LIAM
Simon'dan mesaj alır almaz hızlıca odamdan çıktım ve merdivenlere doğru ilerledim. Hala başım ağrıyordu fakat etkisi geçmeye başlamıştı. Patlama beni etkilememişti dolayısıyla revire götürülmemle çıkmam bir olmuştu. Revirleri hiçbir zaman sevmedim. Sevmeyi de düşünmüyorum. Orada kalmak beni bayıyordu.Merdivenlerden inerken yine o hissi hissettim. Daha doğrusu onu. Emma'yı... İçimi yakıp kavuran bir enerjisi vardı. Ve ne zaman birbirimize yaklaşsak bu içimi yakan şey aşırı derecede hissedilebilir hale geliyordu.
Hızla merdivenleri inmeyi bitirdim ve koridorda yürümeye başladım. Lobinin önünden geçip sağa döndüm ve her zamanki o tanıdık arka yola doğru ilerledim. Burası karanlıktı. Buradaki ışıklar diğer yerlere göre daha loştu ve bu da etrafı görmeye daha çok zorlaştırıyordu. Fakat bu beni etkilemiyordu çünkü neredeyse zamanımın yarısı burada geçiyordu. Artık alışmıştım. Yürümemi hızlandırdım ve görkemli gözüken ama içinde bir o kadar kötü ve iyi güçler bulunduran codex'e -melek heykeline- doğru gittim.
Yavaş yavaş herkesin enerjisini hissetmeye başlamıştım. Simon, birkaç vampir arkadaşı ve içimi
yakıp kıpır kıpır eden enerjisiyle Emma buradaydı.
Ne arıyordu bu kız burada?Hızlıca heykelin arkasına gittim. Tam 'geldim' diye dalacakken gördüğüm şeyler beni olduğum yere çiviledi. Emma arkası dönük bir biçimde, Simon'ın göğsüne yaslanmıştı ama kendi rızasıyla değil, Simon'ın zoruyla. Kollarını beline sımsıkı dolamıştı ve onunla konuşuyordu. Emma hareket etmeden duruyordu. Pes etmiş gibi bir hali vardı. Ne konuştuklarını ve kelimelerini tam seçemiyordum, bu yüzden dinlemeyi kesip sadece izledim.
Normal şartlar altında bu durum zerre kadar umurumda olmazdı ama konu Simon ve intikamı olunca her şeyin yolunda gitmesi biraz zordu. Ters ya da ona zarar verecek bir harekette bulunmaması için onları bir süre izledim.
Şey... aslında bu zarar vermeme olayında benimde payım vardı. Emma'nın sırrını çözmeden ölmesine izin veremezdim. Bir şeyler saklıyordu ve bunları öğrenmem gerekiyordu. O patlamadan sonra aklımı epey meşgul etmişti. Hiçbir element kontrolcüsü gücüme dayanamazken onun bu dayanıklılığı fazlasıyla şaşırtıcı ve garipti. Çok güçlüydü. Ve bu tepkime planladığımdan da etkili olmuştu. Bunun sonrasında en az 1 yıl komada kalır diye düşünmüştüm ama yanılmışım. 1-2 saat sonra ayakta, hatta şuan tam karşımda dikiliyordu.
Ani bir hareketlenme beni düşüncelerimden kurtardı. Hemen yeniden onlara odaklandım. Bir şeyler dönüyordu ama- KAHRETSİN! Ne yaptığını sanıyor bu herif?!
Hızlanma büyüsünü kullandım ve gidebildiğim en hızlı süratle onların arkasında durdum. Gördüğüm şey beni tam anlamıyla yerimden zıplatmıştı. Bu ani tepkiyi bende kendimden beklemiyordum ama Simon haddini aşarak Emma'nın boynunu delmeye çalışmıştı. Hoş, amacına ulaşmıştı da.
Sesimi en gür tonuna ayarladım ve Simon'a "Acıktığında her önüne gelene saldırma demedim mi ben sana?" diye uyarıda bulundum. Anlamış olacaktı ki sinirle karışık bir hırlamayla bana cevap verdi. "İşime karışma Liam! Bu kız..."
Sözünün geri kalanını bildiğim için onunkini yarıda kestim ve kendim tamamladım. "...ölmeyi hak ediyor, vesaire vesaire..." Yavaş yavaş oraya -önlerine- doğru gittim ve tam karşılarında durdum.
Kollarımı çapraz yapıp sözüme devam ettim. "Bunu daha kaç kez söyleyeceksin?" Aramızda kalan boşluğu kapatmak için birkaç adım daha attım. Gözleri kapalı, başı sola dönük bir biçimde ve arkasında boynuna yapışmış olan Simon'la birlikte Emma, tam dibimde duruyordu. Üstünü değiştirmemişti, -büyük bir ihtimalle fırsat bulamamıştı- hala aynı kotla ve omzu düşük kırmızı t-shirt ile duruyordu. Saçları yine açıktı ve Simon boynuna ulaşabilmek için yana almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
//Power Academy//
Fantasy"Tamam anne!"diye bağırdım odamdan. Hemen hazırlanmam gerekiyordu. Yoksa okulun ilk gününe geç kalacaktım. Ay saatine göre tam 9:00'da okulda olmak zorundayım. Krallığımda saat 5:30. Hoş burdan bakılırsa geç kalmam ama aramızda 2 saat farkı olunca h...