(+18)
Telefon kapanınca gözlerim kocaman açılmış ona bakıyordum. "Ne oldu?"
"Ela gelmiş... Benim için intihar ettiğini düşündüğümüz kızın kardeşi. Birkan'a... ablasının benim yüzümden intihar etmediğini, o son bıraktığı mektubun benim için olmadığını söylemiş..."
"Nasıl yani..? Senin yıllardır... acıdan kıvranmana sebep olan gerçek, aslında yalan mıymış?" dedim dikleşirken. Gözlerimin ateş püskürdüğünü biliyordum, çıplak şekilde dolanmaya başladım, "Manyak mı bu kız? Bunca yıl neden gelmemiş? Hayır madem gelebiliyorsun, neden şimdi? Neden ablan intihar edince gelmiyorsun da, yıllar sonra geliyorsun?"
Bana, sakin gözlerle baktığını görünce ona da kızdım, "Neden bu kadar sakinsin sen? Haksız mıyım kızmakta? Ablasının bıraktığı notu görünce, mahallende söylenti çıkınca, sen kendini içkiyle kaybedince neredeymiş bu?"
"Buse'm, az sakin. Gidince konuşacağız her şeyi."
"Sen niye bu kadar sakinsin adam!?"
Gülümsedi. Resmen gülümsedi! "Az evvel ben de senin gibi kızgındım ama seni böyle... çıplak şekilde öfkeli voltalar atarken izlemek bendeki siniri aldı götürdü."
Dibine kadar girip ayak parmaklarım üstünde yükselip, baktım ona: "Oğlum sen manyak mısın?"
"İkimiz de çıplağız, az evvel benimle iki kez seviştin ama şimdi dibime girip 'oğlum' diyorsun. Bu durumda ben mi manyak oluyorum?"
Bir adım geri atıp gözlerimi kıstım, "Nasıl da laf ebesi! Nasıl da bal kabağı!"
Güldü, "O 'laf ebesi bal kabağı' değil. Esası-"
"Biliyoruz canım esasını!"
Bir adım yaklaşıp bu kez o dip dibe getirdi bizi. Nefesim kesildi bu ani yakınlığıyla. Karnıma değen sertliği de yardımcı olmuyordu sakinleşmeme... "Söyle o zaman." dedi
"Ne söyleyeyim?"
"Sözün doğrusunu."
Boğazımı temizledim, "Laf söyledi bal kabağı, sıçtı porselen tabağı!"
Önce aniden güldü, sonra durdu ve en sonunda kahkaha atmaya başladı. Başını omzuma yaslarken de gülüyordu. Elim saçına çıkıp okşadı, ben de gülmüştüm onun gülüşüyle. "O söz öyle değil." dedi gülmesinin arasında.
"Neymiş?" derken sesim, olabilecek en yumuşak şekilde çıkmıştı. Bu kahkahasının arkasında, sadece sözümdeki yanlışlığın olmadığını biliyordum. Rahatlamıştı. Yıllardır süren vicdan azabının, pişmanlığın ağır yükü üstünden kalkmıştı ve artık, özgür bi' adamdı o. Acıların kıskacından kurtulmuştu.
"Laf söyledi bal kabağı, koy tabağa, ye sabaha." dedi gülüşü hafifleyip, dinerken.
Elimi saçından çekmedim ama o başını kaldırıp bana baktı. Gözlerinde ilk defa, o karanlık bulutları görmüyordum. İç çektim, "Gözlerin gülüyor aşkım." dedim tekrar iç çekip.
"Sayende." dedi, başımı iki yana salladım.
"Vicdan azabının dinişini gözlerimle gördüm. Benim sayemde gözlerinin gülmesini çok isterdim ama hiçbir zaman, vicdan azabını ve pişmanlıklarını dindiremezdim. Çok şükür ki, Elâ geldi. Senin gibi kocaman yüreği olan bir adam, vicdan azabıyla yaşayamazdı Cemil. Sen gördüğüm en doğrucu adamsın. Birine zarar vermeyi hiçbir zaman istemediğini de biliyorum. O kıza da bile isteye zarar vermemiştin. Hakkın olanı söylemiştin. Ama o kızın intihar sebebi sen değilsin. Sen, ona her şeye rağmen anlayış gösterdin. O kız bunu biliyor olmalıydı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakıp Kül Et Beni ❤️Tamamlandı❤️
Romance*ÇEREZ TADINDA BİR HİKAYE* Buse ve Cemil'in Hikayesi. Buse'yi psikopat babasından korumak için tutulmuş bir korumaydı Cemil. Tek görevi kadını korumak, onun başına bir şey gelmeden hayatını sürdürdüğünden emin olmaktı. Ama bu sırada iki genci de yo...