırsa yaşansın onunla olmak güzeldi. Ama ben, tam anlamıyla bir aptaldım ve bundan da şikayetçi sayılmazdım. Çünkü onu hâlâ deli gibi seviyordum, bu yüzden de kendimden nefret ediyordum. Canıma acımam yoktu, onu severken. Bu yüzden de, aptaldım işte.
Gözlerimi tekrar araladığımda yatağımda benden başka kimse yoktu. Odamda da öyle. Adımlarımı salona doğru yönlendirdiğimde dün gece olanlar aklımda canlandı. Birdenbire boğazımdan yükselen ve dudaklarım arasından taşmasını engelleyemediğim avuç avuç kan. Beni banyoya götürüp, yardımcı olan Christoffer... Tanrı aşkına, bunun yine olduğuna inanamıyordum. Çocukluğumdan beri kendimi ruhen ne zaman çöküşe geçmiş hissetsem bu kan kusma olayı baş gösterirdi. Garipti ama böyleydi. Vücudum, ruhumun aksine bir köşeye çekilip, acının durmasını bekleyemiyordu.
Salonda oturan arkadaşlarımın yanı sıra William ve Chris'in bakışları da bana döndü. ''Bir sorun yok.'' dedim omuz silkerek. ''Ara sıra oluyor böyle.'' Kalbimi paramparça edip ellerime verdiğinizde, oluyor böyle işte.
Bu hastalığın ilk ortaya çıkışı beş yaşıma bastığım günün sabahına bağlanıyordu. Ebeveynlerim şiddetli bir şekilde kavga ediyorlardı. Babam, anneme neredeyse vuracak duruma gelmişti ve bende araya girmek istemiştim. Zarar görmesini istemiyordum. Babamın beni ittirmesiyle birlikte düşüp, sert bir şekilde başımı çarptığım cam, kalbim gibi paramparça olmuştu. Sonrasında ise gelip benden özür dilememiş olmaları ruhumda bir yerlerde derin bir yara açmıştı, kara bir delik. Sevilmediğimi hissetmiştim.
Aslına bakılırsa, evet.
Ben, babam tarafından hiç sevilmemiştim.
Bunun da etkisiyle bütün gün uyumuş, gece uyanmıştım ve bütün yatağı kana bulamam pek de uzun sürmemişti. Benim için korkunçtu, attığım çığlıkları hâlâ hatırlıyordum. Annemin odaya hızla girişini... Ama babam yoktu o berbat gecede. Annem beni doktor doktor gezdirmişti ama en sonunda bunun sık rastlanmayan psikolojik bir rahatsızlık olduğu söylenmişti bize. Düşününce, bir aile olmaya çalıştığımız dönemlerde bile hafızamdaki yeri, çok küçüktü babamın. Her gün dışarıdaydı ve eve de pek uğramazdı. Böyle ihtiyacım olduğu zamanlarda yanımda olmuyor olmasındansa, uzakta bir yerlerde mutluluğunun tadını çıkarması fikri hep daha güzel gelmişti bana. Çünkü babam beni yıkıyordu. Yazın bir iki günlüğüne gittiğim evi dışında, genellikle o, hafta sonları bize gelirdi ve bu tam anlamıyla bir eziyetti benim için.
O an fark ettim.
Christoffer, babama benziyordu. Bir harabeye çeviriyordu beni. Ortak noktaları buydu.
Herkes tedirgin bir şekilde gözlerini bana çevirirken derin bir nefes aldım. Ardından gülümsemem yüzüme yayıldı. Ben güçlüydüm. Yıkılmamıştım, yıkılmayacaktım. ''Pekala.'' dedim tek kaşımı kaldırarak. ''Ne istediğimi sormayacak mısın Chris?''
![](https://img.wattpad.com/cover/116754837-288-k138903.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jente blomster; [chris + eva]
FanfictionBilinmeyen Numara: Bu yüzden kendimden nefret ediyorum Penetrator ama... Bilinmeyen Numara: Galiba sana çok fena aşık oldum ben. Schistad: Ben çiçekleri kendi bedeninde güzelleştiren bir kıza kapıldım, bilinmeyen. Üzgünüm. skam #1 chriseva #1 herman...