Gözlerime kenetlenmiş bir çift kırmızı göz... Sert ve soğuk bakışlar... Acizliğimi ortaya seren yalnızlık... Ürperen kalbim... Korkum, nefretim, kalabalık kimsesizliğim... İşte ben, Emma Clack... Babasının kızı. Dengesiz bir ruh hâli olan 19 yaşındaki, bedeni genç ama ruhu çökmüş kız. Bacaksızın önde gideni. Çakır gözlü, kumral tenli. Uzun boylu, zayıf. Sabahtan akşama kadar erkeklerle top koşturan, kavga edip laf atan, küfürler savuran...Edepsiz biri değilim, hiçte olmadım. Sadece emrivakileri seven küçük bir oğlan çocuğu gibi davranıyorum o kadar. Bazen bir dekanı bile çıldırtabilecek kadar ciddi olabiliyorum ama aslında kendisini sevindiren en ufak şeylere dahi gülen bir kişiyim. Erkeklerin kankası, onların ' Barbie abisi' yim... Ben buyum, ne annemin olmamı istediği küçük hanımefendiyim ne de James'in dediği gibi bir prenses. İşte tam önünde durduğum, çam ve kan kokusunu soluduğum bu adamın dediği gibi... Vahşi biriyim.
Çok yakındık. Çam kokusu bana, ölümü anımsatıyordu. Ölüm rıhtım, bense bu rıhtımdan teğet geçen bir gemi... Beynim bana toparlanmamı emretti ve bedenim buna itaat ederek bir kaç adım geri çekildi. Kaşlarımı çattım ve gözlerini gözlerime kenetlemiş canavara anlamsız bir bakış attım. Kursağımda hapsolmuş sıtmalı kelimeler, özgür kalmak için boğazımı yumrukluyordu. Yutkundum ve sesli bir şekilde nefes alıp verdim. Tüm gözlerin üzerimde olduğu kanısına varabilmek için kâhin olmaya luzum yoktu. Bu bârizdi. Konuşmaya başlamam çok sürmedi.
" Sen... O'sun! " diye bağırdım.
Şahlanmıştım. Bu, karanlıktan korkan çocuğun, sesli bir şekilde şarkı söylemesine benziyordu. Kelimelerle korkuyu öldürmek... Belki, benim yaptığım da buydu. Kelimelerimi korkularıma doğrulttuğum, bir silah olarak kullanmak...
Ellerimi Angelo adındaki yaratığın göğsüne koyarak onu sert bir şekilde ittim. Fakat tüm gücümü kullanmama rağmen yerinden milim oynamıştı.
Kafamda oturmamış bir ton şey vardı. Sorularım cevaplanmamıştı ve benliğim belirsizlik kuyusunda ölüm kalım savaşı vermekteydi. Yaşadıklarımın ciddiyeti benim düşüncelerimi bastıracak bir çığlık attı. Deli cesareti dedikleri tam da şu anın kanıtıydı.
" İnsanla beslenen bir yamyam." Gözlerimi kıstım ve ona iğrenir gibi bakmaya başladım. "Aciz zavallı bir yamyam. İsteklerinin iradesine hükmetmesine izin veren zavallı bir yamayam. " Ellerimi Angelo'nun göğsüne vurarak onu tekrar ittim, bu sefer iki adım gerilemişti.
O, kaşlarını kaldırdı, şaşkın şaşkın bana bakarken bunu beklemediğinden emindim. Herkesin içinde ona böyle davranmam sinirlenmesin sebep olmuştu. Öfke soluduğunu, gerilen yüz hatlarından anladım. Vucudumdaki kanın çekildiği, bedenimin acıdan kıvrandığı gece aklıma geldikçe aynı acıyı tekrar tekrar yaşıyordum.
Kaşlarını indirmeyi başardı ama çatılmasın engelleyememişti. Gözlerimi kaçırmak hiç adetim değildi ve ben bunu asla yapmayacaktım. Tabi o sırada dikkatimi dağıtan o şey olmasaydı...
***
Bir kahkaha... Ne kadar itici olabilir? Ne kadar yapmacık ve ne kadar lüzumsuz? O saniyelerde, tam da bunu düşünüyordum. Sebebi ise, kulağıma gelen, anlamsız bir kahkaha sesiydi.
Kafamı kahkahanın geldiği yöne doğru çevirdiğimde,az önce beni iten adamın yüzüyle karşılaştım. Sert yüz hatları yumuşamış ve az önceki öfke kokan durumu yerini eğlenen bir şebeğe bırakmıştı. Lanet olsun ne bok bir şeyin içindeyim ben? Piç dedim diye mi bu kadar güldü, hayır da bu onu niye bu kadar neşelendiriyor? Sinirlenmesi gerekmez miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM MELEĞİ
Vampir"Kanını istiyorum..." "Beni kışkırtıyorsun..." "Benim için senden daha zor ahmak!" "Hımm çok güzel kokuyorsun...!" "Bir vampir bir kandan ancak bir nedenle vazgeçer prenses... " "Sana yaptığım haksızlıktı. Özür dilerim küçük cadı. Beni affet..." "Ba...