Joe bize bir taksi çağırdı ama Londra'nın trafiği yüzünden çekime yaklaşık yarım saat gecikmiştik. Yanlız orada çalışan insanların çok cana yakın olduğunu bildiğim için hiç endişelenmiyordum. Benim aksime Joe çok gerilmişti ve sürekli ''geç kaldık, yandık biz'' diye söylenip duruyordu. Ben de onu daha fazla germemek için neden bu kadar endişelendiğini sormadım. Stüdyo'dan içeriye daha ilk adımımızı attığımız andan itibaren ise neden Joe'nun böyle davrandığını anlamış oldum... Evet, kesinlike cana yakın değillerdi.
''Neredesin sen?!''
''Trafiğe takıldık, gerçekten çok özür dilerim.''
''Sen her şeye zamanında gelirsin. Neden bu sefer böyle oldu? Yoksa şu yanındaki kız yüzünden mi?''
Ben bu lafın üzerine kıpkırmızı oldum ve hiçbir suçum olmamasına rağmen bu gerginliğin tek sebebinin ben olduğumu düşünmeye başladım.
Zaten senin böyle bir adamın yanında ne işin var ki! Buraya ait değilsin onun yanında olmaya layık değilsin ama hala bunu anlayamadın!!
İç sesimle boğuşurken Joe'da benim üzüldüğümü fark edince- ne diyorum ya ben! Benim üzüldüğümü fark edince mi? Bu gerginliğin içinde böyle bir şeyi anlaması söz konusu bile değil. Hem bana bakmadı bile! Hayal kurmaya devam Duygu... Hepsi bu kendini bilmiş kel adam yüzünden oldu. Tabi Londra'nın soğunda öyle saçsız saçsız dolaşırsan elbet kafayı üşütürsün! Bir bere falan mı hediye alsam adama acaba? Yazık ya belki kafayı üşütmüştür.
''Onunla hiçbir alakası yok!! Trafiğe takıldık dedim ya!!''
Ben birkaç saniye boyunca kafamın içinde kendimle eğlenirken Joe direk bu cevabı yapıştırmıştı ama onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. İnternetteki kişiliği ile gerçek kişiliğinin aynı olmadığını zaten tahmin edebiliyordum ama onun gibi birinin sinirlenebileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. Sürprizlerle dolu bir insandı, her gün beni bir şekilde şaşırtmayı başarıyordu...
Joe hiç sakinleşecek gibi değildi, küçücük bir olayı büyütmüştü ve o adını bilmediğim keltoş ile laf yarıştırıp duruyordu. Bu sırada stüdyo ışıklarının olduğu yerden korkunç bir şekilde biri belirdi. Adını bilmediğim şahıs korkunç derecede yakışıklı birisiydi.
''Joe yeter bu kadar, sakinleş dostum!''
Olaya öyle bir el koymuştu ki gözlerim açık seyrettim. Bir anda belirdi, Joe'nun yanına geldi ona sakinleşmesini söyledi, dakikalardır süren kavgayı bir saniyede sona erdirdiği gibi Joe'yu da eski neşeli haline geri döndürdü.
''Byron senin burada ne işin var? Neden geri dönünce aramadın beni?''
''Sürpriz olsun istemiştim ama sanırım senin de bana bir sürprizin varmış'' diyerek imalı imalı bana baktı.
''Aslında uzun hikaye ama düşündüğün gibi bir şey yok. Okul için Londra'ya geldi, ben de ona yardımcı oluyorum. Bu arada Duygu bahsetmekten pek hoşlanmaz ama kendisi benim gizli bir hayranımdır. Ben de sonradan öğrendim.''
''Joe yapma ama!''
'' Merak etme, Joe'ya herkes hayrandır zaten. Endişelenmene gerek yok...'' diyerek göz kırptı.
Aslında konuşmaya başlayınca, ilk o kumral saçları ve kaslı vücuduyla ''korkunç derecede yakışıklı'' bulduğum kişi tamamen başka birisi oldu. Konuşurken çok cansız konuşuyordu, derin bir ses tonu vardı ve açıkçası biraz ürkütücüydü.
''İçecek de ikram etmemi ister misiniz? Ya da burada olmayan arkadaşlarınızı da çağırayım hep beraber takılın!''
Bizim keltoş yine devreye girdi...
''Bak Byron ben bu adamdan cidden çok sıkıldım. Benim gibi birini bile delirtebiliyorsa sinirli biriyle çalışsa neler olur acaba?''
''Altı üstü birkaç fotoğraf çekecek bırak işte, yapsın işini sonra da gidelim buradan.''
Yok ya tuttum ben bu Byron'ı. Her şeyi çok sakin bir şekilde hallediyor kafa yapısı çok hoş. Yani ürkütücü mürkütücü ama iyi biri olduğu çok belli.
Joe deneme odasına gitti ve onun için seçtikleri kıyafetleri giyip kameranın karşısına geçti. O orada olmaktan belki memnun değildi ama kameranın karşısında bunu hiç belli etmedi ve sanki en güzel gününü yaşıyormuş gibi davrandı. Kim bilir Youtube'da o videoları çekerken bile aklından neler geçiyordur. Sanki böyle her zaman kafasında onu kemiren düşünceler varmış gibi geliyor bana. Acaba bir gün onun düşündüklerini öğrenmeye azıcık da olsa yaklaşabilecek miyim?
Ben Joe'ya sanki bir film izliyormuş gibi bakarken, yakınımda patlayan flaş ile irkildim. Flaşın parlaklığından gözlerimi açabildiğim anda kamerasını sanki bir silah gibi bana doğrultmuş bir adet ''korkunç derecede yakışıklı'' yı buldum. Ben bu betimlemeye çok alıştım ya istesem de ismiyle seslenmek zor gelecek sanırım (:
''Byron umarım yanlış anlamazsın ama daha yeni tanıştık ve böyle ürkütücü şeyler yapmasan nasıl olur?''
''Kusura bakma ben rahatsız olacağını düşünmemiştim. Joe'nun çekimini izlerken çok güzel gözüküyordun ve ışıkların açısı da çok uyumluydu ben de fotoğrafını çekmek istedim. Ama bak çok güzel oldu.'' diyerek bana çektiği fotoğrafı gösterdi.
Açıkçası onu terslemeye çalıştığım için kendimden biraz utandım çünkü çektiği fotoğraf gerçekten mükemmeldi. Keşke ben de bu kadar yetenekli olsaydım.
'' Sen fotoğrafçı falan mısın çünkü gerçekten mükemmel olmuş!''
''Beğenmene sevindim istersen sana da bir kopyasını çıkartır veririm ve hayır fotoğrafçı değilim, sadece hobi olarak yapıyorum.'' diyerek gülümsedi böylece çoğu kızın hayran olacağı parlak dişlerini de görmüş oldum ama beni gerçekten hiç etkilememişti. Yani evet yakışıklıydı ama Joe benim gözlerimi kör etmişti, ondan başkasını göremiyordum...
''Daldın..''
''Aa kusura bakma, kafam başka bir yere gitti ve gerek yok fotoğrafı vermene, kalsın sende.''
Bu ''tuhaf'' konuşma sırasında Joe'nun işi bitmişti.
''Hadi gidelim artık çok bunaldım, bir şeyler yeriz dışarıda.''
''Fotoğraflara bakmayacak mısın?''
''Boşver gerek yok. Onlar beğendiklerini zaten dergide yayınlayacaklar hep beraber görürüz.''
''Tamam o zaman gidelim.'' dedim ve stüdyodan çıktık.
Çok elit ve büyük ihtimalle benim parasını asla karşılayamayacağım bir yerde yemek yedik. Yemekler gerçekten çok hoştu ama ne olursa olsun bence bu kadar para harcamak gerçekten çılgıncaydı.
Yemeğimiz bitince taksiyle eve dönüş yoluna geçtik ve yoldayken az önceki düşüncelerimi okumuş gibi Joe;
''Normalde böyle yerlerde çok fazla yemek yemem o kadar da kafadan çatlak değilim, arada sırada çok bunalınca yaptığım şeylerden biri işte. Yani böyle olaylara fazla alışma Miss Piggy.'' dedi ve o klasik pis sırıtışlarından birini yaptı.
Ben de tabi yerin dibine girdim yine. Bana Byron'ın yanında Miss Piggy demişti yaa! Miss Piggy!! Ya da türkçe manasıyla Bayan Domuz! Byron doğal olarak bir şey demedi ama kahkalara boğulmamak için kendini zor tuttuğunu anlayabiliyordum.
Taksi bizi Joe'nun evine getirdi ve o an Byron'ın da bizimle kalacağını öğrenmiş oldum. İnsan bir sorar bana da değil mi ama aklının ucundan bile geçmemiştir tabi. Durum bayağı tehlikeli bir hal almaya başladı. İki tane adam ile kalan bir kız! Yavaş yavaş Joe bütün arkadaşlarını getirmeye kalkarsa yandım!! Türkiye'den tanıdık biri bunu öğrenirsem bittim ben!! Ne biçim ayıplarlar beni onlar da bu durumdan sağ çıkamaz valla...
Aklıma korkunç senaryolar gelirken kapı gürültülü ve sert bir şekilde çalındı. Sanki Joe evde cinayet falan işlemiş de basmaya geliyorlar gibi. O an gerçekten Joe'nun bir şey yapmış olacağını düşündüm ve polisin kapıyı yerle bir etmesini düşüncesi beni son derece korkuttu. Ama Joe kapıyı açınca gelen keşke polis olsaydı da hapislerde sürünseydik diye düşündüm çünkü hapse girmekten çok daha kötü şeyler olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnternet Aşkı | Joe Sugg
FanfictionHayatımda yolunda giden tek bir şey bile yoktu, ne kadar çabalarsam çabalayım kendimi hep uzay boşluğundaymışım gibi hissediyordum. Elimi tutan, bana yardım eden tek bir kişi bile yoktu şu koca dünyada... Güneş her sabah yüzünü göstermeye başladı...