9

2.5K 108 75
                                        

"Ben umudumu her sabah daha iyi olacak diye kalkıp, her gece daha beter yatarken kaybettim."

Şimdi yorgun düşmüş bir kalp, ruh ve beden yatıyordu yatakta. Ağlamaktan gözkapaklarını açamaz haldeydi. Yanağında ki sızı içinin acısına karışmış ve ruhuna bırakılan izler yavaş yavaş bedenin de yer edinmeye başlamıştı. Elini yanağına götürdüğünde acıyla inledi. Eline gelen kabarıklıklar ile tahmin edebiliyordu yüzünün halini. Açlık, yorgunluk ve acı tüm gücünü tüketiyordu. Gözlerinin içi kızarmış altları ise morarmaya yüz tutmuştu. Ne kadar süredir yatakta yattığını bilmiyordu fakat odanın kararmış olması akşam olduğunun habercisiydi.

Yıllar önce yaşadıklarının tekrar başına gelme ihtimali  şimdi burada acıdan ve açlıktan ölmek için dualar etmesine yeterli bir sebepti. O iğrenç adamın ona dokunması ruhen ve bedenen kirletiyordu genç kızı. Belki bedeninde ki kirlerden arınırdı fakat ruhundaki kirler arınır mıydı?

Ona yardım edecek tek kişi vardı. Bunu bilmek az da olsa içini rahatlatmaya yetiyordu.

Ömer elleri kolları bağlı oturuyordu. Elinden hiç bir şey gelmemesi sinirlerini bozuyordu. Saat akşamın onuydu. Ve Defne on iki saattir ortalıklarda yoktu. Gidebileceği yerler hakkında bir fikri yoktu ya da ona düşman birileri var mıydı? aklında bir sürü senaryo kurmuştu bile. Ne kadar kötü düşünmemeye çalışsa da on iki saattir ortalıklarda olmaması iyi şeyler düşünmesini engelliyordu. İlk defa korkuyordu Ömer İplikçi. Daha öce hayatında sorumluluğunu aldığı kimse olmamıştı. O yüzden birileri için kaygıda duymamıştı. Eğer bu kadar iletişim kurduğu biri olmasaydı sadece üzülürüdü. Ama şimdi durum çok farklıydı. Asistanıydı, Müştemilatında kalıyordu. Defne'nin ise güvendiği ve hayatın da olan tek kişi olması kayıtsız kalmasını engelliyordu.

Sıkıntı içinde bir sağa bir sola volta atarken masada ki telefonun çalması ile hemen eline aldı. Ekranda ki isim içinde ki tüm umutlar yerle bir olmuştu. Sıkıntıyla nefesini dışarı verip aramayı yanıtladı.

"Efendim Sinan."

"Ömer ben İstanbul'dayım sen evde misin sana geleyim?"

"Evdeyim gel."

Telefonu kapatıp koltuğa fırlattı. İçinde ki sıkıntı geçmek bilmiyordu ki Defne'yi bulmadan da geçmeyecekti.

Sinan çocukluğundan beri en iyi hatta tek arkadaşıydı. Yetimhanede tanımışlardı birbirlerini. Kardeş olmak için kan bağına gerek olmadığını o zaman anlamışlardı. Ömer'e göre daha neşeliydi Sinan. Ömer sadece Sinan'ın yanında gerçek Ömer olurdu. Daha samimi daha sıcak. Geçmişinde yaşadıkları insanlara her zaman mesafeli davranmasına sebep olmuştu. Bu durumu sevmiyor değildi. Yalnızlık onun için sahte kalabalıklardan daha iyiydi. Zaten böyle olduğu için Ömer İplikçi idi. Soğuk, yakışıklı, çapkın ve yakışıklı onu tanımayanlar böyle bilirlerdi.

Çalan zil ile oturduğu koltuktan kalkıp kapıyı açtı. Üç aydır göremediği arkadaşına sarıldı.

"Hoşgeldin. Kardeşim."

"Hoşbuldum. Olum özlemişim lan."

"Bende özlemişim. E geç içeri."

Sinan salona geçerken Ömer kapıyı kapatıp mutfaktan iki bardak kahve ile salona geçti. kahveleri koltuğun önünde ki masaya bıraktı.

"Haber vermedin geleceğini."

Sinan masadeki kahveseni eline alıp bir yudum aldıktan sonra cevap verdi.

"Belli değildi ne zaman döneceğim işim erken bitince atladım geldim. Ee ne oldu buralarda bensiz?"

Ömer derin bir nefes alıp bi şey olmadı diye geçiştirdi. Şuan aklına getirmek istemediği gerçekler vardı. Fakat aklına getirmemesi bir şeyi değiştirmiyordu. İçinde ki sıkıntıyı karşısında heyecanla yeni tanıştığı kızlarla yaşadıklarını anlatan adama belli etmemeye çalışıyordu ki bu onun için hiç zor değildi. Duygularını insanlardan saklamak belki de bu hayatta en iyi yapabildiği ikinci şeydi. İlki ise işiydi.

***

Cahit sessizce açtığı kapıyı yine sessizce kapattı. Elindeki mumu yatağın yanında ki komidine bırakıp yatakta bitkince uyuyakalmış kızın yanına ilişti. Odayı yalnızca mum ışığı aydınlatırken kızın kızıl saçları parlıyordu. Cahit ellerini kızın kızıllarında gezdirdi. Genç kız derin uykuda idi. Yorulduğu hayattan kaçıp uykunun şefkatli kollarına sığınmış ve bir daha çıkmak istemiyordu. Cahit Defne'yi Zeynep'in gençliğine benzetiyordu. Zeynebi daha ilk gördüğü anda vurulmuştu ona. Lakin Zeynep'in abi demesi onu çileden çıkarıyordu. Birde üstüne sevdalısı olduğunu öğrenince çıldırmıştı. Ve çok zaman geçmeden onu kendinin kılmıştı.

Evlendiklerinde Zeynep hiç bir zaman ona yüz vermemişti. Zorla birlikte olurdu ve o gecelerin ruhuna sanki bir kor ateş düşmüş misali acıları ve izleri hiçbir zaman geçmemişti.

Şimdi bu saçlarını okşadığı kızıl onun olacaktı ve o ölene dek ona boyun eğip istediğini yapacaktı. Böyle düşünüyordu.

Elleri kızıl saçlardan genç kızın beyaz boynuna indi. Burnunu kızıl saçlara dayayıp derin bir nefes aldı bu anı sekiz yıldır bekliyordu. Tam sekiz yıl önce her şeyi planlamıştı.

İçerideyken dışarıda adamları olan biriyle tanışmıştı. Onun sayesinde onu öldü biliyorlardı. Dışarıda ki adamlardan biri polis kılığına girerek Defne'ye böyle söylemişlerdi.

Elleri kızın vücudunda arsızca dolaşırken kulağına yaklaşarak şu sözleri fısıldadı.

"Bıraktığım işi tamamlayacağım az kaldı, çok az."

***

Güneş her zaman ki rutinini yapmak üzere semaya yükselirken genç adamın gözüne uyku girmiyordu. Sık sık solukları hızlanıyor kalbi sıkışıyordu. Dünden beri haber alamadığı kızı deli gibi merak ediyordu. Başına bir iş geldiğine emindi. Artık izin verdiği için kendini suçlamaya başlamıştı.

Daha fazla duramayacağını anlayıınca evine yakın olan eminiyete son hız gitmeye başladı. İçeri girdiğinde farklı bir memur ile konuşup işlemleri başlattı. Tüm hastanelere haber verilmeye başlandı en son gittiği yerlerde ki kamera kayıtları incelenmek üzere görevli kişilere verildi.

Bir gelişme olursa haber vereceklerini söyleyerek gönderdiler. Ömer kliniğe gidip Hastaları ile ilgilendi. Bir çok birikmiş dosya işini halledip klinikten çıktığında hava çoktan kararmıştı. Kafasını dağıtmak amacıyla arabasını bara sürdü.

***

Defne onu öpmeye çalışan adımı itmek için büyük çaba sarf ediyordu. Son kalan güç kırıntıları le adamın kasıklarına dizini geçirdi. Adam acı içinde kıvranırken kaçmak için kapıya yöneldiğinde saç diplerinden tutulup yatağa fırlatıldı. Kafa derisinin koptuğunu düşünüyordu. O kadar çok acımıştı ki gözünden birkaç damla inci tanesi düşüvermişti.

Gözlerinden öfke fışkıran adamın kemerini çıkardığını görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Sonun yavaş yavaş geldiğini hissediyordu.

adam elindeki kemeri ikiye katladı. Defne ne olduğunu anlamadan yüzüne bir kırbaç misali vurulan kemerin odada yankılanan sesini daha sona ise acısını hissetmişti. Acı içinde inim inim inliyordu. Daha sonrasında sırtına karnına ve bacaklarına ardı arkası kesilmeyen kemer darbeleri ile bir süre sonra acıdan gözleri kararmıştı.

***

Ömer bilmem kaçıncı bardağı kafasına dikerken iki saattir yanında konuşan kadını takmıyordu. Kadının ne istediğini çok iyi biliyordu ve istediğini ona verecekti. Ayağa kalktığında dönen başını umursamadan kadının elini tutup üst katta bulunan odalara ilerlemeye başladı.

Ömer napıyon olum.😂😂

Vote ve yorumsuz geçmeyin. Hatam varsa affola. Belli değil ama diğer bölüm geç gelebilir haberiniz olsun.

KARANLIK KUYU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin