thirteen

7.6K 651 286
                                    


"Jimin." Elimdekini incelemeye devam ettim.

"Jimin." Tekrarladığında göz devirdim.

"Bir şeye bakıyorum Taehyung."

"Ama Jimin-" Seslice nefes verirken Tae'ye döndüm.
"Efendim Tae?" Tae alttan alttan bakarken konuştu.

"Yoongi sınıfın kapısında. Sana bakıyor." Anında gözlerimi kapıya çevirdim.

"Uf Taehyung ya, neden daha önce söylemiyorsun?"

"Ben söy-" Elimdekini cebime sokuştururken boşta kalan elimi sallayarak kalkım.

"Boşver, gidiyorum ben." Tae ağzı açık bana bakarken ben çoktan yanına gelmiştim.

"Merhaba hyung." dedim ellerimi arkamda birleştirip hafifçe iki yana sallanırken.

"Merhaba Jimin." Gülümseyerek söylediğinde ben de daha çok gülümsemiştim.

"Sana bir şeyler ısmarlayayım mı?"
"Çok cömertsin hyung-nim." dedim sesimi tatlılaştırırken. Bunu söylememle gülmüş ve burnumu sıkıştırmıştın.

"Gel hadi." demenle başımı salladım ve yan yana yürümeye başladık. Nihayet geldiğimizde tekrar bana dönmüştün.

"Ne istersin? Yine puding alayım mı?"

"Çilekli." dedim gözlerim kısılana dek gülümserken. Başını sallayıp almaya gittiğinde köşedeki masalardan birine oturdum. Geri döndüğünde bir elinde kahve diğerinde çilekli puding vardı. Masaya otururken pudingi önüme koydun.

"Teşekkür ederim hyung-nim~"

"Ne demek meleğim." Bu dialogdan sonra konuşmadık. Ben pudingimi yerken kahveni yudumlayarak beni izledin. Bittiğinde dudağımı ısırarak bakışlarımı yüzüne çıkardım.

"Hyung."

"Hmm?" Bakışlarını benden çekmeden mırıldandın.

"Ben... Bir şey vermek istiyorum." dedikten sonra elimi cebime sokuşturup bulmak istediğimi bulduktan sonra masaya, önüne koymuştum.

"Şey... Ben bunu ilk gördüğümde sevimli olduğunu düşündüm. Sana vermek istedim. Büyük bir şey olmadığını biliyorum ama umarım beğenirsin."

"Jimin... Bu çok sevimli meleğim."

Beğendiğin için gülümsedim ve senin kocaman gülümsenle inceleyişini izledim.

Bu bir çanta süsüydü ama senin takacağını zannetmiyordum. Sadece sana vermek istemiştim, çünkü bence sevimliydi. Küçük, peluş bir kediydi ve turuncuydu. Gözleri ters v şeklindeydi ve sevimliydi işte. Pofuduktu, en çok bu özelliğini sevmiştim.

"Jimin." Hafifçe gülmüş ve devam etmiştin.
"Sana benziyor." Şaşkınca elindekine baktım.

İyice incelediğimde nasıl daha önce farkına varmadığımı düşündüm. Biraz, çok azıcık benziyordu bana. Ama benden daha sevimliydi.

"Ben şimdi fark ediyorum hyung, eğer istemezsen-"

"Onu çantama takacağım. Aynı yanakların gibi yumuşacık. Bana seni hatırlatıyor."

"İsim koyacak mısın?" dedim sesimin dünyanın en mutlu insanı gibi çıkmasını engelleyemezken.

"Senin lakabın olsun, ChimChim. Olur mu?"

"Olur." dedim ChimChim gibi gülümserken. Sonra çok geçmeden zil çaldı. Biz de vedalaşıp sınıflarımıza gittik.

Yani, ben gittim ama senin gitmediğini dersin başındayken camdan dışarı bakarken farketmiştim.

Sana aldığım minik turuncu kedi peluşum -yani ChimChim- siyah çantanda hemen göze çarpıyordu.

Tam buna gülümseyecektim ki, okuldan kaçtığını hatırladım. Ders boyunca sıramda uyukladım. Zaten son ders olduğundan zil çalınca hemen çantamı alıp ayağa kalkmıştım. Tae'nin toparlanması uzun sürdüğünden onu kapıda beklemeye karar verdim.

Turuncu çantamın kulplarını sıkıca kavrarken sınıfın kapısına yürümeye başladım. Çantam turuncuydu, çünkü sevmiştim Yoongi. Turuncu sevimlidir.

Kapıdan çıktığımda seni görmek biraz korkutucuydu. Kaçmamış mıydın sen? Niye geri dönmüştün ki?

"Jimin." dediğinde sesin çekingen çıkmıştı ve ben az kalsın bayılıyordum.

"H-hyung." dedim şaşkınlığımı engellemeyerek. Ardından devam ettim.
"Ben seni okuldan çıkarken gördüm. Neden kaçtın?"

Cevap vermek yerine bir elini ensene attın. Boştaki elini cebine atıp tekrar çıkardın. Avucundakini gördüğümde neredeyse ağlayacaktım.

"Hyung." dedim sesim titrerken.
"Bu bana mı?"

"Ben de sana almak istedim." derken elindekini bana uzatmıştın. Elinden alırken gözlerimin dolmasını önemsemedim.

"Bu çok sevimli hyung. Ben çok teşekkür ederim." diye teşekkür ederken utangaçça gülümsedin.

"Sana benziyor." dedim kıkırdarken. Dolu gözlerime rağmen kıkırdıyordum, deli gibi görünüyor olmalıydım.

"Satıcı kadın da öyle söyledi."

"Benziyor ama." derken elimdekine bakmaya devam ettim.

ChimChim'in ters v'lerinin aksine seninkinin gözleri düz iki çizgiden oluşuyordu. Siyah bir kediydi ve ağzı memnuniyetsizmiş gibi ChimChim'in gözleri gibi ters v'ydi. Ama ChimChim kadar sevimliydi.

"Takabilir miyim?" dedim turuncu çantamı işaret ederek.

"Yani, istiyorsan." dediğinde çoktan çantama takmıştım bile.

Senin siyah çantanda turuncu ChimChim, benim turuncu çantamda siyah Suga -ona senin sosyal medyada kullandığına adını takmıştım- vardı. Kendime engel olamayarak fısıldadım.

"Çift çantaları gibi."

Beni duymuştun. Hafifçe gülümseyerek,
"Evet." demekle yetindin ve bir süre öylece birbirimize baktık.

Ardından gitmen gerektiğini söyleyip gülümsemiştin. Bende gülümsedim ve yanağını öpüp el salladım.

"Akşam mesaj atarım." diye seslendiğinde kendimi cidden sevgilin gibi hissetimiştim. Muhteşemdi.


angel // yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin