1.Yoonmin

14.3K 454 146
                                    

 "Beni nereye götürürsen, cennetim orası oluyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Beni nereye götürürsen, cennetim orası oluyor."

"Hyung." kulağımın dibinde hissettiğim nefesle derin bir nefes aldım ve sağ tarafıma döndüm. Duymamazlıktan gelirsem belki giderdi. "Hyung." bu sefer sesin sahibi omzumu dürtmeye başlayınca gözlerimi sinirle açtım. Başımı onu görebilmek için çevirdim.

Pembeleşmiş yanaklarıyla Park Jimin'i görene kadar kim olursa olsun bağıracaktım ama bu Jimin'di ona bağıramazdım. Gözlerimi yumdum ve sakinleşmeye çalıştım. Yatakta kayıp kendimi yukarı çektim ve sırtımı yatağın başına dayadım. Gözlerimle ovalayıp Jimin'e baktım tekrar.

"Ne oldu?" boğuklaşan sesim, uyku mahmurluğumla sordum. Yüzüne hafif bir tebessüm takıp yatakta açtığım yere oturdu.

"Tepeye gidebilir miyiz?" üstündeki siyah kazak, sarı saçlarıyla çok uymuştu ve gözlerimin kamaşmasına neden oluyordu. Uyku muyku kalmamıştı artık, Park Jimin güzelliğiyle uykumu çoktan yok etmişti.

"Bu saatte mi?" yine de huysuzluğumdan bir gram bile eksilmemişti.

"Evet, lütfen." ellerini bacaklarıma koyup bana doğru eğildi. Bacaklarımda olan eline mi, yüzüme yaklaşan yüzüne mi odaklanayım bilememiştim. Şaşkınlıkla ona bakıyordum.

"Sabahta gidebiliriz, Jimin-ah."

"Ama gece görmek istiyorum." gözlerindeki belirsiz hüzünle bana baktı. Zor zamanlar yaşadığını bildiğim için çok fazla gıcıklık yapmak istememiştim. Bacaklarımda olan ellerini tutup üstümden çektim.

"Sıkı giyin ve odama gel. Seste yapma kimse duymadan gidip gelelim." sessizce mırıldanıp alnına bir öpücük bıraktım. Kıkırdayıp odadan çıktı.

Yatağımdan kalkıp yan tarafta uyuyan SeokJin Hyung'a baktım. Duymamış olmalı ki hala uyuyordu. Onu rahatsız etmeden siyah kazağımı, pantolumu, şapkamı ve maskemi aldım. Hepsini giyip hazırlandıktan sonra beklemeye başladım. Park Jimin, bana benzeyen bir kıyafetle kapımın önünde durana kadar telefonumla ilgilendim.

Jimin'le stajerlik zamanlarımızda hep bu tepeye götürürdüm. Kendini yetersiz gördüğünde, kız arkadaşından ayrıldığında, menajer hyung ona kızdığında, hayran tarafından kötü yorum aldığında, Taehyung veya Jungkook'la kavga ettiğinde... Her zaman onu bu tepeye götürüyordum. Biraz ağlıyordu, beni içimde ölüme sürükleyecek kadar göz yaşı döküyordu. Sonra benle konuşuyordu. Salak salak hayallerimizden bahsediyorduk. Bana şarkı yazmamda yardım ediyordu; belki bilerek değil ama onun yeni ağlamış olduğunu belli eden şişmiş pembe dudakları, kırmızı burnu ve en hüzünlü şarkıyı bana anlatan gözleri yardım ediyordu bana. Park Jimin'i sevmiyordum, aşıktım. Her kitapta okuduğum o ümitsiz, deli divane olan aşıklardandım. O bunu biliyor muydu orası meçhuldü.

Tepeye çıkana kadar elele tutuşmuş ve birbirimize yakın durmuştuk. Şehrin ışıkları Jimin'in tek gözüken yeri; yanaklarını aydınlatıyordu. Hafif esen rüzgar onun kokusunu bana iletiyordu. Sarhoş olmuştum.

Tepeye çıktığımızda Jimin yine çimlere oturup benimde oturmamı sağladı. Hala ellerimi tutuyordu. En azından elini soğuğa karşı sıcak tutuyordum. Onu dünyaya karşı koruyamayabiliyordum ama soğuğa karşı koruyabilirdim.

Jimin rutinine başladığında ellerini alıp dudaklarıma götürdüm ve öpücükler kondurmaya başladım. Ölüyordum, yine. Karşımda ağlıyordu ve ona bir şey diyemiyordum. Boğazıma oturan yumruyu yutkunarak yok etmeye çalıştım. Asla, asla gitmezdi. Bana acı çektiriyordu, ağladığında hep beni seyircisi yapıyordu.

"Jimin." diye mırıldandım sesimin çıktığı kadarıyla. Lanet olası yumru, bırakmıyor ki adam gibi konuşayım. Bari onu yapayım.

"Hm?" burnunu çekerek gözlerini gözlerime çıkardı.

"Yapma, ağlama karşımda. Her geldiğimizde bunu yapıyorsun."

"Ve her geldiğimizde beni durdurmuyorsun hyung." burnunu çekip baygın baygın bana baktı.

"İlkinde hevesimi kırdığın içindir, küçüğüm. Sana yaklaşacak cesareti tekrar kendimde bulamadım, biliyorsun."

"Her gözyaşım aslında sessiz çığlığımdı hyung, sen onları sadece izlemeyi seçiyorsun, her seferinde."

"Jimin." sinirle mırıldandım. "Bunu bana sen yaptın."

Kız arkadaşı için ağlarken onu öptüğümde beni iterek aramızda asla ama asla bir şey olamayacağını söylediğinde, yere düşen gözyaşlarımı kim izlemişti. Kimse. Tek başımaydım. Beni izlemesi için birini yanımda götürmüyordum. Çünkü Jimin yoksa ben zaten hiçkimsesizim.

"Hyung." dizlerinin üstünde durup bna yaklaştı. "Neden ağlıyorum biliyor musun?" ağlamayı bitirdikten sonra sorduğu soruyu yöneltti bana. Derin bir nefes aldım. Sorduğumda, duyduğum cevaplar klasikti; "Taehyung ve Jungkook, ailem, hayranlar, yetersizim, kız arkadaşım, Namjoon hyung..."

"Neden?" diye sordum, bana yaklaşmasını görmezden gelerek. Park Jimin yüzüne hüzünlü bir gülümseme yayarak yüzünü yüzüme hizaladı.

"Pişman oldum, aşık oldum, ateşe düştüm hyung. Özür dilerim." diyerek yüzünü omzuma koyup ağlamaya devam ettiğinde. Gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı. Başka birisine aşık olmuştu ve benden özür mü diliyordu? Belki de farkına varmıştı artık, onu izlerken yaşayarak öldüğümün. Benden başka birine yine aşık olduğu için benden özür diliyordu.

"Hangi ateşe, Jimin?" diye sordum. Sesimden öyle anlaşılıyordu ki ağladığım.

"Senin ateşine hyung. Özür dilerim." ne olduğunu anlamamıştım ama yüzümü saçlarına gömüp ağlamaya devam ettim bir süre. Jimin yüzünü kaldırdı ve beni de rahat konumumdan ayırdı. "Özür dilerim, hyung. Seni kendimden uzaklaştırdığım için oysa o kadar ihtiyacım varmış ki sana. Seni üzdüğüm için ağlar oldum, son zamanlarda yemin ederim. Hep seni düşündüm. Acaba kaç mezar kazdım kalbinde. Affet beni hyung." kendimi arkaya atıp derin bir uykuya dalmaya karar verdim, bir an. Ama Jimin bana bu kadar yakınken neden ondan uzağa doğru gideyim?

"Jimin." hıçkırarak ağladım. Bu zamana kadar yanımda döktüğünden daha çok gözyaşı döktüm. "Korktum, Jimin. Yine benden başka birine gittin diye. Çok korktum, korkutma bir daha beni Jimin." Jimin tombul ellerini yanağıma koyup gözyaşlarımı sildi.

"Korkutmayacağım hyung, söz veriyorum." adına roman yazabileceğim tombul ellerini tutup dudaklarıma götürdüm ve öptüm. Jimin ağlarken kıkırdadı ve dudaklarını dudaklarımın hizasına getirdi. Birkaç yıl önce yasak bir şekilde tadına baktığım dudakları şimdi istediğim kadar öpme fikri daha çok ağlamama sebep olmuştu.

Jimin hasretinden öldüğüm dudaklarını bana bastırdığında, cennet tam olarak dudaklarımın arasındaydı. Bahar gelmişti, buzdan ülkeme. Jimin'in bana açtığı yeni dünyayı hissedebiliyordum, sadece kendisinin olduğu bencil bir dünya. Umrumda mıydı? Hayır. Şikayetçi miydim? Asla. Gerekirse ölene kadar yanımda olan tek kişi o olsun, hiç bir şikayetim olmazdı.

Yanaklarına dokunmaya kıyamadım bir an, dudaklarını dudaklarımın arasına aldım ama elimi ensesine götürdüm. Onu daha çok hissedebilmek için. Baharın kokusuna daha çok ihtiyacım vardı.

"Seni bırakmama izin verme, Hyung. Yine beni ağlarken bırakma, karşıdan izleme." geri çekilip ondan sakındığım dokunuşlarımı kendi elleriyle yanağna koydu.

"İzin vermem."

.

Çok mu fluff oldu çok mu hüzünlü oldu bee

One Shots  [bangtan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin