Bölüm 28

51 28 4
                                    

     Her zamanki gibi evin en erken uyanan kişisi Hülya'ydı. Elini yüzünü yıkayıp uykunun ağırlığını üzerinden attıktan sonra bir sonraki aşama olan kahvaltıyı da hazırladı. Önce Ekrem'i uyandırdı; sonra Cevher'in odasına gitti. Odanın kapısını birkaç kez tıklattı ama herhangi bir karşılık alamadı. Israrını sürdürdü... Yine ses yoktu. İsmini telaffuz ederek uyandırmaya çalıştı.

     "Cevher! Hadi uyan artık Cevher. "

     O sırada içeriden bir takım sesler duyuldu. Sayıklamaya benzer tuhaf sesler... Ve ardından bir çığlık... Bu Cevher'in çığlığıydı. Hülya hemen kapıyı açtı. Cevher'in büyük bir kabusun içinde olduğunu anladı. Üstelik onca gürültüye rağmen hala uyanamamıştı. Cevher'in vereceği tepkiden korkmasına rağmen onun yatağına doğru ilerledi. Sakince koluna dokunarak korku dünyasından kurtulmasını sağlamak istedi. Cevher, o dünyaya hapsolmuş gibiydi. Hülya, onun kolunu şiddetle sarstı. Cevher, sıçrayarak uyandı. İki eliyle Hülya'nın boğazına sımsıkı sarıldı. Hülya, yaşadığı şokla ağzından bir ses çıkardı:

     "Hah! "

     Birkaç saniye sonra Cevher kendine gelebildi. Elini Hülya'nın boğazından çekti. İkisi birlikte hızlı hızlı nefeslendi. Cevher, kendini suçlu hissediyordu.

     "Afedersin, çok özür dilerim. "

     Hülya, her defasında olduğu gibi yine Cevher'i düşündü.

     "Sen iyi misin? Kötü bir rüya gördün heralde. "

     "Evet, evet öyle "

     Hülya, ara sıra boğazını tutmaya devam ediyor; konuşması bazen öksürüklerle kesiliyordu.

     "Anlatacak mısın? "

     "Anlatırım ama şimdi değil. "

     "Tamam, nasıl istersen. Hadi kahvaltı hazır. "

     "Tamam, geliyorum. "

     Cevher, kendini hemen lavaboya attı. Musluğu sonuna kadar açtı. Aynada yüzüne baktı. Kızarmış gözlerini, birkaç tel beyazlamış saçlarını gördü. Yıprandığının, yaşlandığının farkındaydı. Yüzünü suyla çırptı; ard arda çırptı. Yaşadıklarının az önce görmüş olduğu kabus gibi bir kötü rüya olmasını, Zümrüt'ün sesini işitmeyi; "Hadi hayatım hızlı ol biraz" cümlesini duymayı diledi. Gerçeklerle yüzleşmesi ve güçlü kalması gerekiyordu; yaşadıkları bir rüya değildi.

     Kahvaltıda buluştuklarında Cevher'in moralinin oldukça bozuk olduğunu Ekrem de fark etti.

     "Ne o Cevher, yüzünden düşen bin parça. Kavuşacaksın işte Zümrüt'e. Ne bu halin? "

     "Ya ona bir şey yaptılarsa? "

     "Böyle bir şey niye yapsınlar? Bir anlaşma yaptınız. Sen onlara parayı götüreceksin ve Zümrüt'ü alacaksın. Aileni de öğreneceksin. "

     "Zümrüt'ü ne olursa olsun oraya götürmemeliydim. Buna izin vermemeliydim. "

     Ekrem, teselli etti.

     "Buna üzülmenin sırası değil. Hepimiz biliyoruz Zümrüt çok inatçı bir kız. "

     Cevher, rüyasını bir an önce paylaşmak istedi.

     "Kötü bir rüya gördüm. "

    "Evet haberim var, Hülya söyledi. Hülya'yı boğazlamışsın. Neyse hadi anlat bakalım. "

     Cevher, derin bir nefes aldı.

     "Kendimi koşarken buldum, sürekli koşuyordum. Ormanlık bir yer; ağaçlar, bazen sıklaşan bazen seyrekleşen ağaçlar... Hava oldukça kasvetliydi; birazdan yağmur başlayacak gibi bir hava vardı. Herhangi bir yorgunluk yoktu. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Hiçbir ses yoktu; rüyamda hiçbir ses duymadım. Sonra bir yamaç çıktı karşıma; onu da rahatlıkla tırmandım. Eski, terkedilmiş gibi yıkılmak üzere olan bir ev gördüm. Kapısı açıktı. Uzun uzun kapıya baktım. Sonunda kapıdan bir şey yuvarlandı; yuvarlak bir şey, sanki bir top gibi. Ayağımın ucuna gelene kadar ne olduğunu anlayamadım. Eğildim; onu elime aldım. Ağırlığını hissettim. O birisinin kafasıydı. Bir yandan korkuyordum ama bir yandan da merak ediyordum. Bu çok tuhaf bir duyguydu. Yüzünü çevirdim..."

     Cevher'in yüzü garip bir hal aldı. Sesi de ağlamaklı çıkmaya başladı. Güçlükle rüyasını anlatmayı sürdürdü.

     "Bu Zümrüt'ün başıydı. O an rüyada olduğumu hissettim ve gerçekten ağlıyordum. Uyanmak istedim; ruhumla savaştım. Daha sonra koşmaya devam ettim. Elimde Zümrüt'ün başı, nereye gittiğimi bilmeden koştum. Geçmiş olduğum yerlerden bir kez daha geçtim; ağlamaya devam ediyordum. Sürekli aynı ağaçları görmekten bıktım. Bir süre daha gittikten sonra nihayet ağaçlar kesildi. Önümde bir çukur vardı; fazla derin değildi. O çukura doğru yürüdüm. Tam o sırada bir şeyden rahatsız oldum. Arkamda birisinin olduğunu hissettim. Arkamı döndüğümde geride bıraktığım ağaçların arasından küçük bir kız çocuğu bana bakıyordu. Bir süre bakıştık; sonra sağ eliyle bana o çukuru gösterdi. Çocuğun yanına doğru gitmeye çalıştım. Bir an olsun Zümrüt'ün başını elimden bırakmadım. Kaldırırken ağırlığını hissetmiştim ama elime aldığımda o ağırlık kayboldu. Ben çocuğa doğru gittikçe o koşarak benden kaçmaya başladı. O kadar hızlı koşuyordu ki bir süre sonra onu kovalamaktan vazgeçmek zorunda kaldım. Geriye döndüm; o çukurun yanına ulaştım. Az sonra göreceğim manzarayı biliyor gibiydim; korkuyordum. Ama korkumdan kaçamıyordum. Çukura baktım ve Zümrüt'ün vücudunu gördüm; kafası yoktu. Onun başı elimdeydi..."

     Cevher, soğuk terler dökmeye başladı. Biraz daha anlatsa bayılabilirdi. Ama o pes etmedi; anlatmaya devam etti. Zor da olsa başardı.

     "Sonra elimdeki baş konuşmaya başladı. O an çok korktum. "Kurtar beni Cevher! Kurtar beni Cevher!" Aynen böyle diyordu, aynen böyle. Sonra daha da hızlandı ve sudan çıkmış bir balık gibi kafası çırpınmaya başladı. İki elimle onu zapt etmeye çalışıyordum. İşte o sırada Hülya odama girdi ve onun boğazına sarıldım. Aman Allah'ım! Bu çok saçma ve kötü bir rüyaydı. "

     Anlatılan bu rüyadan Ekrem ve Hülya da oldukça etkilenmişe benziyordu. Bir süre söyleyecek bir kelime dahi bulamadılar. Hülya, Cevher'e su uzattı; Ekrem de önündeki suyunu yudumladı. Hülya, Cevher'in yüzünden boşalan terleri silmesi için mutfağa  gitti. Geldiğinde beraberinde getirdiği peçeteleri Cevher'e uzattı. Cevher, peçeteleri eline alır almaz öğürmeye başladı. Hülya, telaşlandı.

     "Cevher! Cevher iyi misin? Neler oluyor? "

     Ekrem de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Cevher, hemen lavabonun yolunu tuttu.

Bahtım BahtımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin