Karadeniz'in hırçın dalgaları döverken kıyıları takalar dans ediyor üzerinde. Bir uçtan bir uca yeşilin bin bir tonu, en iyi ressamın elinden çıkmış bir tablo gibi şehir. Güneş yüzünü çoktan göstermişti Eğilmez ailesinin evine. Ağaçların uğultusuna eşlik eden bir türkü duyuluyordu ahşap evin duvarlarında. Ayşe kızının başını dizine yatırmış sarı saçlarını okşarken, Zeynep annesinin kokusuyla karışmış tertemiz havanın tadını çıkarıyordu.
Diğer tarafta ise Yılmaz hanesinin içinde herkes bir tarafa koştururken telaş içerisindeydi. Asiye bile yayladan oğlunun evine geldi. Onu yayladan bir torunu Mehmet çıkartabilir zaten. Şimdi de dört gözle torununu bekliyor bir yandan da gelini Fatma'ya söyleniyor.
"O kuymak oyle mi yapilur beceriksuz. Anca ortalikta gezmeyu biliysun, birak ben hazir ederum şimdu. Asıl suç ha bu benim kot kafali Aziz denan oğlimda, koca Trabzon'da kiz kalmadi İstanbul'dan bu kariyi aldi geturdi bağa gelun deyi."
Ayla, babaannesinin arkasında kıs kıs gülmekteydi onun bu hallerine. Babaannesi başta annesini istememiş, annesinin de ukala hareket ve tavırları onu canından bezdirmişti...
İhsan kapıda durmuş, karısıyla kızının bu güzel halini izledi, bir süre sonra "Siz böyle akşama kadar türkü söyleyin kız atlar taksiye gelir artık." Dedi. Zeynep babasının sesiyle yataktan fırladı. Annesi "İhsan ödümüzü kopardın bir ses etseydin ya! Hadi şu kızın yüzünü güldür bakalım şimdi" diyerek odadan çıkarttı kocasını.
Zeynep hemen saçlarını tarayıp hafif bir makyaj yaptı ve uzun mavi elbisesini giyip hazırlandı. Dışarı çıktığında, babasıyla annesinin yanında durduğu, kırmızı Mini Cooper Countryman'a takıldı gözleri. İhsan "mezuniyet hediyen kızım" dediği anda koala gibi sarıldı, ikisini öpücüklere boğmaya başladı. Evet, hayalindeki araba artık onun oldu. Hemen arabasına binip Trabzon Havalimanına doğru yola koyuldu.
Bugün Zeynep'in Üniversiteden en yakın arkadaşı Elysa geliyor. Elysa'nın annesi Yunan, babası Türk. Annesiyle babası Elysa daha sekiz yaşındayken boşanmıştı. Annesi yeni bir evlilik yaptığında küçük kız da babasıyla İzmir'de yaşamaya başlamıştı. Yalnızca yaz tatillerinde Yunanistan'a gidip ziyaret ediyordu annesini. Zeynep ile çok değil iki haftadır ayrılardı ama aylardır görüşmüyorlarmış gibi gelmişti ikisine de. Elysa Zeynep'i gördüğünde kollarını açıp koşarken Zeynep de ona koşuyordu ki karşısında gördüğü adamla yerinde donup kaldı. Adamın surat ifadesi değişti, kaşları çatıldı Zeynep'i gördüğünde.
O adam, herhangi biri değildi Mehmet'ti. Zeynep'in çocukluğunda kalbine kazınmıştı Mehmet'in deniz gözleri. 1.90 boyuyla, geniş omuzlarıyla her yeri kaplamıştı sanki. Şimdi onu bir anda karşısında görünce nefes almayı unuttuğunu fark etti. Derin bir nefes alıp Elysa'ya doğru yürüdü.
Mehmet havalimanında çıkışa doğru giderken ona doğru koşan kızı görünce afalladı. Mavi gözlerine bakınca tanıdık geldi, düşündü ama kim olduğunu çıkartamadı bir türlü. Mehmet düşünürken kız bir an durdu yerinde daha sonra yanından geçip gitti.
Sarılma, hasret giderme faslından sonra Elysa Zeynep'e dönüp "O Mehmet'ti değil mi, ona nasıl baktığını gördüm" dedi. Birbirlerini o kadar iyi tanıyorlardı ki, Zeynep inkar edemedi. Sadece onaylarcasına kafa salladı, neden kendisini görünce Mehmet'in kaşları çatılmıştı buna aklı takıldı.
Arabaya binip tam yola çıkmışlardı birisi arkadan arabaya çarptı. Sinirle arabadan fırladı Zeynep.
"Önüne baksana öküz, hayatında ilk defa mı araba kullanıyorsun? Öküze ehliyet verenlerin aklına sıçayım ben. Ay gitti canım arabam ya. Dakka bir gol bir nazar değdi arabama." diyerek söyleniyordu bir baktı karşısındaki Mehmet. Omuzlarından tutup Zeynep'i kendine çevirdi. Deniz bakışlarını dikti gözlerine ve tane tane konuşmaya başladı;

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN SESİ VAVEYLA
Fiction généraleKaradeniz'in iki deli, inatçı, gururlu, hırçın aşıkları Mehmet ile Zeynep. İmkansız dediği ne varsa oldu Zeynep'in hayatında. Mehmet'in beni sevmesi imkansız, aldatması imkansız dedi. Hepsi de oldu işte, kadere akıl sır ermiyordu. Önce kahkaha oldul...