♠️ BÖLÜM -4- ♠️

307 85 51
                                    


Vote ve yorumları unutmayın. İyi okumalar.

Bu arada biz uzun bir bölüm oldu yanlışlar olabilir yazımımda defalarca kontrol ettim yanlışım varsa kusura bakmayın. En kısa zamanda düzelticem. Ve düşüncelerinizi yorumlarla birlikte benimle paylaşırsanız çok mükemmel olur⭕☺⭕

Canım sen hayırdır? Derdin beni öldürmek falansa zaten eriyorum...

Yolda az kala yere yapışıyordum, Rüzgar kollarını belime dolamasaydı. Çocuk her yerde kurtarıyor beni anam. Neyse kollarını belimden çektinten sonra bir güzelde azar çekmişti. "Düşüceksin demiştim, dikkat etsene." "Önüne bak dedim sana." bla bla. Herşey bir yana beni düşünmesi fazlasıyla mutlu ediyordu be...

Şuan partideydik, kimin doğum günü hiçbir fikrim yok. Zaten büyük bir ihtimalle davetsiz misafir olarak gelmiştim. Alaz yanımda oturmuş masanın üzerindeki atıştırmalıklar dan yiyordu. Melike elinde telefonuyla ilgileniyordu, kısacası herkes birbirinden bağımsız hareket halindeydi. Ben ise karşımda sıgarasını içen Rüzgar'ın hareketlerini ezberlercesine izliyordum. Nerede benim utangaç yanım? Elindeki sıgaranın izmaretini masanın üzerindeki kül tablosuna doğru yaklaştırırken kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Sadece gülümsedi ve sıgarasının kalan yarısını içmeye devam etti.

O sigaranın tiryakisi olmuştu. Bense güldüğünde yanağında beliren gamze nin tiryakisi olmuştum...

"Sıkıldım ben." dedim oflayarak. Ama takan yok. "Sıkıldım." bu sefer sesimi biraz daha yükselttim. Ama yine takan olmadı. Göz devirdim ve cırlarcasına konuştum bu sefer. "Ben sıkıldım diyorum!" dikkatlerini çekmiştim. Ama tek bizim çocukların değil bir çoğu insan bana dönmüştü. "Hay ben senin..." diye fısıldarken yüzümü saklamaya çalıştım. Hayır yani ne olurdu ki ilk söylemem de duysaydılar?

"Vay vay vay. Kimleri görüyorum burada? Gözlerimi yaşartıyorsunuz Arsu hanım, ne işiniz var sizin burada?" beni alçak düşürmekti amacı biliyorum. Ama bu sefer yemezler canım. "Ne o? Beni gördüğüne sevinmedin mi yoksa Giray?" dedim alaylı ses tonumla. "Vay dilimizde çözülmüş ha?" dedi sinsi sinsi gülerken. Oturduğum yerden kalkıp tam karşısına geçtim. "Bana bak." dedim işaret parmağımı yakasına vururken. "Artık seni takmıyorum biliyor musun? O kadar değersiz bir varlıksın ki. Acınası mı desem? Yok ya olmadı. Ne demeliyim sence Giray? Sen karar ver." dedim az önce onun bana yaptığı gibi sinsi sinsi gülerken. Sinirlendiği seğiren çenesinden fazlasıyla belli oluyordu.

"Sen ne hakla, benimle böyle konuşabilirsin?!" dedi dişlerinin arasından. "Duymadın mı? Bu kadar kıt olma be. Türkçe konuştum." diyerek iğneleme ye devam ettim. Bunları hak etmişti! "Kes sesini!" dedi yumruğunu sıktığını görmüştüm, zaten yumruğunu saklamak için bir çaba sarf etmemişti de. "Hadi ya... O nedenmiş? Biz sana sus dediğimizde susuyor muydun?" şuan konuşan kişi ben değildim de başkasıydı sanki. "Sana kes sesini dedim!" diye bildiğin hırladı bu sefer. "Bak Giray! Kimse senin kölen değil kimseyi..." kolumdan çekilmemle lafım yarıda kaldı. "Bırak beni!" diye kolumu çekmeye çalışırken kolumdaki eller belime indi ve belimden tutarak havaya kaldırdı beni. Bu eller, sabah beni düşmemem için tutan eller. Yine aynı yerindeydi, belimde.
"Bırakır mısın Rüzgar." dedim ayaklarımı havaya savururken. "Ya bırak!" diye bağırdım bırakmayınca.

Rüzgar beni herkesin ortasında yere indirip karşımda durdu. "Al indirdik, oldumu?" dedi. Sesinden, bakışlarından o kadar şey ifade ediyordu ki. Şuan bana kızgındı hemde çok fazla kızgın. Gözlerinde öfke vardı, Giray yanımıza gelip canım geceyi bok ettiği için öfkeliydi. Yada benim düşüncem buydu...

"Rüzgar..." Tam arkasını dönmüş giderken tekrar bana döndü. "Çocuklarla beraber eve git Arsu." diyip tekrar sırtını bana döndü ve kafenin çıkışına doğru gitti. Gözlerimi sımsıkı kapattım o ara, gittiğiniyse sert bir şekilde kapanan kapının sesinden anladım.

AURA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin