11. Bölüm

143 106 35
                                    

Başımı kaldırıp evimize baktım. Çocukluğumdan günümüze kadar, mutlu veya mutsuz, yaşadığım tüm hatıralarım gözümün önünden geçti. Hissettiklerim, tarif edilmesi zor ve biraz da imkansızdı. Zira ben bile ne hissettiğimi bilmiyordum. Boş boş bakıp somurtuyordum sadece.

Abim arabanın yanındaydı, bana seslendi ve yanına çağırdı. Kapının önünde duran bavulumu elime alıp abimin yanına gittim. "Buraya bak," deyip fotoğrafımı çekti. Sonra fotoğrafa bakıp "olmamış bu, biraz gülümse," dedi ve tekrar bana doğrulttu kamerayı.

"Mutlu değilim ki gülümseyeyim," diye cevap verdim.

"Olsun, hatıra kalacak. Gülümse sen."

Hiç istemeyerek zoraki ve buruk bir şekilde gülümsedim. Duygularım karmakarışıktı, bu gerçeği kabullenmek istemiyordum. Gitmek istemiyordum evimizden, ama koşullar bunu gerektiriyordu. Mukadderat.

Elimdeki bavulu arabanın bagajına yerleştirdim. Geri kalan tüm eşyaları da yerleştirdikten sonra yola çıkma vakti gelmişti, hepimizin yüzünde hüzün hakimdi. Mina ise temelli gittiğimizden habersizdi, çoktan arabaya binmişti.

Babam, annem ve Mina bir arabaya, abim, ablam ve ben başka diğer arabaya bindik. Paraya fazlasıyla ihtiyacımız olacaktı, bundan ötürü iki arabamızı satmak zorunda kalmıştık.

Son bir bakış... Evimizi öylece bırakıp gidiyorduk. Bu, tüm anılarımı silip atmak gibi bir şeydi benim için, hayatımı yok etmek gibiydi.

Abim direksiyonda, ben yanında oturuyordum. Ablam ise arkadaydı ve sessizce gözyaşı döküyordu. Onu öyle görünce benim de gözlerim dolmuştu. Neyseki güneş gözlükleri bunu bir şekilde örtüyordu. Camı açıp geride kalan evimize bir kez daha baktım. Ablam sessiz ağlama mücadelesinden mağlubiyetle ayrıldı.

Ağlaması şiddetlenmişti. Hıçkırarak ağlıyor, bir yandan da söyleniyordu.

"Ne istediler bizden? Nelerine yetmiyordu o topraklar? Doyumsuzlar, vicdansızlar..."

Abime bakıp "arabayı durdur," dedim.

"Neden?"

"Durdur işte."

"Ensar babamı kızdıra..."

"Ya ablam ağlıyor arkada, duymuyor musun?"

Abim oflayarak arabayı durdurdu ve el frenini çekti. Emniyet kemerini çıkarıp kapıyı açtım ve arkaya geçtim. Ablam başını omzuma koyup kollarını belime sardı. Bu sırada abim tekrar arabayı çalıştırdı ve yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik.

"Abla..."

"Bırak ağlasın da rahatlasın," diyerek araya girdi abim.

Ablam ağlamaya devam ediyordu. Başını kaldırıp bana baltı ve "ne hakları var buna?" dedi. Yüzü kızarmış, kirpikleri ıslanmıştı.

"Ne hakları var bu kadar insanı vatanından etmeye? Bu kadar mı kolay insan öldürmek?"

Bu kadar... Bu kadar kolaydı insan öldürmek. Kadın, çocuk, yaşlı veya genç dinlemeden insan öldürmek bu kadar kolaydı. Çünkü insana değer vermiyordu insanlar.

"Irk birbirimizden koparana, din bizi ayrıştırana, politika bizi bölene, para bizi sınıflandırana kadar hepimiz insandık."

Ne önemi vardı ki? Asıl önem teşkil eden insanlık değil miydi? İnsana sadece insan olduğu için değer vermek yetmez miydi?

Yeterdi.

Ama kötülük olmasa, iyilik de olmazdı. Kötü insanlar olmasaydı, iyi insanlar da olmazdı.

MUKADDERATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin