13

2.8K 133 52
                                        

  Hava çoktan kararmaya başlamıştı. Evin salonu dışarıdan gelen hafif ışıkla az çok aydınlanıyordu. Genç adam saatlerdir genç kızı izliyordu. Cama çarpan damlalardan yağmur yağdığını anlıyordu. Sonbahar çoktan kapıyı çalmıştı. Sokaklar kurumuş ve dökülmüş ağaç yapraklarıyla doluydu. kahverenginin en güzel tonları sokakları süslüyordu. Kimi insanlar bir kahve fincanı ile evinin en güzel manzaralı odasında yağmuru izliyor, kimi sevdiği insanın koynunda huzuru en derinlerinde hissediyor, kimileri ise en yakın dostları ile sıcak bir kafede, sıcak sohbetler eşliğinde kahkahalar atıyordu. Ama kimileri vardı ki onlar bu kadar şanslı değildi. Sokakta mendil satan, dilendirilen, gidecek evi olmayan, parası olmadığı için sıcak tutacak kıyafetler alamayanlar. Sokakta aç, insanlar tarafından yaralanmış, yağmurda ıslanmış hayvanlar. Derdi olanlar, mutsuz insanlar, yalnız insanlar, sevilmeyenler, geçmişinden kaçamayanlar...

  Defne ve Ömer'de geçmişinden kaçamayanlardı. Geçmiş demekle geçmiyordu. Onun geçmiş olabilmesi için canını acıtmaması gerekirdi. Ama acıtıyordu işte. Ne geçiyordu ne de nefes aldırıyordu. Ölüm gibi insanın ensesinde dolaşıyordu.

  Ömer gözlerini kırpmadan saatlerdir genç kızı izliyordu. Öyle derin bir uykudaydı ki nefes seslerini duymasa ölmüş olmasına ihtimal verirdi. Bazen solukları yavaşlıyor bazen de o kadar hızlanıyordu ki genç adam tedirginlikle ne olacağını bekliyordu.

  Ömer düne göre daha sakindi. Bazı şeyler yavaş yavaş yoluna giriyordu. Önce Cahit'in itirazının savcı tarafında kabul edilmediğini yani ne olursa olsun cezasını çekeceğini öğrenmişti. Hem de Defne'nin mahkemeye katılma zorunluluğu yoktu. Sabah ise Ece'nin ölüm haberini almıştı. Şaşırmış mıydı? Hayır...

  Güneşten yanmış esmer ellerini genç kızın bacağındaki kemer izinde dolaştırdı. İçinde hissettiği duygular ona o kadar yabancıydı ki... kendini aciz hissettiriyordu. Hayatına birilerini almak istemiyordu. Korkuyordu... Ömer İplikçi korkuyordu. Kaybetmekten,acı çekmekten korkuyordu.

  Henüz otuzuna gelmemesine rağmen kendini yaşlı ve tükenmiş hissediyordu. Yaşadıkları onu günden güne daha zayıf kılarken karşısında uyuyan bu çelimsiz kızın onca şeye rağmen nasıl güçlü kalmaya çalıştığını anlayamıyordu. Geçmişiyle ilgili hiçbir şey bilmese de gözlerinde geçmişin acı izlerini görebiliyordu.

  saat on'a yaklaşırken yerinden kalkıp soğumuş çorbayı ısıtmak için mutfağa gitti. On on beş dakikanın ardından elinde dumanı üzerinde tüten sıcak çorba ile tekrar oturdu kızın karşısına.

Elini kızın omzuna koyup hafifçe sarstı. Beklediği bir tepki alamayınca bu sefer kısık bie sesle telaffuz etti genç kızın ismini.

Defne hafif mırıltılar çıkararak yavaşça açtı gözlerini. Etraf karanlıktı pek bir şey göremiyordu ki birden açılan ışık ile sıkıca yumdu gözlerini. Bir süre bekleyip yavaşça tekrar açtı gözlerini. Bir süre sonra gözleri tamamen alışmıştı ışığa. Etrafa boş bakışlar atıyor, karşısında oturan adama bakmamak için büyük çaba sarfediyordu.

Neden bilmiyordu ama kendini mahçup ve suçlu hissediyordu. Aynı zamanda da utanıyordu. Onu böyle bir durumda görmesini istemezdi. Acaba biliyo muydu o adamın babası olduğunu?  Daha çok utandı.  Kafasını eğip sızlayan gözlerinden yaşların akmaması için üzerinde ki battaniyeyi avuçları içinde toplayıp yumruk yaptı.

Ömer dikkatle kızı izliyordu. Hareketlerinden bir anlam çıkarmaya çalışsa da başaramadı. Kızın çenesini tutup yüzünü kendine çevirdi. Yüzü kızarmış, gözleride aynı şekilde kızarmış ve dolu doluydu.

Ömer mümkün olduğunca ifadesiz tutmaya çalıştığı yüzü ve ses tonu ile "iyi misin?"diye sordu.

  Defne'nin iki de bir kaçırdığı gözlerini yakalamaya çalışıyordu. Sinirlenmişti. Kızın çenesini sıkıca tutup gözleri sabitledi. Öfke dolu sesi ile " Niye kaçırıyorsun bakışlarını? Utanıyor musun yoksa?"diye yükseltti sesini.

Defne boğazına oturan yumru ve dolan gözleriyle bakışlarını kaçırmak istese de Ömer izin vermedi.

Ömer kendini sakinleştirmek için derin derin nefes alıp verdi. Ellerini kızın çenesinden çektiğinde kızın yanaklarında parmak izleri belirdi ve yavaşça yok oluşunu izledi.

"Tamam" dedi daha sakin bir sesle. "Bak... sen utanılacak bir şey yapmadın. Bir daha ne benim ne de bir başkasının karşısında suçlu gibi durmayacaksın. Senin bi suçun yok. Ne olursa olsun eğmeyeceksin başını."

Kısa bir sessizliğin ardından boğazını temizledi. Bu konuyu konuşmak için henüz erkendi. Önce içinde yaşayacaktı acısını. Daha çok taze iken anlatmak yarasının daha çok acımasına sebep olurdu. Önce acıyı hissedecek, alışacak ve anlatıp kurtulacaktı. Şimdi konuşursa canı daha çok yanardı. Bu yüzden Ömer kapattı konuyu hiç bir şey olmamış gibi davranmaya karar verdi.

"Hadi şu yemeği ye güzel bi duş al. Sonrada uyu. Çabuk toparlan daha yapacak çok işin var." dedi.

Defne zar zor yerinde doğrulup oturdu. Ömer tepsiyi kucağına koyup yemesini bekledi.
Defne elindeki kaşığı kaseye daldırdı. Bir kaşık aldı. Çıkardı, kaşığa baktı. Gözünün önüne elinde tepsiyle odaya giren Cahit belirdi. Kaşığı sertçe bıraktı.

Ömer derin bir nefes alıp tepsiyi kendi kucağına aldı ve bir kaşık çorbayı kıza doğru uzattı.
Defne kafasını çevirip kısılmış sesi ile zar zor konuştu.

"Yemeyeceğim."  Ömer kızı hiç duymamış gibi kaşığı ağzına dayadı. Defne mecburen ağzını açmak zorunda kalmıştı. Kasedeki çorba bitene kadar elleriyle yedirdi ömer.

tepsiyi masaya koyup kalkması için Dedne'ye yardım etti. Defne kalkıp bir adımı zar zor atabilmişti. Tüm vedeni sızlıyor, uyuşuyordu.

Ömer kızı kucaklayıp banyoya götürdü. Küvetin içini sıcak su ile doldurup köpürttü. Kenarda zar zor ayakta duran kıza baktı. Kendi başına yapabileceğini sanmıyordu. Yaklaştı ve kızon üzerindeki kazağı hızlıca çıkardı. Dedne afallamış ve utanmıştı kafasını eğip kızarmış yanaklarını saklamaya çalıştı.

Ömerin elini sütyenin kopçasına giderken Dedne adamın kaslı kokunu tutup durdurdu. "Ben yaparım." diye fisıldadı.

Ömer gergince elini ensesine götürüp kaşıdı ve hızlıca banyodan çıktı.

***

Defne gevşemiş bedenine Ömer'in bornozunu geçirip kuşağını sıkıca bağladı. Kıyafetleri yerde ıslanmış halde öylece duruyordu. Banyodan çıkıp yatak odasının kağısını yavaşça açtı Ömer içeride Defne'nin ilaçlarının içindeki yazıları okuyordu. Kızı görünce sertçe yutkundu.  Kıza aşırı bol gelen bornozun yaka kısmı tam kapanmamış kızın beyaz tenini gözler önüne seriyordu.

"Gel Defne" dedi. Fakat sesinde ki yoğun duygular rahatsız ediciydi. Boğazını temizleyip kendine gelmeye çalıştı.

"Sen otur ilaçlarını sürelim sonra da uyursun."

Dedne bir şey söylemeden yatağa oturdu. Ömer elinde krem ile gelip kızın bacağını tutup kendi bacağına koydu. Eline krem sıkıp kızın bacağındaki kemer izine sürdü.

   Bornozu biraz daha açıp yukarılarda yara var mı diye baktı. Fakat pek kolay değildi sanki ecel terleri döküyordu ki kıIn hızlanan nefesi ona pek de yardımcı olmuyordu.

Zor bela bacağına krem sürebilmişti. Sırtına sürmek için arkasına geçtiğinde fısıltı ile konuştu.

"Bornozu çıkar sırtına da sürelim."

Defne eli titreye titreye kalbi çarpa çarpa bornozun kuşağını çözdü. Kalbi yerinden çıkacak gibi hissediyordu.  

Yavaşça omuzlarından kaydı bornoz. Kuruk sokumuna geldiğinde durdu.

Ömer kendini iyi hissetmiyordu. Oda mı  çok sıcaktı yoksa içi mi yanıyordu bilmiyordu. Önünde birkaç morarmış yerler haricinde bembeyaz ten duruyordu.

Eline tekrar krem sıktı ve kızın sırtında ki yaralara sürmeye başladı. Eli kızın sırtı ile temas edince Defne belini germişti.

Ömer işkence diye geçirdi içinden. İçinde bulunduğu bu durumun tam bir işkenceydi.

Daha fazla kızın sırtına bakmak istememişti. Kafasını yana çevirdiğinde unuttukları şeyle yüz yüze gelmişti ki Defne de başını yana çevirince aynada göz göze gelmişlerdi.

  Aceleyle yazdım umarım beğenirsiniz. Hatam varsa affola. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Görüşmek üzere

KARANLIK KUYU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin