Bölüm-1

132 9 5
                                    

"Tamam anne!"diye bağırdım odamdan. Hemen hazırlanmam gerekiyordu. Yoksa okulun ilk gününe geç kalacaktım. Ay saatine göre tam 9:00'da okulda olmak zorundayım. Krallığımda saat 5:30. Hoş burdan bakılırsa geç kalmam ama aramızda 2 saat farkı olunca her şey değişebiliyor. Şu an aklınızda bir sürü soru var, biliyorum ama anlatacak vaktim yok. Sanırım siz de beni okuldaki yeni arkadaşlarımla birlikte tanıyacaksınız.

Bavullarımı hazırlayıp alabildiğim kadarını sürükleyerek taht odasına kadar götürdüm. Umarım diğerlerini almaya bu dolu kafayla unutmam. Her şey çok karışık. Bir anda okul değiştirmeye karar verdim. Ahh pardon "ailem" demek istemiştim. Ailem kim mi? Kral ve kraliçe tabii ki. Bende tahtın tek varisiyim. Ahgg!! Lanet olsunn..! Tabii ki yine sakarlığımı konuşturdum.
Bavulların tekerleğine takıldım. Ve yere yapıştım, tam bir sinek gibi.

Normalde bu kadar sakar değilimdir ama işim aceleye geldiğinde hep böyle oluyor, fakat bu kadarını bende kendimden beklemiyordum. Koridorda duran üç muhafıza rezil oldum. İçlerinden en çok sevdiğim muhafız gelip bana yardım etti. Bende nazikçe eğilmeyi unutmadım tabii. Ah, prenseslik ve onun da beraberinde getirdiği 'saçma' kurallar. Hepsinden nefret ediyorum ama eğer annem bunu öğrenecek olursaa, "yeni bir azar beni bekle" diyebilirim. Andrew, yani bana yardım eden muhafız benim çok yakın bir arkadaşımın arkadaşı. Eski sevgilimin. Aslında sevgili de denilmez tabii aramızda hiçbir şey yaşanmadı. Sadece 'sevgili' kelimesini etiket gibi kullanıyorduk o kadar.

Andrew da çok iyi bir çocuk ve asla duygularını saklamakta becerikli değil. Benden hoşlandığı apaçık. Ama o benim tipim değil. Hele ki benim gibi zor arkadaş olabilen birisine göre. (Merak etmeyin o kadar seçici değilim sadece bir erkeğe güvenmeden önce 2 kez düşünmem gerekiyor o kadar)

Neyse ki bana odamdaki bavulları alabileceğini ve o sırada diğer muhafızında bana bu bavulları taşımakta yardım edebileceğini söyledi. Bende kabul ettim. Ama hala acelemiz vardı bu yüzden ona çabuk olmasını söyledim. Koşa koşa taht odasına gittik. Annem ve babam beni orada bekliyordu. Onlara gülümseyerek cevap verdim.

"Nihayet hazırlanabildin hayatım!"dedi annem babam da onun lafına devam ederek,"okuluna ilk gününden geç kalmak istemezsin değil mi?" "Ahh, tabii ki de hayır hiç olur mu öyle şey?!"dedim somurtarak. Babam anlayışla karşıladığını yanıma gelip omzumu sıvazlayarak gösterdi. "Biliyorum,senin için zor bir dönem olacak ama çabucak alışacaksın. Hem o okulu beğenmediğini söyleyen sendin. Ayrıca seni o okula göndermek bizim hatamızdı,özür dileriz. Fakat dediğim gibi bu okul senin için daha iyi olacak. Biz annenle bu okulda tanıştık. Harika bir yer, bir sürü farklı türden arkadaşın olacak." "Tıpkı bizimkiler gibi. Diğer krallıklardaki herkes çocuklarını bu okula gönderiyor. Bu yüzden bizim arkadaşlarımızın çocuklarıyla tanışman senin için süper bir fırsat."
"Biliyorum güzel olabilir... ama siz beni tehlikenin kollarına atıyorsunuz umarım bunun farkındasınızdır." Annemin yüzü bir anda dehşetle çarpıldı. "Seni bilerek o çocuğun yanına göndermiyoruz hayatım. Ama bu, tabii ki de o çocuğa dikkat etmemen anlamına gelmiyor." "Aynen öyle, onun yanında dolaşmamaya gayret et yeter. Sen ona bir şey demedikçe veya yapmadıkça o da sana zarar vermez,veremezde" dedi, ikiside birbirinin cümlesini tamamlayarak.

Bende iç çekerek 'tamam' anlamında başımı salladım. Daha sonra gözlerimi etrafta dolaştırırken Andrew'un girmek için izin ister gibi eğildiğini gördüm. Ona "gel Andrew" dedim ve o da vakit kaybetmeden bavulları yere bıraktı. "Majesteleri, saygısızlık etmek istemem ama prenses geç kalmıyor mu?"dedi haklı olarak. Bende bu konuşmadan sıkıldığım için (doğal olarak) ona katıldım ve "aaa.. e-evet eyvah!! Saat 6:00 olmuş hemen gemiye gitmemiz lazım" dedim acele eder gibi yaparak.

Açıkçası okul kalmalı olduğu için hiç gitmeye niyetli değilim. Ayrıca yeni arkadaşlar, ve şu belalı olan çocuk.. hiçbiri hoşuma gitmiyor. Ama yapabileceğim bir şey de yok. Bu yüzden gitmeye mecburum. Annem,babam ve iki muhafızla sarayın dışına çıktık. Gemi sarayın bahçesindeki pistteydi. Yürüme mesafesiydi ama annem ve babamı oraya kadar yürütmek istemiyorum. Bu yüzden onlarla kapının önünde vedalaştık. "Çok dikkatli ol kızım. Seni görmeye geleceğiz tamam mı?"dedi babam. "Gel buraya.." dedi annem ve bana sarıldı. Gözünden bir,iki yaş geldiğini omzumdaki ıslaklıktan anladım.

"Anne... ağlama lütfen.. bak babamla birlikte beni ziyarete gelebilirsiniz... görüntülü konuşuruz. Bu görüşmemiz için bir engel değil. Açıkçası pek hevesli olduğum söylenemez ama gitmeliyim..mecburum."
Annem burnunu çekti ve "ben ağlamıyorum ki.. sadece biraz duygulandım. Bu bizden 2. Ayrılışın olacak. Ve bu seferki dört sene... bu..çok fazla geliyor gözüme.. sen ha-hala benim minik kızımsın.." "biliyorum,biliyorum yine bu meselee.. anne.. ben büyüdüm. Biliyorsun,kendi başımın çaresine bakabilirim." "Ahh... tamam bu kadar yeter... görüşürüz hayatım. Seni çok özleyeceğiz." "Bende sizi..." onlara son bir kez daha bakıp merdivenleri inmeye başladım. Andrew ve bir muhafız daha beni merdivenlerin aşağısında bekliyordu.

Adımlarımı hızlandırdım ve aşağıya indim. Bavulların bir tanesini ben aldım ve yürüyerek geminin yanına kadar gittik. Gemiye bindiğimde ne kadar da büyük olduğunu fark ettim. Daha önce sadece bir kere Ay ülkesi'ne gittim ve o da kuzenim Natasha'yı ve teyzem Emilie'yi ziyarete gittiğimdeydi. Ay ülkesine giden gemiler daha farklı olduğu için ve en son 9 sene önce gördüğüm için hatırlamamam çok normaldi. Bavulları geminin ana koridorunda bulunan dolaba koyduktan sonra pilot kabinine doğru yürümeye başladım.

Pilot krallıkta tanıdığımız en iyi pilot olduğu için beni gördüğünde direkt selam verdi ve beni yanına çağırdı. Onunla birlikte kabine gittik. Pilot kabininde iki tane koltuk ve bir sürü yanan ışıklı düğmeler ayrıca pilot ve yardımcı pilot için mikrofonlu k
ulaklıklar vardı. Ay'a giderken genellikle yardımcı pilota ihtiyaç duyulmadığı için bir tek pilot vardı.
Bende Bay Whale'in yani pilotun yanındaki yardımcı pilot koltuğuna oturdum.

İlk kez Ay'a kendimi bilerek ve farkında olarak gittiğim için hayatımdaki en güzel anlardan biri olacak. Bay Whale bana elimdeki mikrofonlu kulaklığı işaret edip "takmayacak mısınız majesteleri?"dedi. "Ahh.. tabii." Diyerek kulaklığı taktım ve kendi kafamın ölçülerine göre ayarladım. Bay Whale bana " hazır mısınız? Bu biraz sallantılı bir yolculuk olacak" dedi.
Bende hayatımdaki en heyecanlı halimde " eee.. hazırım. Hadi kalkalım!"dedim. O da 'tamam' anlamında başını salladı ve birkaç düğmeye basıp geminin direksiyonunu tuttu. İşte,kalkıyorduk. Çok heyecan vericiydi. Gitgide yükseliyorduk. Bir çocuk edasıyla "bu hayatımdaki en güzel şey olabilir" dedim. O da bana "kesinlikle hari-ka" derken bir anda sallandık.

"Merak etmeyin korkulacak bir şey yok ama dediğim gibi bu her zaman sallantılı bir yolculuktur." "Tamam.. ama bu en basitiyse ben en kötüsünü görmek hatta yaşamak bile istemiyorum" diye cevap verdim. O da bana gülerek cevap verdi. Bende gözlerimi devirerek önüme döndüm. Atmosfere çok yakındık. Buradan bile o tabaka gözüküyordu. İşte gidiyoruz. Yolculuğum ve dört senemin geçeceği yere. Ay'a...

🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑🌕🌑

//Power Academy//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin