9. Bölüm

213 134 63
                                    

Medya: Ensar ve Asaf.

Zaman geçiyordu. Ve ben geçenin aslında zaman değil, ömür olduğunu anlamaya başlamıştım. Geçen ömür ile birlikte, benim dayıma olan özlemim daha da büyüyordu.

"Zaman her şeyin ilacı" derlerdi büyüklerimiz hep. Ama burada zaman ilaç değil, zehir olmuştu bizlere.

Zamanla her şey daha da kötüye gidiyordu. Halbuki böyle olmaması gerekirdi, iyiye gitmesi gerekiyordu zamanla. Nerede yanlış yapmıştık, neyi yanlış yapmıştık?

Düşünceler beyin hücrelerimi kemiriyordu sanki, beynimin acıdığını hissedebiliyordum. Anlamaya çalışıyordum. Neden böyle olduğunu, nasıl bu noktaya gelindiğini, insanları... Bu bitmek bilmeyen kargaşanın içinde benim payıma düşen de bunları anlamaya çalışmakmış demek ki.

***

Yine okula gitmek için uyanmıştım bir sabaha, bahar gelmişti. Odamın perdesini açtım sonuna kadar. Cıvıl cıvıldı her yer, yeşile bürünmeye başlamıştı ağaçlar. Bu manzara insana huzur vermiyor değildi. Bence bu, bunca derdin arasında Allah'ın kullarına vermiş olduğu bir lütuftu.

Manzaralardan enerji aldığımı o gün fark etmiştim. Evet, güzel manzaralar kesinlikle bana enerji veriyordu. Uzun zamandır kendimi bu kadar dinç hissetmemiştim.

Ne yalan söyleyeyim, bu halim beni bile şaşırtmıştı.

Bu şok edici enerjim tükenmeden aşağı inip "günaydın saygıdeğer aile fertlerim," dedim son derece enerjik bir ses tonuyla. Ve kahvaltı masasına geçtim.

Saygıdeğer aile fertlerimin afalladığını sonuna kadar kanıtlayan o şaşkın bakışlarını görmek ise zor değildi.

Abimin önündeki ekmeği alıp karnımı doyurmaya başladım.

"Bizimki normale dönmüş anlaşılan," dedi ablam hafifçe gülerek.

Ağzım doluydu. "Ne?" deyip başımı salladım.

"Ayy Ensar! Ağzın doluyken konuşma," deyip sanki çok tiksinç bir şey yapmışım gibi baktı annem.

Ağzımdakileri yutmadan "ne dedim ki şimdi?" dedim.

"Bilerek yapıyor," dedi ablam.

Abim 'ailenin havalı genci' bakışını atıp havalı bir şekilde güldü.

Dayımın vefatından sonra belki de ilk kez bu kadar gülmüştük.  Tabii bu kadar mutlu olmayı bir suç işlemiş gibi görmüyor değildim.

Masadan kalkacakken "Ensar," dedi abim.

Abime baktım. Ağzım yeniden doluydu. "Efendim," dercesine başımı salladım.

"Bugün izinliyim, biraz takılalım mı?"

"Hııı..." dedim düşünüyormuş gibi. Sonra elimle "tamam," işareti yapıp sofradan kalktım.

Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra odamdan telefonumu alıp bahçeye indim yeniden.

"Tamam mısın?" deyip oturduğu sandalyeden ayağa kalktı abim.

"Evet, hadi gidelim."

Arabanın kapısını açtım.

"Çok geç kalmayın!" diye seslendi babam.

"Tamam," dedik bir ağızdan. Sonra arabaya bindik.

Emniyet kemerini takıp "nereye gidiyoruz?" dedim.

"Seni kaçırıyorum," deyip güneş gözlüğünü taktı ve arabayı çalıştırdı.

MUKADDERATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin