eighteen

6.8K 612 278
                                    

"İlk yardım çantanız var mı?"  Donuk çıkan sesimle sormuştum. Sana kızgındım Yoongi. Çok kızgındım.

"Şurada." İşaret ettiğin dolaptan çantayı zorlanmadan bulup çıkarırken karşına geçmiştim. Belimden kavrayıp aniden dizlerine oturttuğunda ses çıkarmadım.

Oksijenli suyu pamuğa döküp dizlerinde biraz kaydım. Patlamış kaşına bakarken dudağımı ısırıp zorlukla odaklanmaya çalıştım. Hafifçe pamuğu bastırırken ses çıkarmadın.

"Ölecek miyim doktor bey?" dedin pamuğu kıyamadığım için neredeyse kaşına dokundurmamamı kast ederek.

"Kes sesini." dedim kısıkça. Dolan gözlerimi sürekli kırpıştırıyor ve ne kadar bastırmak istesemde pamuğu hafifçe dokundurmaya bile korkuyordum.

"Aptal." dedim kendi kendime.

"Ne diye kavgaya girdin ki?" Titreyen sesime lanet ederek devam ettim.

"Aptal herifin tekisin Min Yoongi. Jihoon bana söylediğinde Soonyoung'u dövmeye gittiğini sandım." Sesim kırıldı. Yine de susmak istemiyordum.

"Sana zarar gelmesinden nefret ediyorum. Sen ise kavgaya kendin gidiyorsun. Bu yaptığın..."

Sonunda kendimi tutamayıp  gözyaşımın yanağımdan süzülmesine izin vermiştim.

"Çok bencilce."

Hıçkırığımı bastırmak için elimi dudaklarıma götürdüm.

"Jimin, sadece bir kaç morluk bebeğim. Ve kaşım patladı. O kadar."

"Sus, salak seni." dedim ve pamuğu adam akıllı kaşına bastırdım.

Bir anlığına gözlerini sıkıca kapattın. Acıdığını biliyordum. Ve benimki seninkinden daha fazla acıyordu, Min Yoongi. Sen cidden bencildin.

"Acıdı değil mi?" derken yanaklarımı ıslatmaya devam ediyordum.

"Of." dedim kısık sesimle. Pamukla yaranı iyice temizledikten sonra yara bandını yapıştırmış ve bunu yaparken ağlamaya devam etmiştim.

"Acıyor mu?"

"Serçe parmağın kadar."

Gülmemi bekliyordun sanırım ama gülmek yerine yara bandının üstüne bir öpücük kondurmuştum.

"Geçti mi?"

Yüzüme bakıp iç çektin. Omuzlarımdan tutup beni kendine yaklaştırdın ve kollarını bana sardın. Burnunu köprücük kemiklerimde hissederken gözlerimi kapattım.

"Geçti." Boynuma bir öpücük bıraktın.

Ben hafifçe titrerken bunu hissetmiş ve kollarını daha sıkı sarmıştın.

"Meleğim... Bu günlerde." Derin bir nefes almıştın.
"Aklımdan çıkmıyorsun."

Geri çekilip yüzüne baktım. Baş parmağını göz altımda gezdirirken tüm yüzümü inceledin.

"Jimin, ben sanırım..."

Başımı hafifçe yana eğdim ve bir şey söylemeden sana bakmaya devam ettim. Kalbimin gürültüsü kulaklarımı acıtıyordu. Ama vücudum uyuşmuş gibiydi.

"Of, bilmiyorum. Emin olduğumda sana söyleyeceğim tamam mı?"

Kısa süre önce duran gözyaşlarımı tekrar hissederken öylece bakmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.

"Ben bunun ne olduğunu bilmiyorum ama eğer düşündüğüm şeyse..." Kirpiklerinin altından gözlerime baktın.
"Dediğim gibi sana söyleyeceğim."

"P-peki."

"Shh, ağlama."

Sözünü dinlemedim.

"Jimin, kalbime bir ağırlık çökmüş gibi hissediyorum. Lütfen dur."

Nefesim kısa bir anlığına kesilirken gözlerine bakakaldım. Sonra aniden geri vermiş ve ağzımdan çıkan bir hıçkırıktan sonra ağlamaya devam etmiştim.

"Jimin, ağlama. Lütfen." Sesin iyice kısılırken içimden geçiriyordum.

Tanrım lütfen bayılmayayım. Lütfen.

Neyse ki bayılmadım. Ama inan sen bana hüzün dolu gözlerle bakarken bu çok zordu. Benim ağlamamamı istiyordun. Benim.
Siktir Yoongi. Öleyim mi istiyorsun?

"Jimin. Cidden, dur artık."

Kısık sesinle daha fazla dayanamayıp dudağını öpmüştüm. Sonra bir daha ve bir daha öptüm. Dudaklarıma dek gelen gözyaşlarım yüzünden tuzlu bir öpücüktü ama değerliydi işte. Ne bileyim.

"Yoongi." Kollarımı sana sardım ve burnumu boynuna dayadım.

"Efendim güzelim?"

Bana böyle söyledikten sonra bana duygusuzca dokunmanı istemiyordum. Emin ol istiyordum. Emin olduğunu bilirsem eve gittiğimde orospu gibi hissetmeyecektim. Bir bahane buldum Yoongi. Kızmadın değil mi?

"Uykum var."

Beni iyice kucağına çekerken sen de boynuma başını gömdün.

"Uyuyalım." Ardından kucağında benimle ayağa kalktın. Odana girdiğimizde beni yatağına yatırıp yanıma uzanmıştın.

Birbirimize dönüktük. Bundan yararlanıp seni incelemeye başladım.

Elimi elmacık kemiğindeki minik morlukta gezdirirken üzüntüyle gözlerine baktım.

"Yakında geçer. Endişelenme."

İç çektim ve bir şey söylemedim. Üzülüyordum Yoongi. Canın acımıştı değil mi? Serçe parmağım kadar olsa da acımıştı işte.

Parmak uçlarımla morluğu okşamaya devam ederken benden gözlerini ayırmıyordun.

Elini uzatıp beni taklit ederek elmacık kemiğimi okşadın. Mayışarak gözlerimi kapattım ama elim hala yanağındaydı. Gözlerimi tekrar açtım. Vaktim varken bakmalıydım.

"Uyusana bebeğim."

"Uyurum birazdan."

Gözüm tekrar morluğuna gitti ve bu sefer uzanıp hafif bir öpücük bıraktım.

"Eğer böyle yapacaksan her gün kavga edebilirim."

"Kapa çeneni. Zaten Soonyoung'u da kendine benzetmişsin. Çocuk senin kavga ettiğini görünce ayırmak için gitmiş ama birden bire kendini kavgada bulmuş."

"Soonyoung iyi çocukmuş. Baya da güçlü. Yanında bir arkadaşı vardı. Soonyoung'u ona Seungcheol derken duydum sanırım. O da yardım etti. Ama zayıf yapılı, narin biri ağlayınca gitmek zorunda kaldı."

Son söylediğinle gülüp,
"Jeonghan hyung." demiştim. Omuz silktin ve adını bilmediğini belirttin.

"Jeonghan hyung çok güzel." diyerek iç çektim.

"En güzel sensin."

Kalbim anormal bir şekilde atarken utangaçça gülümsedim. Gözlerin yüzümde gezinirken iç çektin.

"Park Jimin."

Cevap beklemiyordun. Ben de vermedim zaten.

"Çok tehlikelisin."

Güldüm.

"Min Yoongi."

Ben de cevap beklemiyordum.

"Bunu söyleyen sen misin?"

angel // yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin