Naz'dan
Aklımdaki sorular bozuk para gibi say say bitmiyordu. Yerdeki taşa tekme atıp sokağa saptım tüm dertlerimle. Gökçe'ye olanları anlatamamıştım, başındaki belalar yetmez gibi benimle ilgilensin istemiyordum. Bir şekilde atlatırdım, her zaman yaptığım gibi! Kendi başımın çaresine bakmalıydım, insanlara yaramı açsam canları istediği zaman kanatabilirler9di yaramı. Acı tecrübeler yaşamış bu zamana kadar gelmiştim yine, yeniden aynı şeyi yapmalıydım.
Maç yapan Tayfayı görünce gülümseme engel olamadım. Bu mahalleyi seviyordum, bu insanları seviyordum hemde fazlasıyla. Ayağıma gelen topu bir iki tur sektirip sonrasında kaleye attım. Mesafe yakın olduğu için gol olması kaçınılmaz olmuştu.
"Naz Abla bizim takımdan olsana."
Cem'e bakıp istemsizce kafamı iki yana salladım.
"Çok yorgunum, ama yarına söz."
Çocuklar olumlu şekilde cevap verince eve doğru yürümeye başladım, yüzümde iyiyim imajı veren yalancı gülümsememle. İş aramaktan yorulmuştum. Aksi gibi bir türlü adam akıllı bir işe denk gelemiyordum. Kadın olmanın zorluklarımı bilinmez, ya bir yavşayan çıkıyordu yada işi yapamayacağıma dair söylentiler.
Yorgun şekilde merdivenleri çıkıp evimin kapısını açtım. Hissettiğim guruldamayla anladımki midem açlıktan sırtıma yapışma noktasına gelmişti. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp zaman kaybetmeden mutfağa daldım. Buzdolabını açtığımda ise kendi kalesine gol atan fuybolcu misali karaları bağlamıştım. Evde olan tek şey makarnaydı, ne kadar aç olursam olayım yiyemezdim. Son bir haftadır makarna yemekten midemde kelebek, fiyonk, kalem makarnalar uçuyordu. Yatıp uyumanın en mantıklı yol olduğunu düşündüğüm zamanda çalan zille oflayıp kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda aklıma gelen kişiler arasında Kenan hariç herkes vardı!
"Naber Çirkef ? "
Ben ağzımı açamadan elindeki poşetlerle içeri girdiğinde kaşlarımın çatılmasını önleyemedim. Arkasından mutfağa girdiğimde elindeki poşetleri boşaltıyordu. Kapının pervazına yaslanıp olan biteni idrak etmeye çalıştım.
"Bunlar ne?"
Sesimin sinirli çıkmasını önleyememiştim. Kenan bana kısa bir bakış atıp işine devam etti.
"Açım."
Tek kelimelik cevabı beni geriyordu. Yine aynı dejavu hissini yaşıyordum. Geçen sefer gelmemesini imâ etmiştim ama anlamamıştı belliki. Çalan telefonumun sesiyle mutfaktan uzaklaşıp salona geçtim, ekrana baktığımda tanımadığım numarayı gördüm. Kısa bir süre kararsız kalsamda açmayı tercih ettim.
"Alo?"
"Naz Göksu ile mi görüşüyorum?"
"Evet benim."
"Naz hanım yaptığınız başvuruyu inceledik. Malesef işe alınamıyorsunuz."
Sinirle gülmekten kendimi alıkoyamadım. Normalde işe alındınız demek için aranmaz mıydı insan!
"Aramanızdaki amaç ne peki?"
"Biz aramadığımız takdirde zırt bırt insanların bizi araması efendim. İyi günler."
Kapanan ekrana bir süre boş gözlerle baktıktan sonra odama ilerledim. Kenan bana bulaşmadığı sürece istediğini yapabilirdi. Yatağıma yatıp yan dönerek olanları tekrardan bozuk para misali bir araya getirdi beynim.
Bar baskınından sonra kovulmuştum. Gökçe'ye yalan söylemek istemesem bile olan buydu, ona yalan söylemiştim. Tek gecelik garsonluk işi bulduğum gece ise aksi gibi yakalanmıştım. Neyseki Kenan sırrımı saklamış, bu zamana kadar idare etmişti. Gittiğim her kapı yüzüme kapanıyordu. 2 aydır günü birlik işlerle idare ediyordum. Kazandığım ise yol parası ekmek parasına anca yetiyordu. Annemlere para yollayamıyor olmak ise en çok canımı sıkan şeydi. Babamın maaşıyla geçinebilseler bile elimden geldiğince bende destek oluyordum. Bu aralar onlar bana destek olur hale gelmişti. Kenan ise haftada bir uğruyor, biraz didişip yemek yedikten sonra gidiyordu. Açım bahanesiyle eli kolu dolu geldiği yetmez gibi iki lokma yiyip gitmesi son noktaydı. Kesilen elektirik faturamı ise ondan başka kimse yatırmış olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN EMANET
Tiểu Thuyết ChungSadece 10 dakikada başın nasıl bir belaya bulaşır. Gökçe sadece ihtiyaç için girdiği tuvalatte öyle bir belaya bulaşmıştıki kendi bile inanamadı şimdi ise peşinde belalı adamlar kendinde ise haberi bile olmadığı bir emanet taşıyordu. Peki bu emanet...