Duyduğum kelimelerle büyük bir şoka uğrar iken bir türlü bu söylenenlere inanamıyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Donup kalmıştım ve ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Çok anlamsızdı dudaklarından dökülen kelimeler... Her şeye inandım da buna nasıl inanabilirdim? Aklım almıyordu bir türlü!..
En yakınlarımın aslında bana en uzak olduğunu bilmek... Nasıl tarif edebilirdim ki bunu?
Bay Tom' un söze girmesiyle ona döndüm.
" Gerçek anne babanız da sizi bırakmak istemezdi ama suda yaşayamazdınız. Doğan henüz bebek deniz insanları karaya- insanların görebileceği bir yere- bırakılır. Vakit gelince yani on sekiz yaşına bastığınızda deniz insanı özellikleriniz ortaya çıkacağı için buraya getirilirsiniz... Söyleyeceklerimiz bu kadar... Gidebilirsiniz." dediği anda üçünün de yok olması bir oldu.
Üzerimdeki şoku atlatamazken sadece ama sadece buradan gitmek istiyordum. Arkamı dönüp hiç kimseyi umursamadan çıkış kapısına doğru koştum. Ally nin ince sesi kulaklarıma değerken koşmayı hala sürdürüyordum ve ne dediğini de anlamıyordum.
Sadece koşuyordum... Bir kelime dahi duymak istemiyordum. Şuan da gözüm hiçbir şeyi görmez iken hiç kimse de umurumda değildi.
Bir sokağa girmiştim... Karanlıktı ama bu pek de önemli değildi, belki de böylesi daha iyiydi. Usulca yere çöküp dizlerimi kendime çektim ve çenemi iki diz kapağım arasına sıkıştırdım.
Şoku atlatmıştım, usul usul süzülen gözyaşlarım dizlerimi ıslatıyordu. Arada sırada hıçkırıklarım da gözyaşlarıma eşlik ediyordu. Hiç ses yoktu benim seslerim dışında... Karanlığın koyu, acımasız kasveti omuzlarıma çökmüş her şey karanlığın içinde yitip gitmişti...
Dilimde acı, kekremsi bir tat bırakmıştı duyduklarım... Yutkundukça boğazım yanıyor gözlerim daha bir doluyordu.
Bir hareketlilik vardı burada... Gözlerim irileşmişti... Bu oydu, ne olduğunu bilmediğim şey... Yanımdaydı soğuk esinti tenime çarpıyor ve beni titretiyordu...
" Ağlama..." yine aynı fısıltıyla konuşuyordu, ne yapacağımı şaşırmıştım.
" Sen... Sen beyazsın... Ağlama..." hala yanımda olduğunu hissedebiliyordum. Gözlerim irileşmişti.
Şaşkınlığımı gizleyemeyip " Ne demek istiyorsun?" diye sorduğum anda acı bir çığlık sesi yükseldi... Kulakları tırmalayan, dayanılmaz acı bir çığlık...
Onu hissetmiyordum, gitmişti...
'Sen beyazsın...' Ne demek oluyordu bu cümle? Burada daha fazla kalamayacağımı anlayıp ayaklandım, bu sokaktan hızlı adımlarımla çıkıp sarmaşıkların süslediği tabelaları takip ederek odama ulaştım. Hızla kapıyı kapatıp yatağın üzerine uzanacağım sırada önümde beliren siyah sis ile hızla geri çekilip deli gibi ondan uzaklaştım.
Tam karşımda siyah sis hareket ediyordu... Gözlerim irileşmişti. Bir yazı oluşmuştu, karmakarışık bir yazı... Anlaşılması güç bir yazı...
" Oku... Oku..." diye bir ses duyduğum anda deli gibi etrafıma bakmaya başladım. Kimse yoktu. Nefes alışverişlerimin hızlandığı an önüme döndüğümde yazı gözüme çarpmış beni okumaya daha da teşvik etmişti.
Okumaya çalıştım... Okumaya çalıştım...
Epeyce zorlu bir uğraş sonunda yazıyı çözebilmiş ve sesli bir şekilde okumuştum.
" Tümüne sahip ama hiçbiri değil..." aniden sis kayboldu. Odadan çıkıp deli gibi koridor kapısına koşmuştum. Nereye gittiğimi bilmiyordum ve hiç de umurumda değildi. Sadece uzaklaşmak istiyordum, o şey ne ise peşimi bırakmaya niyeti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Güç
Science FictionAnna kaderine yazılmış büyük görevin farkında olmadan yaşayan ve Beyaz Güç'ün sahibi olan, kendini sıradan biri zanneden ancak bunun aksine tüm dünyanın kaderini değiştirecek bir öneme sahip olan bir deniz insanıdır. °°° Sular altının %97'si bilinme...