Şans...
Her şey şansla ilgili... Hayatınızın nasıl olacağı, aileniz, seçimleriniz, riskleriniz ve daha bir sürü şey tamamen şansla ilgili. Mesela ben aile konusunda o kadar da şanslı değildim. Ailesindeki herkesi böcek yerine koyan bir adamdı babam. Annem ise ben daha küçücük bir çocukken ölmüştü. Ve ablam Aslı, ben daha on bir yaşımdayken evden kaçmış, abim Yusuf'la bizi babam olacak o ayyaş adamla yalnız bırakmıştı.
Ablama kızmış mıydım? Sanırım ilk zamanlar evet. Bizi bıraktığı için, bir kere bile merak edip bize ulaşmadığı için çok kızmıştım. Tabii yaşım ilerledikçe, hayatımın iyi yönlerini görür olmuştum. Lisedeyken bir sürü kızın 'ergenlik' denilen dönemin ardına saklanarak yaptığı asiliklerin hiçbirini yapmadım. Bir nevi çocukluk --> ergenlik --> yetişkinlik evresini, çocukluk --> yetişkinlik şeklinde yaşadım.
Çünkü 'Beni anlamıyorsunuz!' deyip kapıları çarpabileceğim, hayata karşı olan nefretimi üzerlerine yıkabileceğim, saçma triplere girip bezdireceğim bi' ailem yoktu. Bir tek abim vardı o zamanlar. Ve o koca yürekli çocuk, ayyaş bir babanın dayaklarından korumak için kendini kardeşine siper eden bi' abiydi.
Dediğim gibi, on iki – on üç yaşlarına kadar ablama çok kızgındım ama sonra düşünmeye başladım. Ablamın, Aslı Tokgöz'ün benim gibi on iki yaşındayken kardeşlerine kendini nasıl siper ettiğini hatırladım. Beni ve abimi odaya kilitleyişini, bize sessiz olmamızı söyleyişini, kapıya yaklaşmamızı yasaklamasını, sonra da annemin ölümüyle daha bir hırçınlaşan babama karşı bizi korumasını hatırladım.
Daha beş yaşındaydım aslında. Yani o zamanları hatırlamam pek normal değil. Hele de üzerinden on üç yıl geçmişken. Ama zaten her anımı hatırlamıyorum. Sadece o gecelerde, kapının ardından gelen çığlıklar hatırımda. Ablamın acı dolu çığlıkları. Babamın ettiği ardı arkası kesilmez küfürler ve yumruk sesleri, çarpma, düşme sesleri. Ben o sıra ne mi yapıyorum? Abime sarılmış ağlıyorum. Tahta kapının altından gelen cılız ışıkta gözlerim. Ama görmüyorum adam akıllı, gözlerim yaşlarla dolu. Abim Yusuf ise, bana sarılmış, hafif hafif sallanıyor. Onun da benim gibi acı çektiğini biliyorum ama benim için katlanıyor. Ben olmasam gidip ablama yardım edecek, biliyorum. Ama ben varım. Bu yüzden yanımda, bu yüzden ablam orada tek başına babamın öfkesiyle savaşıyor.
Ve bu, benim en büyük vicdan sızım. Lise zamanı bu düşüncelerle doluydum hep. Dersler kaçışım olmuştu ama her düşüncelere dalışımda, ablamı düşünmüştüm, abimi, annemi. Onlara karşı olan borçlarımın altında ezilmişti küçücük bedenim. Ve babamı düşünmüştüm sıklıkla. Onun bize karşı olan bu öfkesinin nedenini merak etmiştim. Aslında yıllar önce, ayık olduğu o nadir anda sormuştum bunu babama.
"Niye bizi sevmiyorsun?" demiştim bir keresinde. "Niye bize bu kadar öfkelisin?" Ablam daha gitmemişti o zaman. O yüzdendi belki de ama kendime daha çok güveniyordum. Babam o sıra rakıdan sonra en çok içtiği şey olan çayını yudumluyordu. Sorduğum soruyla çayını masaya bırakmış, ayağa kalkıp ve kafama sağlam bi' yumruk geçirmişti.
Bu, ayıkken bana ilk vuruşuydu. Sarhoşken beni koruyan insanlara rağmen dayak yediğim olmuştu ama o zaman babamın sarhoş olmasına atardım suçu, bu yüzden babama değil de, içkiye kızardım. Babamı bu hale getirdiği için rakıdan nefret ederdim. Ama şimdi çayı suçlayamazdım ki. Bu sefer kızına yumruk atıp onun yere yığılmasına neden olan, babasıydı. Benim babamdı...
Ondan sonra bir daha konuşmadım onunla. Ne ayıkken ne de sarhoşken. Görmezden geldim. Beni bir daha bu denli yaralamasına izin veremezdim. On yaşındaki o kız, babasını silip atmıştı. Buse için babası ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakıp Kül Et Beni ❤️Tamamlandı❤️
Romantik*ÇEREZ TADINDA BİR HİKAYE* Buse ve Cemil'in Hikayesi. Buse'yi psikopat babasından korumak için tutulmuş bir korumaydı Cemil. Tek görevi kadını korumak, onun başına bir şey gelmeden hayatını sürdürdüğünden emin olmaktı. Ama bu sırada iki genci de yo...