Bölüm 6

844 12 2
                                    

Bulut yine de hiç birşey belli etmeden gülümsemeye çalıştı. "Açıkçası bu kadar net olmanı beklemiyordum Duygu" dedi. Devam edeceği yüz hatlarından da belliydi ama Duygu'nun merak ettiği sorular vardı. Devam etmesini beklemeden "merak ediyorum da o gece tepede ne işiniz vardı ve beni sizin kurtarmaniza rağmen neden doktor Selim bunu üstlendi" diye sordu. Bulut boyle bir soru bekliyordu fakat bu kadar cabuk ve net değil. İçinden başlıyoruz diye geçirdi. "Öncelikle benimle kahve içmeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim" bir sure Bulut sustu ve Duygu sorduğu sorunun cevabına gelsin diye kaşlarını havaya kaldırıp eliyle ee dermiş gibi bir hareket yaptı. Bulut derince bir nefes aldıktan sonra başladı konuşmaya "Tayfun'un mezarlığına hergun gittiğini öğrendim ve aşka inanmayan bir adam olarak merak ettim. Mezarlıktan çıkınca da seni takip ettim, birileri sana saldırınca yetişmeye çalıştım ama biraz geç kalmıştım. Sende bana bayılmadan hemen önce Tayfun diye seslenince bunun yanlış olduğunu düşündüm. Selim Bey'den rica ettim" dedi. Duygu buna az çok inanmıştı. Selim ile hastane olayından beri görüşmüyordu,aramalarına cevap vermiyor mesajlarına geri dönmüyordu. Sebep ne olursa olsun Duygu'ya yalan söylemişti ve onun için yalanın affedilir bir yanı yoktu sebep ne olursa olsun. "Keşke bana yalan söylemek yerine herşeyi açıklasaydınız daha az kırılırdım. Kafayı yedim zannettirdiniz bana" dedi. Sesi gerçekten de kırgın çıkıyordu. Bulut hiç göz temasını kesmeden "haklısın Duygu lakin o an için doğru düşünemedim, özür dilerim" dedi. Hayatında ilk defa birinden özür ediliyordu ve bu kişi üstelik bir kadındı. Ölmeyi tercih ederdi özür dilemek yerine üstüne üstelik Duygu özürüne karşılık bir önemli değil bile dememişti. Bulut sessizlik uzayıp giderken konuşmaya devam etmesi gerektiğini anladı. "Tayfun ölmeden önce seninle kurduğu hayali anlatmıştı. Birlikte bir reklam şirketi kurmak istiyormuşsunuz ve ben onun hayallerini gerçekleştirmek için Türkiye'ye geri döndüm. Kardeşimin yarım bıraktığı hayallerini hala o varmış gibi tamamlamak istiyorum" dedi. Duygu'nun gözünden bir damla daha yaş aktı. Bulut hayatında ilk defa bir kadının ağlamasından zevk almıyor bilakis üzülüyordu. Duygu akan yaşlarını sildi hafif tarzlı sesiyle "Peki benden ne istiyorsunuz" diye sordu. Bulut çarpık bir gülüş yerleştirip dudaklarına konuştu " Bu hayalleri tek basıma gerceklestiremem  zaten tek basıma yapsam bu sizin hayaliniz olmaz Duygu tam olmaz. Ben tam olsun istiyorum bu yüzden ortağım ol ve birlikte onun tamamlamaya ömrünün yetmediği hayallerini birlikte tamamlayalım" dedi. Duygu'nun dudakları arasından qbir hıçkırık koptu " özür dilerim " dedi. Sonra sessiz kalıp Tayfun'la hayallerini gerçekleştirmeyi ne kadar istediklerini düşündü. Ve "kabul edebilirim ama şartlarım var" dedi. Bulut artık emindi bu kadın aptalca aşıktı Tayfun'a. Canını verecek kadar aşıktı ve çok acı çekiyordu. Bir insan için fazla olan acılar çekiyordu ve bunlar daha başlangıç seviyesiydi. "Şartlarını dinliyorum" dedi Duygu düşündü ve öncelikle ajansın ismi Tayfun'la hayal ettiğimiz isme sahip olacak. Çocuklarımız olmayacağı için ilerde olursa diye belirlediğimiz isim bu şirketle doğacak. Ve bu şirket benim çocuğum gibi olup benim için büyüyecek. Toprak olacak adı. Ortak olacaksak maddi olarak ayni miktar koyacağız ve %50 hisse sahibi olacak her iki tarafta. Taraflardan hic biri haklarını 3. Kişilere devrwtmeyecek çünkü Tayfun'la olan hayalimi  başkasının ellerine veremem. Ve son şartım taraflardan biri diğerine konu ne olursa olsun yalan söyler ise ortaklık son bulacak ve şirket kapatılacak taraflar asla görüşmeyecek " dedi.
Bulut iyice emindi bu kadın yalandan hoşlanmıyor değil, nefret ediyordu ve bu kadını kendi veya Tayfun'un söylediği yalanlar yüzünden kaybedeceği ortadaydı. Peki bunu istiyor muydu sonsuza kadar hayır. Şimdi herşeyi anlatsam acaba yine de beni de istemez mi diye düşündü. Sonra bu saçma düşünceyi kafasından kovdu. "Peki yarın bu maddelerin olduğu bir sözleşme elinde olacak, oku incele ve öğlene kadar imzala ve yarın öğlenden sonra bir kaç bina var onlara bakmaya gidelim" dedi. Duygu emrivakiden hiç hoşlanmazdı oysa ki. "Öncelikle bir sözleşme elime geçsin yarını ona göre planlayalım" diyerek zoraki bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Biraz Tayfun'dan bahsettiler sonra Bulut'un bütün ısrarlarına rağmen Duygu kendini mezarlığa kadar bırakmasına izin verdi, ancak Bulut onu evine bırakıp yolda daha çok konuşmak istiyordu. Duygu mezarlığa gidince Tayfun'a anlattı olanları bir kaç saat daha yanında kalarak. Daha sonra tepeye gitmek yerine eve gitmeye karar verdi. Bulut ise soluğu barda almıştı. Duygu eve gidince onu kapıda hic beklemediği bir sürpriz karşılamıştı. Öz annesi. Bu tablo şaşırtıcıydı. Annesi babası ve Medine hanim. Bir arada olmaları ve Medine hanımın gözlerinin kızarmış olması onun ağladığının göstergesiydi. Annesi kim bilir yine ne yapmıştı da ağlatmıştı bu dünya iyisi kadını. "Hoşgeldin güzel kızım nasılsın gorusmeyeli" diye sordu Duygu'ya annesi yarım bir gülümseme koydu Duygu dudaklarına "iyiyim sen" diye cevapladı. Annesi de iyi olduğunu söyleyince "burada ne işin var anne genelde sen gelmezdin" dedi Duygu. Ancak bu soruyu babası cevapladı, "içeri geçelim orada konuşuruz kapı önünde değil" dedi otoriter sesiyle. Hep beraber içeri geçerlerken Duygu, Medine hanımın yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Medine hanımın sabahtan beri dinmeyen gözyaşları yeniden akacaktı ki Duygu'nun kendinden emin sesini duydu "Sakın ağlama ondan daha fazla annemsin sen ve bu yaşları akıtmana kim sebep olduysa konuşucaz". Medine hanim bir kere daha bu kizin ona olan sevgisiyle duygulandı. İçeri geçtiler ve Duygu herkesin yüzüne baktı tek tek lakin ölüm sessizliği çökmüş gibiydi ortama. Kimseden çıt çıkmıyor ve çıkacağa da benzemiyordu. "Evet sizi dinliyorum, yorgunum ve fazla zaman ayırmak istemiyorum" dedi. Annesi başladı konuşmaya. "Güzel kızım ben Amerika'da bir okuldan iş teklifi aldım ve oraya gideceğim. Bunca zaman sonra sende artik büyüdüm ve seninde benimle gelmedi istiyorum" dedi. Duygu gür bir kahkaha attı. Medine hanıma dönerek konuşmaya başladı "bunun için mi ağladın sen ? Gideceğimi düşünüp mü ağladın ?", Medine hanım başını eğerek konuştu " O senin annen kızım gitmek istersen .." gerisini getirmesine izin vermedi Duygu. "Ne annesi be ne annesi" sesi haddinden fazla yüksek çıkmıştı. "Tayfun öldüğü zaman kim vardı yanımda ? Ben her gece sinir krizi geçirirken ? Geceleri uyuyamadığım zaman ya kim vardı ? Başımı sabaha kadar kim okşuyordu? Ne o senin annen dediğin kadın ne de babam denen adam. Bunların hepsinde en yakınımda sen vardın. Benim seni,babamı veya aşık olduğum adamın mezarını bırakacağımı size ne düşündürdü" diye bağırdı. Annesi konuştu bu sefer onunda sesi en az Duygu kadar sert ve bağırarak çıkıyordu. "Çünkü seni ben doğurdum, çünkü senin için yaşayan benim senin annen o değil benim. O sadece babanı elimden alan bir canavar" bu sözler Duygu'yu kızdırırken Medine hanımı ağlatmıştı çünkü babasıyla onlar ayrıldıktan sonra tanışmışlardı. Duygu tekrar gür bir kahkaha attı "Sen bu eve gelip te benim annem için böyle şeyler söyleyemezsin. Sen beni doğurdun ama o büyüttü. Onu senden de babamdan da çok seviyorum ve onu sizden daha çok ailem gibi görüyorum bunu anlamak çok mu zor. Seninle hic bir yere gelmiyorum. Bütün sevdiklerimi  bırakmaya da hic niyetim yok. Söylenecek başka Birsek olmadığına göre artık gidebilirsin bence anne" son söylediği kelimeye öylesine vurgu yapmıştı ki herkes onun bu tavrına şaşırmıştı. Annesi gözünden damlayan bir damla gözyaşı ile Duygu'ya baktı "eğer ki bir gün birşey olur da gelmek istersen kapım sana her zaman açıktır kızım hoşçakal" dedi. Duygu hic cevap vermedi annesinin sessizce gidişini izlemekle yetindi. Medine hanıma dönüp "anne ben bu akşam yemek yemeyecegim haberin olsun bu arada ikinize de söylüyorum iş hayatına geri dönüyorum bu yüzden maddi manevi desteğinizi rica ediyorum. Ortaklı bir reklam ajansı kuracağım. Tayfun'un ikizi ile beraber. Yarın büyük ihtimalle sözleşmeyi imzalayacağım" dedi. Babası kızının tekrar hayata dönecek olmasını sevinçle karşılayıp "yarin hesabına bu iş için gerekenden fazlası yatacak merak etme, ayrıca bundan sonraki reklam işlerinde şirketimiz olarak sizinle çalışmak istiyoruz Duygu hanım" dedi gülümseyerek. Medine hanımda gülümsedi. "Sen istesende istemesende ben senin her zaman yanındayım güzel yürekli kızım" dedi. Duygu artik denemeye başlamıştı. Uzun zamandır bu kadar yorucu bir gün gecirmemisti. Bugün hem duygusal bende fiziksel duyguların verdiği ağırlıkla odasına çıktı. Tayfun'la beraber geçirdiği zamanlarda biriktirdikleri bütün anılar bir kutunun içinde duruyordu. Ona aldığı ilk hediye olan küçük kalpli anahtarlık, birlikte çekildikleri yüzlerce fotoğraf ve o fotoğrafların arkasına iki tarafında yazmış olduğu güzel minik notlar. Duygu kutuyu eline alıp yatağının üstüne bıraktı. Kutu aynı pandoranın kutusu gibiydi Duygu için. Açıldığı zaman kapatmak mümkün değildi. Zaten açılmasa da unutulacak değil. Yatağın üzerine oturdu ve kutuyu açtı. Gözüne birlikte piknik yaptiklari son fotoğraf takıldı. Tayfun ölmeden yalnızca iki gün önce çekilmişlerdi. Tayfun "seni sevmekten vazgeçmeyeceğim, eğer bir gün ayrılırsak bizi ayıran ölüm olur" yazmıştı. Sanki içine doğmuş gibi. O gün Duygu ona çok kızmış "eğer bizi ölüm ayırırsa ölen ben olayım sensiz yaşamaktansa" demişti Tayfun'a. Duygu bunları düşünürken sessizce ağlamaya başladı. Fotoğrafa sarılıp uzandı. Tayfun'u düşünüyordu yine. Yine onsuzlukla baş edemiyordu. Sessiz ağlamaları sesli çığlıklara dönüştü. Bulut nasıl benziyordu kardeşine Tayfun yaşasaydı diye düşündü. İçine yine ağırlık çökmüştü. Tayfun diye çığlıkları duyan Medine Hanım eşine "koş yine kriz geçirecek. Doktor Selim'i ara hemen gelsin" deyip koşarak Duygu'nun odasına çıktı. Gözlerini fotoğrafa dikmiş ve Tayfun kalbini benden geri al ve yanıma geri dön diye ağlayan bir Duygu bulmuştu. Doktor Selim geldiği zaman Duygu susmuş hic birşeye tepki vermiyordu. Son bir yıldır Duygu hic tepkisiz kalıp şoka girmemişti. Bir yıl önce mezarlıkta bulmuşlardı Duygu'yu şoka girmiş bir şekilde ve tedavisi aylarca sürmüştü bir daha olmasın diye.Duygu'ya hemen sakinleştirici yapan Selim dışarı çıktı ve "bugün Duygu ne yaşadı da bu hale geldi? Nasıl oldu bu" diye sordu saklayamadığı siniriyle. Medine hanım Selime, Bulut'tan ve yapacakları işten bahsetti. Bulut Selim'e yalan söyletmiş ve sonra Duygu'nun karşısına çıkmıştı. "Bu gece uyur uyanmaz. Yarın sabah kontrol için erkenden geleceğim" deyip sinirle çıktı. Bulut'tan hesap sormaya gidecekti. Bulut'u araştırırken bir barı olduğunu öğrenmişti, arabayı oraya sürdü son hızla. Bu yaptığının onu nelere sürükleyeceğini bilseydi asla oraya gitmezdi ama gitti. Bara girer girmez Bulut'u aradı gözleri. Üst kata doğru çıkarken gördü ve peşinden gitti. Bulut bir odaya girdi. Selim'de bir kaç dakika sonra peşinden girdi ve gördükleriyle donup kaldı. Yerde diz çökmüş elleri iki yana bağlı çıplak bir kadın. Elinde binici kırbacıyla kadına ardı arkası kesilmeden vuran bir adet Bulut. Kadının bu durumdan şikayet eder bir hali yoktu üstelik. Sadece zevk çığlıkları atıyordu sırtındaki yaralara rağmen. Selim'in ağzından "oha" döküldü. Bulut arkasını dönünce Selim'i görüp dondu kaldı. Bu şok kısa sürdü ve "odam koridorun sağındaki son kapı beni orada bekle lütfen 5 dk içinde geliyorum" dedi. Selim hızla o odaya gitti. Kapıyı açıp içeri girdi ve koltukta Bulut'u gördü başı öne eğik bir şekilde. Bulut başını kaldırmadan "Naber Bulut özledim mi beni" deyince Selim donup kalmıştı. Bu kimdi ? O esnada kapı açıldı ve içeri Bulut girdi. Selim hızlıca "sen Bulut bu Tayfun siktir"  dedi. Bulut,Tayfun ve Selim birbirlerine baktılar.

Evet Tayfun yaşıyor. Peki iki yıldır Duygu neden acı çekiyor. Selim bu gece yaşananları Duygu'ya söyleyebilecek mi ?
Bütün bu sorular önümüzdeki bölümde iyi okumalar

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin