Il tavolo del peccato

40 11 81
                                    

Tanıtım filmini izlediniz mi?

Olupapatyaa

Imperfect Trail; IL TAVOLO DEL PECCATO

Günah masasına oturmuş herkesin masum olması kaçınılmazdır.

Belki bir katil, bir hırsız, bir dolandırıcı. Kendine masumlar altında çizilen bu kelimeler de, hepsi masum.

Masum bir kadının dudaklarından silinmeyen zafer bakışı, gözlerindekinin tam tersiydi. Gözlerinden akan mavi sinsi ruh masumluktan pek bir uzaktaydı aslında. Dudaklarını çepeçevre sarmış olan bu kırmızı zafer, insanlara göre günah masasına yakışmazdı.

“İsmin ne?” Kulaklarına dolan sesi birkaç gün önce duymuş olması komiğine gitti, kıkırtısını bastırmadı. “Bunu biliyorsun zaten.”

Ayaktaki kadın, günah masasına oturtulmuş katile uzun süre baktı. Akli dengesi yerinde olmadığı aşikârdı fakat alması gereken sorguyu almalıydı. “Ben tekrar sorayım dedim. İsmin ne?”

Elleri demir kelepçelere, bedeni günah masasına kitlenmiş kadın açık mavi gözlerini yumdu. “En son baktığımda Chree’ydi sanırım. Emma’da olabilir.”

Başını yana doğru yatırdı. “Chelsia’da olabilir.” Üst beyaz dişlerini alt dudağına hafifçe bastırdı.

Camın arkasındaki enkazdan yeni çıkmış iki ajan ise, dikkatle iki kadını dinlediler. Aralarındaki ölüm sessizliği düzenini bozmazken Reggie defterine yeni bir sayfa açtı.

“Klara Buta ile aranda ne geçti?” Sorulan soruya karşı gelen cevap çok kısa sürmedi. “Kendisiyle hiç konuşmadım,” Mavi gözlerini açtı ve karşısındaki polise baktı. “Yoksa konuştum mu?”

Kırmızı dudaklarının arasından alaycı bir gülüş çıktı. “Bilemiyorum, ben deliyim,” başını geriye doğru yatırdı. “Yanlış kişiyi tutukladınız.”

Polis memuru, siyaha bürünmüş cama bakarak bir bakış attı. Orada kimseyi göremiyordu fakat ajanların orada olduğuna emindi.

“Dissosiyatif bozukluğuna sahip bir hasta,” Üç kişinin bakışları kendine çevrilirken ajan elindeki kalemi çevirdi. “Çoklu kişilik bozukluğu. Ona ne sorarsak soralım farklı cevaplar verecektir.” Aiden karşısındaki kadını onaylayan herhangi bir hareket yapmadı, kafasını tekrardan büyük cama çevirdi.

“Aslında biliyor musunuz?” Bilekleri bağlı olan konuştu. “Bir şeyler hatırlıyor gibiyim... Kimi öldürdüm demiştiniz?”

Polis memuru sabırla tekrar dile getirdi. “Klara Buta.”

“Zavallı küçük Klara... Aptal, zekasız Klara...” Kadın başını kaldırdı ve önüne düşen saçları zor hareketlerle geriye itti. “Ölmesi yazık oldu ancak bir gün hepimiz ölmeyecek miyiz?”

“Bunu biraz fazla abartıyorsunuz. Sizi drama kraliçeleri...” Kadının kırmızı, kalın dudakları aniden söndü ve bileklerindeki demir kelepçelere baktı. Ağzının kurumaya başlamasıyla hafifçe yutkundu ve cama baktı. “Annabelle nasıl?”

Reggie kadın sanki onu görüyormuşçasına bakmasından rahatsız olmuştu. O siyah camın arkasından nasıl görüyordu?

“Onu yetimhaneye verdiniz değil mi?” Ellerini avuçları yukarı bakacak şekilde çevirdi ve kırmızı tırnaklarını inceledi. “Annabelle... O yetimhaneyi hak edecek bir kız değil.”

Mavi, yorgun gözlerini tekrardan yumdu. “Çok üzülecek. Ona bunu sakın söylemeyin.”

Kızıl saçlı ajan bedenini oturduğu demir sandalyeden kaldırdı ve defterini masaya bıraktı. Bir çift göz dışında ona bakan başka göz yoktu. Birkaç gün içerisinde iyice incelmiş elini duvara yapışık beyaz telefona uzattı.

Imperfect TrailHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin