2

4.1K 146 47
                                        


Bir insan yaratmanın maliyeti çok düşüktür. Yumurta, sperm ve kafi miktarda şevhet ve işte dünyadasın. Zarlar atıldı, kaderin artık belli. Doğduğun yer, sevgisiz baban,kifayetsiz annen, zorba ilkokul öğretmenin,parasızlık,hiç bir işe yaramayan arkadaşlar,hep ters giden işler,hep dibe vuran ekonomi,hep bir yerlerde savaş,ölüm,sonu gelen dünya. İşte senin kaderin, eşitlik, adalet, umut, bunlar hep boş laf, biliyorsun, bunlar hep kader kısmet diyorsun, biliyorum. Sindir, kabullen, itaat et, fırsatını bulduğunda acıma. Sen de gücünün yettiğine giriş, kader sana nasıl vurduysa sende vur. Kimim ben? Kaçan mı? Savaşan mı? Bu kadarı mı? Fazlası mı? İçine fırlatıldığım hayatı kader bilip kabullenen miyim? Baştan yaratan mı? Sen bana cesaretten söz et, varsa eğer. Sana acı vaad ediyorum. Kan, korku, gözyaşı ve öfke ve yorgunluk ve savaş ve sonunda dünya cenneti. BAŞKA BİRİ OLABİLİRSİN.

...

İki gündür düşünüyorum. Hayallerim için vazgeçecek bir şeyim var mı diye. Aslında öyle çok şeyim yok. Aile, para pul, dost. Mutluluktan vazgeçsem yok. Aşktan vazgeçsem yok. Sevgi? O hiç yok. Hayat bana vazgeçmem için bir şey vermedi ki. Olan şeyleri de daha önce kaybetmişim zaten.  Sanırım vazgeçeceğim bir tek nefes almak var ondan da vazgeçsem hayallerime ulaşamam zaten.

...
"Gülmek bilinçle olan bir şey değil. İstemsiz, bilinç dışından gelen bir şeydir."

Ömer sınıfa göz atıp masasına oturdu.

"Peki düşen bir insana neden güleriz?"

Sınıfın popüler kızı hemen atladı.

"Komik olduğu için hocam."

Ömer gözlüklerini gözüne takıp;
"Yerinde olsam hayatta kalmak  için zekâma güvenmezdim."

Sınıftan koca bir kahkaha tufanı koptu o an

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Sınıftan koca bir kahkaha tufanı koptu o an. Ömer bir elini kaldırıp susturmuştu. Kız bozulmuş bir şekilde cevap verdi. "Elbette hocam."

... 

Kaderimin değişeceği gündü bugün. Hayatımı sorgulatacak soruyu soran hocamın odasına ilerliyordum.  Hem bu koridor çabucak bitsin istiyorum hem de bitmesin.

Kapıyı iki kere tıklattım. İçeriden gel sesini duyunca girdim. Yine her zaman ki gibi temiz ve düzenli masasında çalışıyordu. Eliyle koltuğu işaret edince oturdum.

"Hocam hani sormuştunuz ya hayallerin için nelerden vazgeçersin diye. Ben düşündüm. Benim hayatımda hayallerim için  vazgeçmeye değecek hiç bişey yok. İlla bi şeylerden vazgeçmem gerekirse neyden vazgeçerdim onu da bilmiyorum. Ama eğer siz beni idareye bildirirseniz, ben hayallerimden vazgeçmeye mahkûm bırakılmış olucam. Biliyorum yaptığım suçtu. Ama benim tek çıkış yolum bu okul. "

"Senin iyi bir psikolog olacağına eminim kızıl. Emin ol seni idareye bildirip o gerizekâlılara ders anlatmayı hiç istemem."

Genç kız minnetle gülümsedi hocasına. Cidden bu adam göründüğü gibi acımasız değildi.

...

Yıl: 2000

küçük kız evden kaçıp evlerine yarım saatlik uzakta olan parka gelmişti. Yaz olduğu için park doluydu. Salıncakta sallanan çocuklar. Kumda misket oynayanlar. Küçük kızın gözüne az ilerde ağacın altında bebekleriyle oynayan bir kız takıldı. Koşarak yanına gitti.

"Meraba bende seninle oynayabilir miyim?"

Karşısında ki kız kafasını kaldırıp ona baktı. Kaşlarını çatıp bebeklerini kendine çekti. "Hayıır! oynayamazsın.?
Üzülmüştü minik kız oysa ne hayaller ile gelmişti yanına.
"Neden oynayamam?"
"Çünkü kirlisin ellerine bak. Bebeklerimi kirletirsin."

Minik kız ağlayarak uzaklaştı. Gidip bir bankın üzerine oturdu. Buraya gelmeden önce babası kömürlükten kömür getirmesini istemişti. Evde tüp bittiği için bahçeye ateş yakıp yemek yapıyorlardı. Küçük kızın astımı olması babasının umrunda bile değildi. Zaten kömürlükten çıkınca bir kriz geçirmişti.

Kiçük kız hâlâ bankta oturmuş ağlarken önünden telaşlı bir kadın geçti. Daha sonra arkasını dönüp küçük kıza baktı. Yanına oturup kızın yüzünü elleri arasına aldı.

"Neden ağlıyısun sen?"

Küçük kız burnunu çekip omuzlarını düşürdü.

"Beni kimse oyunlarına almıyo."

"Annen baban nerde bakıyım ssnin?"

Küçük kız omuzlarını silkip "evdeleer."

"Hay allah benim de işe yetişmem lazım evin uzak mı?

Evet anlamında kafasını salladı.
Genç kadın dudaklarını büzüp etrafına baktı.

"Hadi gel seni evine bırakayım."

Kızın elinden tutup tarif ettiği yollardan gitmeye başladılar.

"Abla sen ne iş yapıyosun?"

"Ben psikoloğum."

"Pikulok ne?"

Kadın kahkaha attı." Pikulok değil p-si-ko-log. Yani nasıl anlatsam. Mutsuz insanların dertlerini dinleyip onlara ilaç ve tavsiyeler verip onları mutlu etmeye çalışan bir meslek psikolog."

"O zaman büyüyünce ben de pikulok olup insanları mutlu edicem."

GÜNÜMÜZ

Huzurla açtı gözlerini. Hayatın da ilk defa mutlu başlıyordu doğan güne. Yataktan kalkıp hemen hazırlandı. İdolü olan insan onun iyi bir psikolog olacağına inanıyordu. Bunu ondan duymak dahada hırslandırmıştı genç kızı.

Koşarak durağa gidip otobüse bindi ilk ders Ömer hocanındı. Geç kalmak istemiyordu. Eğer geç kalırsa derse giremezdi. Otobüsten inip koşar adımlarla okula girdi.  Dekan odasının önünden geçerken içeriden çıkan kız ona seslendi.

"Defnee dekan seni çağırıyor acilmiş."

Şaşırmıştı. Dekan onu neden çağırmış olabilirdi ki?

"Neden çağırıyor?"

"Ne bilim ben gir öğren."

Defne kapıyı çalıp içeri girdi.

"Hocam beni çağırmışsınız?"

"Defne sen misin?"

"Benim hocam."

"Para karşılığı ödev yapıyormuşsun. Bunun suç olduğunu bildiğini varsayıyorum. Bursun kesildi. Bir daha ki ay okul taksidini ödemezsen okula veda et."

Genç kız duydukları ile ağzı dili lal, kulağı ağraz olmuştu. Nasıl olurdu bu söylemicem demişti.

O an genç kız anlamıştı. Bu hayatta eğer bir saniye mutlu olsa yine bi bok oluyor ve hayat ona bir saniyelik mutluluğun bedelini misli misli ödetiyordu.

Hatam varsa affola.

25 vote 20 yorumda yb gelecek.

KARANLIK KUYU +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin