"ZAMAN HER ŞEYİN İLACIDIR"

10 2 0
                                    

Uzun bir aradan sonra herkese merhaba!
     Keyifli okumalar!

    Ömer ,bütün gece eksiltili bir cümleyi, içini en az derecede acıtacak şekilde bitirmeye çalıştı.Bir aşkı dile getirmek bu kadar zor olmamalıydı.
    
       İnsan suyu isterse akan bir olukta bulur.Yalnız,istediği okyanus ise,gönlü oluk oluk olur..
  İnsan sevince söyler,güzel sevince gönlü söyler,dili eyler.
  Aşık adamın derdini anlatması zor olur.
  İşte böyle böyle zamanla dili kor olur,gözü kör olur,gönlü kül olur.Ama elbet bir an dile gelir,yer gök bayram olur.

     Ömer'in kafasında sorular birbirini,gökyüzünde de gündüz geceyi kovalarken,gün bir kez daha ağarmaya başladı.Herkes günün ilk ışıklarıyla uyanırken Ömer gözlerini henüz kapamıştı.Zümrüt Hanım uyanmış,her zamanki gibi bahçeye bereketli bir sofra hazırlamıştı.Mehmet Bey annesinin terlik seslerini işitti,uykusu bölününce tekrar uykuya dalmak yerine aşağıya inip kayınvalidesi Zümrüt Hanıma yardım etmek istedi.Bahçede kahvaltı hazırlığının neredeyse bitmiş olduğunu görünce kahvaltıya inmesine yardım etmek için Mihrimah'ın odasına çıktı.
  
Mehmet Bey;
-Günaydınn! Benim güneşim uyanmış mı? (Diye Şen kahkahalarla Mihrimah'a seslendi.)
    (Mihrimah yüzündeki o sıcak gülümsemeyle uyanmış,iki elinin baş parmaklarıyla gözlerini ovalıyordu.)
  -Hadi bakalım benim güzel kızım!
(diyerek Mihrimah'ı  kucağına aldı,yatağının yanında duran tekerlekli sandalyesine oturttu.Sabahın erken saatlerinde uyandıkları için sabah rüzgarının olacağını düşünerek dizlerine pamuklu bir şal örttü.)
  Mehmet Bey Mihrimah'ı hazırlayarak bahçeye çıktı.Kahvaltı masası hazırdı,demlikteki çayın dumanı dışarı vuruyordu.Zümrüt Hanım her şeyi hazır ettikten sonra henüz uyanmamış olan Leyla Hanım ve Ömer'e seslendi.Zümrüt Hanım ikinci kez seslenmeye kalmadan Leyla Hanımın terlik sesi merdivenlerden duyulmaya başladı.Leyla Hanım uyanmış aşağıya inmişti fakat  Ömer'den halâ ses seda yoktu.

   (Bahçeye inen Leyla Hanım )
-Ee bana sesleniyorsunuz da Ömer yok, yoksa halâ uyanmadı?
 
    Mehmet Bey:
-Ona da seslendik ama cevap vermedi.En iyisi ben  bir gidip bakayım şu oğlana.
 
  Mehmet Bey Ömer'in odasına çıktı.Kapıya ard arda vurduysada Ömer bir türlü uyanmadı.Odadan bir ses gelmeyince Mehmet Bey merak edip içeri girdi.
  Ömer öylesine derin bir uykuya dalmıştı ki,başında uçuşan sineklere bile aldırış etmeden,üstündeki battaniyesi yere düşmüş,yastığına sarılmış bir vaziyette yatıyordu. 
      
        (Ee ne de olsa Aşk, uykusuz bırakır.😍😉)

Mehmet Bey içeri girdikten sonra da Ömer'e bir kaç kez seslendi.Ömer Mehmet Beyin seslenişlerini duymayınca onu uykusundan etmek istemedi.Sessizce odasından çıktı.
  Mehmet Bey aşağıya iner inmez Leyla Hanım hemen Ömer'i sordu.
   
    Mehmet Bey:
- Vallahi Hanım,oğlan öyle derin uyuyordu ki ne kadar seslendiysem uyanmadı.Bende daha fazla rahatsız etmeden çıktım.
   
  (Zümrüt Hanım Ömer'in bu haline ilk defa şahit oluyordu.Şaşkın bir ifade ile...)
    
   Zümrüt Hanım:
- Hayırdır inşallah oğlum! Bu çocuk bu saate kadar uyumazdı.Hele ki bugün Mihrimah'ın tedavi günü, Ömer'in şimdiye kadar uyanmış,fırından ekmekleri alıp gelmiş olması lazımdı.Çıkıp bir de ben mi baksam?
      Mehmet Bey:
-Yok annecim! Çocukcağız uyuyordu işte.Belli ki dün çok geç yattı.Zaten dün de geç saatte gelmişlerdi.Hem genç bunlar bırakalım uyusun.
      
       (Zümrüt Hanım,Mehmet Bey'in söylediklerinden tatmin olmuş bir ses tonuyla)
- Peki madem sen öyle diyorsan...
  
     Leyla Hanım:
- E, hadi o zaman! Çaylarımızı soğutmadan kahvaltımızı yapıp çıkalım bir an evvel!

      Masadaki herkes iştahla kahvaltısını yapıyor,ince belli bardaklarındaki, kan kırmızı çaylarını yudumluyorlardı.Mihrimah'ın ise gözleri Ömer'in her zamanki oturduğu sandalyesine dalmış bir vaziyette onu düşünüyordu.Ömer'in dün gece olanlardan dolayı uyuyamadığını düşünmeye başlamıştı.Ama buna pekte emin olamıyordu.
  
          (Mihrimah'ın iç sesi..)
- Dün gece olanlardan sonra Ömer ilk defa bu sabah erkenden uyanamamıştı.Oysa buraya geldiği günden beri herkesten önce uyanır.İki sokak aşağıdaki  İlyas amcanın fırınından zeytinli poğaçalardan alırdı.
   Zeytinli poğaça...Ah ah! (Diye içlendi.Eskiler gözünde canlanmıştı Mihrimah'ın.)
  Anneannem,biz alışalım diye bir sene öncesinden bizi kasabadaki ilk okula gönderirdi.Yarım gün okulda kalır,derse girer,okulun bahçesinde kasabadaki arkadaşlarımızla oynardık.Sabah kahvaltı yapmadan göndermezdi bizi.E zaten yarım gün okulda kalırdık.Ama yine de her şey usulüne göre olsun diye beslenmemizi eksik etmez zeytinli poğaçalardan alır koyardı.Yalnız,zeytinli poğaçadan sadece bir tane alırdı.
(Anneannesine gülümseyerek baktı.)
  Paylaşmayı bize anneannem öğretmişti. Ömer her sabah benim için uyanırdı işte.Her sabah her zaman olduğu gibi çocukluk anılarımızla birlikte...
  Ama dün gece bana söylemek istediği bir  şeyler vardı.Acaba bir şey mi biliyor? O yüzden mi aşağıya inmek istemedi?
    
       Mihrimah'ın aklı yine arapsaçına dönmüştü.Bu tatlı dert şekerlenmeden bu aşkın bir hal çaresini bulmaları gerekiyordu.Duman yolunu ya da mors alfabesinide kullanabilirlerdi aslında... 🤔Bu da bir çeşit iletişim... 😏 Malum bu iki aşık zoru seviyor!
        
    Zümrüt Hanım:
(Mihrimah'ın başını okşayarak)
-Ay yüzlüm! Nerelere daldın yine?
Hadi kahvaltı yap da geç kalmayın.

AŞKIN DİLİ YOKTURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin