Bazen öyle bir an yaşar ki insan, keşke ölseydim de yaşamasaydım der. Keşke ölmüş olsaydım da Rüzgar'ın bu kadar acı çektiğini görmeseydim. İki gündür buradayız. Tam iki gündür hastanede onunla birlikteyim ve geçirdiğimiz iki gece boyunca her gözümü açışımda onun acı içinde inlemelerini duydum. Aklı sıra acısını benden gizlemeye çalışıyordu ama görüyordum. Görmesem bile kalbim onun her acı çekişinde daralıyordu sanki. Hikayemiz öyle bir başlamıştı ki asla aklıma gelmezdi sevdiğim çocuğu hastane köşelerinde bekleyeceğim. Rüzgar bana söz vermişti "aşık olduğun şehri aşık olduğun adamla gezeceksin güzelim. Sana yemin olsun o masadan kalkıp istediğin gibi her köşesini gezdiricem sana bu şehrin." Yemin ederim tek korkum onu kaybetmek.
Saat on iki. Gündüz on iki.
Tam üç saat sonra ameliyata girecek, az önce odaya bir kaç doktor gelmiş ve yeni yeni çıkmaya başlayan saçlarını yeniden kazımıştılar. Benim dokunmaya kıyamadığım saçlarını onlar hiç tereddüt etmeden kesmiştiler."Hey saçaklı nerelere daldın he?" Alaz'dan duyduğum kelimeler ile ona döndüm. O kadar insanın içinde bana resmen saçaklı demişti. "Düzgün konuş davar!" Diye çıkışmamla oradakiler kılırdamıştı ve babam "Alaz uğraşma kızımla." Deyip kolunu omzuna atmış ve kendisine çekmişti beni. "Görüyorsun dimi baba? Bana ne diyor bu salata." Alaz'a küskün küskün bakışlar attığımda "aayy tövbe bir daha bir şey dersem iki olsun. Şuna da bak hele dünün sümüklüsü gelmiş bana kafa tutuyor. Yok ya yok bir dedik bin yedik anasını satayım konuşmam zaten bir daha." Deyip eliyle ağzına fermuar çekiyormuş gibi yaptı. "Oha be kim bin dedi acaba! Hiç susmadan konuşan sensin." Odadaki herkes bizim atışmamızı izlerken, Rüzgar bir noktaya odaklanmış bizi duymuyor gibiydi. Gözlerim baktığı yere döndüğünde komodinin üstünde duran çerçeveye baktığını fark ettim. Geçen yılbaşında çekildiğimiz fotoğraf. Alaz ben ve Rüzgar'ın etrafına letler sarmıştı. Mutluyduk.
"Rüzgar?" Gözleri bana dönerken "Arsu bana telefonumu ve telefonunu verir misin?" Kafamı sallayıp önce onun telefonunu verdim ona. Şifresini kaldırdı ve "çıkar mısınız?" Diye sordu. Herkes tek tek çıkarken ben olduğum yerden kımıldamadım bile. "Hayır." Dedim bana çık demek için döndüğünde.
Rüzgar kamerayı açtı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Ben Rüzgâr Ayvaz. Bugün 11 Kasım ve bir ameliyata giricem. Bu videoyu doktorlar hafızamı kaybetme ihtimalim olduğunu söylediği için çekiyorum. Çünkü onu unutmak istemiyorum." Yapmak istediği şeyi anlayınca daha fazla dayanamadı gözlerim, sanki sağanak bir yağmur yağar gibi boşaldı yaşlar.
"Çok uzun süre önce deli gibi sevdiğim kızı soğuk kışın ortasında yapayalnız bırakıp bu şehre geldim. Sırf onu üzmemek için öyle yaptım ama hem onu hem de kendimi üzdüm." Bir süre duraklayıp bana baktı. "Gel." Yavaş adımlarla yanına gittim ve bağdaş kurarak oturduğu yatakta yanına oturdum. "Arsu. Arsu işte o deli gibi sevdiğim kız. Çok değil kısa bir süre önce bir çiftle tanıştım bu hastanede. Abla benim gibi ameliyat olmuştu, herkesi unutmuş ve bana doktorun ona hafızasını kaybetme ihtimali olduğunu söylediğinde geçmişini kitap haline getirip insanlarla buluşturduğunu ve şuan geleceğini yazdığını anlattı. Yazmaya vaktim olmadı onun için çekiyorum bende. Daha ufacıkken, küçücük kalbime kondu bu kızın aşkı. Ona hep arkadaş gibi yanaştım ama bir yere kadardı, ona onu sevdiğimi açıklayabildim en sonunda." Ağzımdan kaçan hıçkırık ile bir süre sessiz kaldı, dudaklarını anlıma bastırıp geri çekildi ve devam etti...
"Mutluyduk, hayatımızda tek kötü bir şey vardı o da Giray denilen lavuk. Arsu'yu Türkiye'de onun ellerine birakıp buraya geldim ama biliyordum, Arsu asla ona yüz vermezdi. Belki beni unutup hayatına bakar ve olur da ölümle rastlarsam arkamdan çok gözyaşı dökmesin dedim, gerçe o buldu beni. Şuan gözyaşı döküyor, ama bu son. Söz verdim ona, belki bir belki yarım saat içinde hemşireler gelecek ve beni alacaklar ameliyat için, onunla son dakikalarım. Eğer olur da uyanamazsam, seni çok sevdiğimi asla unutma Arsu, olur da uyanıp hatırlamazsam asla kendini hatırlatmaktan vazgeçme." Sustuğu zaman "asla vazgeçmem." Diyebildim zorlukla. Video kaydını bitirdi ve kendi telefonuyla çektiği videoyu bana yolladı "sende de kalsın." Dedi. Kafamı salladım, diyecek hiç bir şeyim yoktu çünkü susmaktan başka.
Aradan geçen yarım saatin üstüne herkes yeniden odaya toplamış ve bu sefer herkes olayın ciddiyetini yaşıyordu. Herkes kendi köşesinde.
Son bir saat kalmıştı odaya bir doktor ve bir kaç hemşire girdi. Bir şeyler konuştular ama hiçbirini duymadım, sonra da Rüzgar'ı alıp götürdüler. Yine gidişine şahit oldum. Yine benden gitti ve ben yine yere çöktüm.
Senin kaderin bu aptal!
Hayır benim kaderim şuan gözlerimin önünde gidiyor.
Kaybettin Arsu, bu sefer sondu.
Bu sefer son sözü o söylemeyecekti!
"Durun! Bekleyin, sadece iki dakika." Gözlerime boş boş bakan hemşirelere doktor kafasını olumlu anlamda salladı ve bana bakıp "sadece iki dakika." Deyip uzaklaştı.
"Rüzgar bu sefer beni bırakıp gidemezsin. Bak gittin, beni o soğukta yanlız bırakıp gittin ama buldum seni, sana geldim. Ben yoruldum artık. Şimdi gidiyorsun ya, geri gel." Yüzüne hafif bir tebessüm kondurup, "sana geri gelicem, sadece güçlü ol, gücüne ihtiyacım var." Kafamı sallayarak son kez gözlerine bakıp "bekliyorum." Dedim. Gülümseyip kafasını salladı ve yeniden onu benden alıp ameliyathaneye doğru ilerlemeye başladılar.
Ne olursa olsun soğuk karın altında bir umut beklemişim ben, soğuk hastane zemininde de beklerim.
Gücümüze ihtiyacı var.
Ben sensiz güçlü olamam ki. Çabuk gel AURA'm.
Sen olmadan AURA tamamlanmıyor Rüzgar.
~ BÖLÜM SONU ~
🕳️🕳️🕳️
Neden böyle bir yerde bıraktın diyor olabilirsiniz ama üzgünüm, devam edersem uzar da uzar bölüm ve ben bir dahaki bölüm bırakmak istiyorum bazı şeyleri. Bayadır yoktum, fark ettim ki gerçekten özlemişim AURA'yı. Artık hep buralardayız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AURA
Romance"Git." Dedim omuzlarından itiklerden. "Defol! Git buradan! Gitsene! Git dedim sana git! Defol!" Kollarımdan tutup kendisine çekti beni. İzin verdim. Aptal gibi beni kıran bu adamın bana sarılmasına izin verdim. Beni kendisinden uzaklaştırdı ve "beni...