Bölüm 11

571 11 2
                                    

Tayfun, Bulut'un yanina gider gitmez yere diz çöküp başını ellerinin arasına alıp çığlıklar atarak ağlıyor ve arada bir kendi kendine tokatlar atıyordu. Bulut ise şaşkınlık içinde ikizini izlemekten kendini alamıyordu. En son dayanamayarak Tayfun'un yanina gitti ve onu ayağa kaldırıp sert bir yumruk attı. Tayfun ise normalde Bulut'a bunu ödetmesi gerekirken suratının diğer yanını çevirdi. Bulut anlamıştı onun birşey yaptığını. Tayfun yere diz çöküp hıçkıra hıçkıra anlattı neler olduğunu.

Bulut'tan

Tayfun'un anlattıklarıyla gözüm kararıyordu. "Nasıl yaparsın lan" deyip onu ayağa kaldırdım. Ardı arkası kesilmeyen yumruklar atiyordum. Tayfun ise ilk defa bütün bunlara sadece sessiz kalıp dayak yiyordu. Bir süre sonra aklıma gelen şeyle çılgına döndüm. "Tayfun nerede o?". Tayfun ise anlamaz gözlerle bana bakıyordu. "Ulan aptal kıza tecavüz etmissin ve kız sana aşıktı. İki yıl boyunca senin için her gün ölecek kadar aşık. Ve sen aptal herif onu yalnız bıraktın. Ya kendine bisey yaparsa ? Ya ölmek isterse senin yüzünden ne bok yiyeceksin? O nerede?". Bu söylediklerim onu transtan çıkarmış gibi gözüküyordu. Hızlıca ayağa kalktı. "Eğer ona bisey olursa ben yaşayamam" dedi. "Eğer senin yüzünden o ölürse seni yaşatmam" dedim. Nerede diye daha sonra tekrar sormama rağmen bilmiyordu. Duygu kendine geldikten sonra evden çıkmış. Tayfun tabiki dağ evine Duygu'nun arabasını da getirtmiş. Sonuçta onunla gitmeyeceğini tahmin ediyormuş. Ama bütün bunların olacağını bilmediğini görüyordum. Planlı değildi tabi ki yaptıkları. Arabaya koşarak gittik. Duygu'nun ailesiyle kaldığı ev oldu ilk durağımız. Ama orada yoktu. Sonra eski evine gittik Duygu'nun. Arabasını kapının önünde görünce fazlasıyla rahatladım. Yukarı çıktığımızda ise kapıyı çalmamıza rağmen kimse açmadı. Bu esnada Tayfun'un telefonuna bir mesaj geldi Duygu'dan. Tayfun mesajı acar açmaz bana baktı. Telefonu elinden alınca mesajı sesli bir şekilde okudum. "Bu mesaj zaman ayarlı bir mesaj Tayfun. Sana dedim ya yaşadığım sürece seni öldüreceğim diye vazgeçtim beni senin bu yola sevk ettiğini düşündüğün surece sen zaten öleceksin. Ve senden bu sana son sözüm olsa dahi nefret ediyorum. Ekteki fotoğraf 5 dakika önceye ait olarak sana gelecek ve ben ölmüş olacağım" ne demekti bu. Hemen ekteki dosyayı açtım. Duygu küvetin içinde ve bilekleri kan içinde. Duygu ise ruhsuz bir şekilde gülümsüyor. Tayfun kapıyı kırmaya çalışıyordu ve maalesef 12. Katta olduğumuz için camdan giremiyorduk. En sonunda güçleri birleştirip kapıyı kırdık. Koşarak banyoyu bulduğumuz da Duygu bembeyaz bir elbise giymiş kanlı bedeniyle yerde yatıyordu. Yüzü elbisesine özenmiş gibi bembeyazdi. "Hayir " dedik ikimiz birden ve Duygu'nun yanına koştuk. Nabzını kontrol ettiğimde çok yavaştı. Ve nefes sesini duymakta zorlaniyordum. Tayfun ise yere çökmüş Duygu'nun ölü gibi olan bedenine bakıyor ama asla dokunamıyordu. Transa geçmiş gibi gözyaşı döküp hayır ölmedin diyordu ama yanına yaklaşamıyordu. Duygu'yu kucağına aldığım zaman ıslak bedeni buzdan farksızdı. O an onu gerçekten kaybettiğimiz için üzgündüm. Koşarak kapıdan çıktım ve arabaya bindirdim onu. Tayfun'da kendine gelmiş olmalı ki arka koltuğa geçip başını kucağına çekti Duygu'nun. Direksiyona geçip son hız gitmeye başladım. Öyle ki 15 dakika içinde bir saatlik yolu gelmiştik ve yolda çok kaza tehlikesi atlatmıştık. Koşarak bağırdım sedye ve doktor hemen Duygu'yu müşahede odasına aldı. Tayfun diz çökmüş ağlıyordu ve ben az önce sevdiğim kadının son halini görmüştüm.

Yazardan

Bulut vazgeçti. Oyundan çekilerek hata yaptığının farkına vardı sonunda. O da Duygu'yu seviyordu ve ne pahasına olursa olsun Tayfun'dan  daha az canını yakardı. Hızla Tayfun'un üzerine atladı ve Duygu'yu o hale getirdiği için ardı arkası kesilmeyen yumruklar indirdi yüzüne. Tayfun ise ağlayarak yedi dayağını. Aradan geçen saatler ikisininde sabrını taşırıyor ve Duygu'ya bisey olacak korkularını katlıyordu. Aradan gecen saatlerden sonra sonunda doktor çıktı ve Duygu'nun yakınlarını sordu. İkisi bir atıldı. Doktor başladı anlatmaya "üzgünüm ama hasta bize geldiğinde kalbi atmıyordu müdahaleler sonucu kalbi çalıştırdık biz sıkıntının basit bir girişim olduğunu düşünüp vücuda kan nakli yaparak bileklerini diktik ancak daha sonraki aşamada Duygu hanımın ölümünü garantiye almak için bol miktarda ilaç içtiği anlaşıldı ve ilaç maalesef kana çok hızlı yayılmış. Bütün bu işlemler esnasinda kalbi bir kere de durdu ve tekrar çalıştırdık ama ilaçların etkisi ve vücudun kani kabul etmesi derken ımm" diye eveleyip gevelemeye başlayınca artık sabırları taşıyordu buna dayanamayan Bulut "o öldü mü?" diye sordu. Doktor başını yavaşça önüne eğip "hayır lakin yaşaması pek mümkün görünmüyor zaten hasta ölmek için mücadele ediyor da diyebiliriz. Yaşama tutunmaktan çok ölüme tutunmuş bakalım hayati tehlikesi çok yüksek kendinizi buna hazırlasanız iyi edersiniz" dedi. Ve uzaklaştı oradan. Tayfun dizleri üstüne çökmüştü yine Bulut ise hayatında ilk defa bir kadın acı çekiyor diye ağlıyordu.

2 gün sonra

Aradan geçen iki gün boyunca hic birşey değişmedi. Duygu'nun babası ve Medine Hanım durumu öğrenip hastaneye geldiler. Tayfun ve Bulut'u kovdular lakin ikisinide yollamayı başaramadılar. Doktorlar ise iki gündür hastanın hayati tehlikesinin devam ettiğini ve hastanın hiç bir mücadele vermediğini hatta ölmek için uğraştığını söylüyorlardı. Medine hanım sürekli ağlıyor ve bir yandan dualar okuyordu. Tayfun sürekli kendine lanet edip duruyordu. Herkes koridorda otururken doktor yine çıktı yoğun bakımdan ve "Tayfun kim" diye sordu. Tayfun hemen ayağa kalktı. "Benim" diye. Doktor "Duygu hanım sürekli sizi sayıklıyor belki siz ona destek olabilirsiniz" dedi. Hem Medine Hanım hemde Bulut bunun mantıklı olmadığını söylemesine rağmen Tayfun'u hazırladılar ve yoğun bakıma Duygu'nun yanına girdi. Sevdiği kadın ne hale gelmişti üstelik bunu yapan ne yazık ki kendisinden başkası değildi. Duygu bembeyaz olan teniyle  cihazlara bağlı bir şekilde hayatta tutulmaya çalışılıyordu. Tayfun sevdiği kadına yaklaştı lakin ellerinin titremesine ve görüşünün bulanıklaşmasına engel olamıyordu. Ona birşeyler söylemeliydi belki duyuyordu onu ve uyanacaktı ama hiç birşey söylemeyi başaramıyordu. Bir hıçkırık kaçtı dudaklarından ve yavaşça çöktü Duygu'nun yanına. "Sevdiğim, sevda gözlüm biliyorum beni asla ama asla affetmeyeceksin ve maalesef bende zamanı geri alamam. Duygu'm pişmanım sana yaşattıklarım için. Beni affetmen mümkün olmasa bile aklım başımdan gitmişti. Anlık bi şeydi yalvarırım kendine gel. Lütfen ölme" yavaşça tuttu kızın ellerini. Artık gözyaşlarına engel olamıyor olmak içinde bir çaba göstermiyordu. Duygu'nun bağlı olduğu cihaz bir anda sinyal vermeye ve ötmeye başlamıştı ona birşey oluyordu. Tayfun koşarak dışarı çıktı doktor diye bağırıyordu. Doktorlar içeri girdikleri zaman Duygu'nun kalbinin durduğunu gördüler. Kalp masajı bir işe yaramayınca elektro şoku hazırladılar bu kadar genç yaşta bir kadının ölmesini onlarda istemiyorlardı. Müdahaleler sonucu kalbi tekrar çalışınca herkes derin bir nefes aldı. Doktorlar dışarı çıktıkları zaman bütün aile tek bir cümleye kendini hazırlıyordu onu kaybettik. "Duygu hanımın kalbi durdu. Yapilan müdahaleler sonucu kalbini zorlukla çalıştırabildik. Ancak uzun sure oksijensiz kalan beyin hasar görmüş olabilir. 24 saat içerisinde kendine gelmez ise hastayı kaybederiz" dedi doktor ve uzaklaştı oradan. Medine hanım daha fazla dayanamadı kızı bildiği Duygu'nun acılarına ve sinir krizi geçirerek bayıldı. Tayfun ve Bulut'ta daha farklı durumda değillerdi. Aradan geçecek olan zaman ya da Duygu'nun kendine gelmesi artik mümkün değilmiş gibi geliyordu herkese. Beyni hasar görmüş olabilir de ne demekti. Nasıl boyle bisey olabilirdi ki. Aradan saatler geçiyordu ama kimse yoğun bakım ünitesinin önünden ayrılamıyordu. Hemşire girdi odaya ve koşarak geri çıktı. Bütün doktorlar koşarak odaya girmeye başlayınca herkes artık onun yaşamasından umudunu kesmişti. Sakinleştiricinin etkisinde olan Medine Hanim sessiz sessiz döküyordu gözyaşlarını artik. Doktorlar dışarı çıkana kadar kimse birşey konuşmadı. Çıkınca ise aileyi başına toplayan doktor "Duygu uyandı" dedi. Herkes şoka girmiş gibiydi. Ta ki doktor konuşmaya devam edene kadar "Artik onu çok daha zor bir hayat bekliyor. Böyle hastaların psikolojik olarak tedavi görmesi şart. Yapilan tüm muayenelerde hic bir sorun görülmedi. Ancak Duygu konuşmuyor. Bunun da altında psikolojik bir sebep yattığını düşünüyoruz" diye cümlesini bitirdiği zaman bütün gözler Tayfun'a dönmüştü. Tayfun ise gözlerini kapatmış "çok şükür yaşıyor" diye sonsuz huzur buluyordu. Medine hanim ve babası girdi ilk basta Duyguyu normal odaya aldıklarında yanina. Duygu hic tepki vermedi onların sonsuz sevgi gösterilerine. Gözündeki fer gitmiş bey diyerek aglaya aglaya çıktı odadan Medine Hanim. Daha sonra Tayfun girdi odaya. Duygu Tayfun'u görür görmez yatakta geriye doğru gitti. Tayfun ise yatağın yanına oturdu. Yavaşça elini tutmaya çalıştı Duygu'nun. Duygu elini hızla çekti Tayfun'dan. "Tamam güzelim sana dokunmuyorum. Özür dilerim Duygu'm. Özür dilerim sevdiğim. Ne olur affet beni. Bütün herşey için. Seni sevmekten vazgeçmedim ben. Senden vazgeçmedi bu gönlüm. Gözüm döndü Duygu'm yalvaririm affet beni. .." belki daha devam edecekti ancak Duygu'nun çığlığı hastanede yankılandı. "Yeter " sadece yeter diye bağırıyordu genç kız. Bulut hemen içeri girip Tayfun'u dışarı çıkardı ve bu sefer o kaldı Duygu'nun yanında. "Herşeyi biliyorum. Onun sana yaptığı iğrençliği de biliyorum ve eğer ölümden başka bir intikam planın var ise bu iste yanındayım. O kardeşim bile olsa ben senin yanındayım Duygu sadece karar verince beni araman yeterli" dedi ve odadan çıktı.

Duygu nasıl bir yol izleyecek ve Bulut sonunda Duygu'nun güvenini kazanabilecek mi ? Gelecek bölümde...

KALPSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin