1. BÖLÜM: "BIÇAK."
•
18 ARALIK 2017
Koyu yeşil gözlerimi salaş kafenin boydan boya olan camlarından görünen denizin önceki günlere nazaran çok daha hırçın olan dalgalarından çekmeden sol elimin tırnaklarını masaya vurarak ritim tutmaya devam ettim.
Kafenin soğuk havaya rağmen açık olan camlarından içeriye vuran hava siyah şortumun çıplak bıraktığı ince bacaklarıma vuruyor, tenimde hafif bir ürperti bırakıyordu ancak bu duyguyu seviyordum; soğuğu sevdiğim gibi.
Şu an aynı masada oturduğum insanların hiç birisinden haz etmiyor, sinir bozucu ablam nedeniyle masadan da kalkamıyordum.
Pek fazla aralarına katılmazdım ve bu Defne'nin sinirini bozuyordu. Anlamak istemediğinden miydi bu tavrı bilmiyordum ancak masadakilerden haz etmediğimi masadaki herkes gibi o da biliyordu.
Ayrıca ben Mimarlık Bölümü okuyan bir insandım ve genellikle projelerle uğraşır veya bir sonraki projeler için neler yapabileceğimi önceden çizerdim. Bir şeyler çizmek sanıldığı kadar kolay değildi.
Kimi zamanlar projeler yüzünden sabahlamak zorunda kalıyor, gece boyunca maketlerle uğraşıyordum.
Bir el omzuma dokunduğunda kaşlarımı çatarak gözlerimi elin sahibine çevirdim. "Hava soğuk," diye mırıldandı Alperen, kısık bir sesle. Ardından boğazını temizledi, söylemek istediklerini toparlamaya çalışıyor gibiydi. "Üşüyeceksin. Üzerine bir şey giymen gerekiyor. İstersen..." Birkaç saniye bekleyerek açık kahverengi gözlerini kafenin içinde gezdirdi. "Ceketimi verebilirim."
Omzumdaki elini iterek omuz silktim. "İhtiyacım yok."
"Gece," dedi Alperen, bıkkınlıkla. "Üşüyeceksin. İncecik bir ceketle duruyorsun."
Duraksadım. Ben bu tarz ilgi görmeye alışkın bir insan değildim. "Benim üşüyecek olmam seni ilgilendirmiyor."
"Pekâlâ," diye mırıldandı, gözlerinde yeşeren ve tanımlayamadığım ifade ile. Bu ifade, normal bir insanın içine işleyecek kadar içten ve yoğundu ancak ben... Bir şey hissetmemiştim.
Ben mi fazla umursamazdım, insanlar mı her şeyi umursuyorlardı?
Derin bir nefes alarak ayağa kalktım ve siyah deri ceketimi düzelterek açık renk masanın üzerinde duran mat siyah telefonumu ve arabamın anahtarını elime aldım.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Defne, hızla. Doğuştan kızıl olan saçlarını elleriyle geriye atarak makyaj yapmış olduğu açık renk ve pürüzsüz suratını ortaya çıkarttı.
Kardeş olmamıza rağmen ikimizin tek ortak noktası, açık renk tenlerimiz ve ton farkı olmasına rağmen yeşil olan gözlerimizdi.
"Gece, daha geleli birkaç saat olmuştu. Hem, daha bara geçecektik. Gelmeyecek misin?"
"Gelmeyeceğim," dedim omuz silkerek. Bu ortama daha fazla katlanamazdım. "Hem teslim etmem gereken projeler var."
"Dur, tahmin edeyim," diyerek alayla güldü ve dudaklarını birbirine bastırdı Defne. "Aslında her zaman olduğu gibi projelerini bitirdin ve hatta bir sonrakilerin çizimlerini de yaptın, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SORUN DEĞİL
Teen FictionBoş bakan gözleri aslında çok şey anlatıyordu. Sadece, bunu anlamayan bendim. Ya da anlamak istememiştim. Ve bunu, her şeyin sonunda fark ettim.