Bir bulmaca karesi olsam sudoku olurdum muhtemelen. Çözülmek istenen ama uğraşılmak istenmeyen!
Gece boyu yaşadığım karman çorman rüyaların en büyük etkisi Fatih'in yokluğu değildi! Kahvaltı masasında dolu dolu gözlerimle yemek yiyemememde Fatih değildi! Sadece hastalık belirtisi, evet evet sadece saçma bir hastalık.
"Günaydıııın."
Kafamı umutsuz modda kaldırdığımda bana gülen gözlerle bakan Naz taşmamı sağlamıştı. Ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya başladığımda omuzlarımdan tutarak beni ayağa kaldırıyordu.
"Gökçe iyi misin? Hay Allah kalk bir bakayım sana. Gökçe!"
Ellerimi indirdiğimde Naz endişe ve şaşkınlık ifadesiyle yüzüme bakıyordu. Nefes almalıydım, nefes almayı eyleme dökmek için bahçeye doğru yürüdüm. Arkamdan sessiz sedasız gelen Naz'ın beni takip ettiğini adım kadar iyi biliyordum.
Bahçedeki sandalyelerden birine oturduğumda Naz'da yanıma oturdu.
"Normalde soru sormam bilirsin. Dudağına ne oldu diye sorsam?"
Aldığım nefes ciğerlerime battı. İçime hava değilde dert çekiyormuşum hissi veriyordu. Anlatmak iyiydi rahatlatırdı. Anlatmak kötüydü, dertlerinle başkaları üzülürdü.
"Gökçe, neyin var Kardeşim."
Kardeşim.
Tek bir kelime dikdiğiniz tabuları yıkabilir mi?
Tek bir insan sizi mutluluktan havalara uçurabilir mi?
Tek bir sözcük size herşeyi anlattırabilir mi?Bana oldu, önce diktiğim tabular salisesinde yıkıldı, ardından uçtum, uçtum ve her taş sırasıyla dökülmeye başladı eteğimden. Gökçe duyduklarını sindirirken ben içimdeki son cümleleri saçıyordum etrafıma.
"Tam olarak ne hissediyorum, ne yaşıyorum bilmiyorum. Sadece akıntıda kalmışım da tutunacak dal parçası arayacak kadar zavallı hissediyorum. Sanki ölümüşüm, ama hâlâ yaşıyorum."
"Adi herif. Hemen toparlan benimle geliyorsun. Kimin ne dediği ne yaptığı umurum bile değil, gidiyoruz."
"Fatih'te öyle diyordu. Görünmez prangalarını vurdu ayağıma, bense boş yere anahtar arıyorum. Birini bulsam diğeri kayboluyor, işin kötüsü birgün kendimi bile kaybedecekmiş gibi hissetmem sanırım."
"Bu ne dramatik konuşma yaa, kendine gel Gökçe. Benim yıllar önce tuttuğum elin sahibi güçlü birisiydi, zırlak değil."
Yüzümde oluşan tebessüm gerçekti, Naz'ın gülen gözlerinin gerçek olduğu kadar. Kendime gelmem ve kalkmam lazımdı, Naz haklıydı.
"Haklısın, hadi gidelim."
Ayağa kalkıp bana geçici süreliğine verilen odaya doğru yol aldım.
"Ben salonda bekliyorum seni."
"Tamam."
Eşyalarım yoktu, param yoktu, elimde boş bir çanta vardı bana ait. Yol arkadaşım, sırdaşım diye nitelendirebileceğim tek eşyamdı. Merdivenlerden indiğim sırada gördüğüm manzara karşısında dona kaldım.
Kenan parmak uçlarıyla Naz'ın çenesini tutmuş gözlerine bakıyordu. Bakışları öyle yoğun bir duygu barındırıyordu ben bile hissetmiştim. Naz kafasını çevirdiği an beni görünce utançla geri çekildi, Kenan ise eliyle kafasını kaşıyordu. Onların bu sevimli haline gülerken, gülüşümü donduran ses hakim oldu ortama.
"Nereye?"
Başımı sağ tarafa çevirdiğimde kolumdaki çantaya bakan Fatih'e karşı duruşumu dikleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN EMANET
General FictionSadece 10 dakikada başın nasıl bir belaya bulaşır. Gökçe sadece ihtiyaç için girdiği tuvalatte öyle bir belaya bulaşmıştıki kendi bile inanamadı şimdi ise peşinde belalı adamlar kendinde ise haberi bile olmadığı bir emanet taşıyordu. Peki bu emanet...