Sabah uyandığında yüzü buz tutmuştu sanki Zeynep'in, Mehmet hala uyuyordu. Şömine sönmüştü hemen odunları ekleyip yeniden yaktı. Dünkü makarna faciasından sonra Mehmet'i bir daha mutfağa sokmamayı aklına not edip çayı koymaya gitti. Kahvaltıyı hazırlarken elindeki bardağı düşürüp kırdı kazayla. Cam kırıklarını temizlerken elini kesti, kendi sakarlığına söyleniyordu şimdi kız. Her şey hazır olduğunda Mehmet'e seslendi uyanmadı adam. Yanına gidip dürttüğünde gözlerini açtı sesi hırıltılı çıkıyordu.
"Hadi kalk kahvaltı hazır." Dedi. Kalkmaya çalışan Mehmet "of her yerim tutulmuş, vücudum dökülüyor. Ben yemeyeceğim, sen yorganı benim üzerime ört yeter." Dedi. Adamın renginin sapsarı olduğunu fark etti kız, gidip elini alnına koyduğunda ateşler içinde yandığını gördü adamın. Salondaki ecza dolabından ateş ölçer çıkarttı ateşini ölçtüğünde otuz dokuz derece olduğunu gördü. Panik bütün vücudunu sardı Zeynep'in.
"Mehmet hemen kalk seni duşa sokmam gerekiyor."
"Saçmalama ben sana üşüyorum diyorum sen duş diyorsun."
"Ateşin çok yüksek hemen düşürmemiz gerekiyor."
Adamın direnmesine karşı koluna girip kalkmasına yardım etti banyoya girdiğinde kafasına dank etti kızın nasıl soyacaktı Mehmet'i. Adamın üzerindeki tişörtü, atleti, pantolonunu çıkarttı yalnızca boxerıyla kaldığında adamın kaslı vücudundan gözlerini alamadı Zeynep. Kolundaki geçmiş yara izine takıldı aklı. "Yeteri kadar izlediysen duşa sok beni ayakta zor duruyorum."dedi Mehmet. Yanakları utançtan kızaran kız çareyi çemkirmekte buldu,
"Ne izleyeceğim senin vücudunu sanki hiç kaslı erkek görmedim."
"İyileştiğimde unutturma vuracağım."
"Kimi?"
"O kaslı adamları".
"Dışın hasta ama içindeki öküz turp gibi maşallah."
Koluna girip soğuk suyun altına soktu Mehmet'i. Halsizce "Ateşten ölmedim soğuktan öleceğim şimdi" diye isyan etti. Suyu kapattı adamın bedenini havluya sarıp salona götürdü. "Sende ıslanmışsın git üzerine kuru bir şeyler giy yoksa hasta olacaksın" dedi Mehmet. Hasta olması değildi asıl konu, Zeynep karşısında üzerine yapışmış ıslak kıyafetlerle durduğunda kendine hakim olamamaktan korkuyordu. Mehmet'in üzerini giydirdi sıra boxerına geldiğinde, "ben banyoya gidip üzerimi değiştireceğim sende pantolonunu giy" dedi ve odadan çıktı. Banyoda başka bir gerçekle yüz yüze geldi kız. Giyecek başka kıyafeti yoktu, odaların da kapısı kilitliydi. Önündeki dolabı karıştırdığında büyük bir bornoz bulabilmişti yalnızca. Islak kıyafetlerini çıkartıp bornozu giydi kuşağını iyice sıktı açılmaması için.
Salona girdi, ıslak kıyafetleri şöminenin önüne bir sandalye çekip üzerine astı. İç çamaşırlarını bulduğu bir örtünün altına sakladı, Mehmet'e sergileyemezdi sonuçta. "Bornozum çok yakışmış sana" dedi kızın kendi bornozuna sarındığını gören Mehmet. "Senin yüzünden buna kaldım ne yapayım" dedi genç kız. Doğru söylüyordu Zeynep, ama Allah biliyor ya çuval giyse yakışıyordu bu kıza. Kız bornozla evin içinde dolaşınca aklına olmayacak şeyler geliyor Mehmet'in kafasını başka tarafa çeviriyordu her seferinde.
Mehmet hafif hafif öksürüyordu, ateşi düşmüştü sonunda. Zeynep mercimek çorbası yapıp elleriyle içirdi çorbayı. Mehmet neden hiç yüzüne bakmıyordu aklına takıldı kızın. Ardından ıhlamur, kuşburnu, papatya, nane ve hatmi kaynatıp balla karıştırıp getirdi.
"Ihlamur kaynattım sana hadi iç."
"Hayatta içmem ben ıhlamur."
"İçeceksin Mehmet, soğuk algınlığına çok iyi gelir, boğazlarını yumuşatır."
![](https://img.wattpad.com/cover/126368239-288-k598881.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN SESİ VAVEYLA
General FictionKaradeniz'in iki deli, inatçı, gururlu, hırçın aşıkları Mehmet ile Zeynep. İmkansız dediği ne varsa oldu Zeynep'in hayatında. Mehmet'in beni sevmesi imkansız, aldatması imkansız dedi. Hepsi de oldu işte, kadere akıl sır ermiyordu. Önce kahkaha oldul...