Parti yerine geldiğimizde elim ayağım neredeyse birbirine dolaşmıştı. Heyecanım tavan yapmış, vücudum buz tutmuş gibi kıpırdamakta zorluk çekiyordu.
"Sakin ol."
Fatih'in güven veren sesine tebessüm ettim. Farkında mıydı bilmiyorum ama sesi bir babanın her tonunu taşıyordu. Bunu bir kaç haftada anlamıştım. Öfkeli, sakin, huysuz, otoriter, bir baba! Tek eksik, sevgi dolu, merhametli, ses tonuydu. Belkide hiç duyamayacağım tonlar..Koluna girmiş halde kapıdaki görevlinin ismimizi bulmasını beklerken nihayet isimlerimiz okundu.
"Fatih, Gökçe ÇELİK."
Kaşlarım duyduklarımla otomatikman havalanırken Fatih bana bakmadan muzur şekilde gülümseyip ilerlemeye başladı.Yüksek merdivenlerden aşağı doğru inerken bize dönen bakışlar nedeniyle sesli şekilde yutkunup Fatih'in koluna daha sıkı yapıştım. Kadınlar beni görünce çoktan dedikoduya başlamış erkekler ise tahminime göre maç skoru belirler gibi aramızdaki ilişkinin derbisini hesaplıyordu.
"Sakin olman gerektiğini kaç kere tekrar etmemi istersin?"
"Bu pek mümkün değil malesef."
Masalardan birine yaklaştığımızda sandalyemi çeken Fatih gülümsememi sağladı. Yan tarafımdaki sandalyeye oturan Fatih keyifle konuştu.
"Pek hoşuna gitti."
"Kibar bir Fatih'le her zaman karşılaşmıyorum."
"Demek öyle."
Kafamı olumlu anlamda salladığımda etrafa göz atıp tekrar bana döndü. Gülen suratı dikkatimi çektiğinde aynı şekilde bende gülümsedim. Masadaki elimi tutup biraz daha yaklaştı.
"Unutma biz nişanlı bir çiftiz. Etrafta olan bakışları umursama, dedikodu malzemesi olacak herşeye böyle bakarlar."
"Anladım. Peki kapıda olan neydi, soy isimlerimiz neden aynıydı."
"Seni sahiplendiğimi düşünmeleri, senden uzak durmalarına sebep olacak."
Kafamı olumlu anlamda salladığımda Fatih eliyle parmağımdaki yüzüğe dokundu. Arabadan inmeden önce parmağıma taktığı tektaş yüzüğü beğenmezsem değiştirme şansımın olduğunu söylemişti. Elimdeki yüzüğü beğenmemiş olmak aklımı kaçırdığımın ispatı olurdu. Fatih'in elindeki yüzük gülümsememi büyütmüştü. Her ne kadar gerçek olmasa bile farklı bir duyguydu.
Masamıza gelip giden bir kaç kişi olmuştu. Kimi aramızdaki ilişkiyi sorgularken kimi ise sadece iş dünyası hakkında konuşmuştu. Sıkıntıdan olsa gerek sıkıştığımı hissetmiştim. Fatih'e ara ara attığım bakışlar dikkatini çekmiş olmalıki bana döndü.
" Bir sorun mu var?"
"Lavaboya gitmem gerekiyor."
"Ebeveynin olarak ben sana refakatçi olurum."
Eğlenen yüzüyle ayağa kalkıp elimi tutarak benide kaldırdı. Büyük salonda ilerlerken az önceki ifadesinin canımı sıktığını hissettim.
"Ben kendim gidebilirdim."
"Belki bende gideceğim nerden biliyorsun?"
"Olabilir, yinede dalga geçmen gerekmezdi."
Fatih karşıma geçip yüzümü dikkatle inceledi. Elinin tersiyle yüzümü okşarken tedirginlikle geri adım atmaya çalıştım. Çalıştım çünkü belimdeki eli kaçmaya fırsat vermedi.
"Kenan'a bozulmuyorsun ama, neden?"
Beynimde verecek bir cevap aradım ama bulamadım. Sahi neden Fatih'e bu kadar çabuk kırılıyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN EMANET
General FictionSadece 10 dakikada başın nasıl bir belaya bulaşır. Gökçe sadece ihtiyaç için girdiği tuvalatte öyle bir belaya bulaşmıştıki kendi bile inanamadı şimdi ise peşinde belalı adamlar kendinde ise haberi bile olmadığı bir emanet taşıyordu. Peki bu emanet...