Ormanda Party Hard

1.1K 44 8
                                    

Umarım beğendiniz. Vote'u çok yüksek olsun lütfen ya :(

Ona verebilecek bir cevabım yoktu. Gerçekten ona ne diyeceğimim bilemedim. Sonra arkasını döndü. Ve hızlıca yüzdü. Deniz sığlaşmaya başladığında ıslak kıyafetleri bedenini sarmış. Tüm kasları görünüyordu. Tabi ben bi erkeğin kaslı olup olmadığına bakmam. Tamam, tipine önem veririm de iç güzelliği de çok önemli.

Denizden çıktığında başını öne eğmiş yürümeye devam ediyordu. Ben de arkasından gittim. Kayalara oyulmuş merdiven gibi basamaklardan çıktık. Artık telefonuma kavuşacaktım ama Arda'ya ne diyecektim. Yani o önde ben arkada böyle mi olacaktı hep? Hemen montunu aldı. Ve ilerlemeye devam etti. Bende yerden telefonumu aldım. Yürümeye devam ettik. Ağaçları geçtik.  Bu köye gelirken ne kadar mutluyduk, şimdi niye böyleyiz? Bunu kabul etmek yada etmemek bir anda nasıl olabilir ki ? Arda bi taksi tuttu yine. Bende bindim arkasından. Hiç ama hiç konuşmadık. O kafasını cama yasladı bende. Gökyüzünü inceliyormuş gibi yapsamda aklım şu çıkma teklifindeydi. Ani olmuştu. Kabul etmek isterdim ama bazı sorublar engelliyor işte.

Taksi hastanenin önünde durdu. Arabadan indim. Arda inmiyordu ama. Şoföre devam et der gibi işaret etti. Bir ara gözleri bana kaydığı anı fırsat olarak ele geçirdim. El salladım. Ama tepki vermedi. Şimdi trip mi atıyordu, sinirlimiydi bilemedim. Dudaklarım istemsiz olarak büküldü. Dev merdivenleri çıkarken yüzüm hala asıktı. Annemin yanına gittiimde annemin beni ıslak kıyafetlerle görmesi bir ton azar yememe yetmişti. Bu kadar üzgün haldeyken bile bana öğüt verip azarlayacak bir kadın olmasına şaşıyorum. Ama yine de onu çok seviyorum. Hastaneler genelde beni boğuyordu. Hele bu hastane... Bana babamı daha çok düşündürüyordu. E düşündükçe de gözlerime peçete yetiştiremiyordum.

Arda;

Eylül'ün teklifimi kabul etmeyeceğini göze almıştım. Niye üzülüyorum ki ? Ama onun mutlu olduğunu zannettmiştim. En azından beraber olduğumuzda eğlendiğini düşünmüştüm. 2 yıldır onu unutamıyordum. Ama yine de bu iki yılda baya yol katettim. Önce benden uzak duruyordu. Şimdi iise birlikte denizde yüzüyoruz. Ama belki de beni kankası olarak görmüştür. Onu sevmek istemiyorum artık. Ama elimde değil ?! Kendi içimde kavga etmekten de bıktım. Ve onu düşünmekten de. Olmuyorsa olmuyor zorla mı ? Artık ona biraz soğuk davranmak en iyi karadı benim için. Hem ders çalışmalıyım. Bu sene üniversite sınavına giricem ve benim hala anlamadığım yerler var. Ah lanet olsun ?!?! Bir kız için bu kadar kendimi yormamalıydım. Artık Eylül'ü aklımdan çıkarmanın vaktiydi. Adiyos Eylül !? Taksi durduğunda artık yeni bir hayata başlarcasına eve doğru gittim.

Eylül ;

Yine feci bir baş ağrısı tutmuştu. Taksiye bile zor binmiştik kıyafetlerle ve ben hala onları çıkarmamakta direniyordum. Çünkü hastanenin vereceği kıyafet konusunda şüpheliydim. Tabi ıslak kıyafetlerimi çıkarmamam ve başımı hemen kurutamamdan dolayı başım ağrıyordu. Üstüne ağlamam da eklenince sakinleşmem olanaksızdı. Allah'tan hastanedeydik. Bir ilaç verdiler ve sonra da uyudum. Ama ilaç uyku ilacı değildi tabi ki. Ama gerçekten uyandığımda başımın ağrısını hissetmiyordum. Ve uyandığım saat gece 5:00 di. Anneminde derin bir uykuda olduğunu görünce uyumaya çalıştım. Yarım saat sonunda kendimi uykuya teslim edebilmiştim.

Ertesi gün hastaneden çıktık. Ve benim tatilimin bitmesine iki gün kalmıştı. Tatilim bittiğinde ise hala babamın acısını unutamıyordum.. Ayrıca Arda ile hiç konuşmamıştık. Okula geldiğimde babam olayını Öykü'ye çoktan anlatmıştım. O da bemi teselli etmeye çalışıyordu. Şu on beş tatilde buluşma planımızda suya batmıştı. Öykü'ye Arda'yla yaşadıklarımı anlatınca aşırı fazla şaşırdı. Ve baya  'OHA'  diye bağırdı. O an koridorda ki nöbetçi öğretmenin kızmasıyla zaten kendinden utandı. O da bizim okulda bi çocuğa aşıktı. Aşıktı gerçekten. Çünkü her on tane cümlesinden biri o çocuğa aitti. İsmi Güney'di. Ve çocukta onunla ilgileniyordu. Ama aşık olup olmadığını belli etmiyordu. Okulum da başarılıydım. Sınavlarım yüksekti. Babamı yavaş yavaş -ama baya yavaş- unutmaya başlamıştım. Eskisi kadar üzgün de görünmüyordum. Artık normal bir çift gözlere sahiptim. Şişikler inmişti. Ama Arda'yı da unutmaya başmıştım. Ona bir kaç kez mesaj attım. Cevap vermedi. Bir kez aradım meşgule verdi. Bir kez daha aradığımda 'Meşgulum bye.' deyip kapattı. Kabul etmek gerekirse biraz da onu özlemiştim.

Bir gün ağaçlık güzel bir yere gezi yapıldı. Hava günlük güneşlikti. Bizde Öykü ve bir kaç kankamızla party hard yapacaktık. Tabi ağaçlara disko topu asıp son ses müzikte dans etmeyecektik. Sadece bolca cips ve kolayla yetinecektik. Bizimde party hard'ımız bu napalım ? Bir sürü öiçek açmıştı o zamanlarda. Ve biz Öykü'yle kolaları çöpe atmaya giderken birden yanımıza Güney geldi. Elinden papatyalarda bir taç vardı. Öykü'ye bakarak :

-'Bu papatyalardan çok daha güzelsin. Ve benim papatyam olur musun ?' dedi. Öykü bir bana bir Güney'e baktı. Sonra tebessümünü saklamak için dudağını dişledi. Sonra da :

-'Tabi ki '.dedi. Güney de ona güldü. Sonra macera yaşamak için -kanka olarak takıldığımız kişilerle-  ben, Öykü, Güney, Cenk, Doğa ve Ayaz ile birlikte ağaçların arasında dolaşmaya başladık. Ayı, yılan çıkar da bir serüven olarak diye düşündük. Ama daha berbatı oldu. Baya ormana girmiş olmalıydık. Zaten sınır olarak koyulan çitleri geçme fikrini veren Ayaz'a çok sinir olmuştum. Çünkü ormanda kaybolmuştuk. Ama çok geçmeden bizi bu duruma sokan Ayaz bizi burdan çıkarmıştı da. Oburluklarıyla kazandığı iyi bir koku alma kokusu vardı. Ve bizi mangal yapan bir ailenin yanına götürmüştü. Onlardan yardım istiyerek sonunda okulun olduğu yere varmıştık. Ormanda kaybolduğumuzda Güney ve Öykü'nün el ele tutuştuğunu da gözden kaçırmadım. Hocalar bizim kaybolduğumuzun farkına varmamıştı.

Eve geldiğimizde -geldiğimizde diyorum çünkü hep birlikte bizim eve gittik- baya yorulmuştuk. Annem bugün bize izin vermişti. Bize evi boş bırakmıştı. Bizde öncelikle Tabu oynadık. Ben, Cenk, Doğa bir grup Öykü, Güney, Ayaz bir grup olmuştu. Ve ben en çok Cenk'le kavga etmiştim. Bu arada onların hepsini anlatmadım. Güney kahverengi saçlı ve (yeşil gibi gözüken) mavi gözlüydü. Doğa kıvırcık siyah saçlara sahipti. Gözleri ise kahverengiydi. Ayaz biraz kilolu kahve saçlı ve gözlere sahipti. Cenk ise koyu sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Güney, ben ve Öykü bu sene gelmiştik. Ama harika bir grup olmuştuk. Hepimiz iyi anlaşıyorduk. Tabi bazen Cenk çok dikleniyordu. Ayaz grubun komiğiydi. Yani oburlulukları ve bazı espirileriyle. Doğa ise çok tatlı ve biraz da çöpçatandı. Güney ve Öykü arasında onun parmağı olabilir. Ben ve Öykü biraz inek sayılabiliriz. Ama asosyal değiliz.

Tabu bittikten sonra Öykülerin grubu kazandığı için Cenk'e baya kızdım. Hem anlatamıyordu hem de anlamak istemiyordu ve ayrıca oynamak istemediği de belliydi. Ama kavgaya girmek istemiyordum. O yüzden sustum. Sonra evde şarkı açtık. Hepimiz kopuyorduk. Baya dans ediyorduk. Sonra komşulardan birisi kapıya gelince bizde müziği kapatıp dışarı çıktık. Hava biraz çok az kararmıştı. Ama hala sıcaktı. Üstümde şort vardı. Ve üzerimde harika bir tişört üstünde Taylor vardı. Bir Swiftie olarak bunu giymek benim için bir gururdu. Yürürken garip görünüşlü bir adam yanımıza doğru yaklaştı. Ve ıslık öttürüp :

-'Vay vay vay !'yaptı. Sanki bunu derken Öykü ve bana bakmıştı. Çünkü ikimizde de şort vardı. Ama o an Cenk hemen atıldı :

-'Yürü git işine lan!' diye bağırdı. Adam biraz serseri bir tipti ama olay çıkarmadan sersem sersem yürümeye devam etti. Ben ise Cenk'e teşekkür ettim. Bugün fazlasıyla dolu dolu geçmişti. Herkes evine dağiıldı. Ben ise eve gittiğim gibi duşa girdim. Sonra da yarın haftasonu olması rahatıyla güzel bir film izledim. Ve filmin yarısında da uyudum.

BelalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin