Kahvaltıdan sonra annemin karşısına geçip test çözmeye koyulmuş, bir yandan da kulaklıklarımı takıp müzik açmıştım. Annemin de -istediğim gibi- pek bir hoşuna gitmiş olacaktı ki önüme dizmediği atıştırmalık kalmamıştı yani. Kadın mutlu olunca yediriyordu işte. Öyle ki neredeyse salonu kapatacaktı sırf dikkatim dağılmasın falan diye. "Gürültüden rahatsız olmam," desem de anlamıyordu. Dikkatim dağılırmış, sınav atmosferi lazımmış, çıt çıkmamalıymış.
Önümdeki Acıbadem kurabiyesini kemirmeye devam ederken sonuncu Coğrafya sorusunu da çözdüm ve sıkıntıyla iç çektim. Ardından şakaklarımı ovarak rahatlamaya çalıştım ve o sırada müziği durduran bildirimi duyar duymaz telefonumu elime aldım.
Merve:
Günaydın
Eğer yakınlarda oturuyorsan
beraber geçelim mi Kadıköy'eBu kız benimle arkadaş mı olmaya çalışıyordu? Eh, ötesini düşünmemeye karar vermiştim, ne de olsa kızın sevgilisi vardı. Sevenlerin arasına da girilmezdi. Kendime bunu tekrar ve tekrar hatırlatıp moralimi bozmaktan zevk alıyordum da.
Ben:
günaydın
Bostancı'dan metroyla geçiyorum
sen nerdesinMerve:
Kozyatağı
metroya binme bu seferlik
Ben arabayla gelir alırım seni☺Bana kendini borçlu hissettiğinden, diye hatırlattım kendime tekrar, ondan böyle davranıyor. Başka bir sebebi olamaz!
Ben:
Tamam olur
görüşürüz😊Yavaş nefes al, dedi iç sesim alaylı bir sesle. Kalbin fırlayacak göğsünden! Git de annenin gözüne gir önce, ondan sonra eğlenirsin!
Peki, canım iç sesim, peki! diye ciyakladım kendi kendime ve biraz da Matematik testi açtım önüme. Bu gidişle babamın iddiasını da alacaktım kesin. Eğer Marmara'yı tutturursam beni bir arkadaşımla olmak şartıyla yurtdışına gönderecekti sınavdan sonra. İstediğin yer, istediğin arkadaş, demişti. Sen kazan da bir, bakarız detaylara Asenacığım!
Matematik sorularının sonuna geldiğimde kitapçıdaki vardiyama bir buçuk saat kalmıştı. Bu yüzden, test kitabını kapattım ve oturmaktan yassılaşan kıçımı da kaldırdım sonunda.
"Kaç soru çözdün, çalışkan kızım benim?" deyip gülümsedi annem, yine kinayeli bir ses tonu takınırken. Anne işte, ne yapsan beğendiremiyordun!
"120'ye tamamladım, devam ederim akşam," derken cici kız kılığına girmiştim ben de yine, "merak etme, yemeğe geleceğim bugün. Şimdi kitapçıya geçeceğim, bir arkadaşım almaya gelecekti."
Anneye hesap verme görevimi de başarıyla bitirerek odama yol aldım. Üzerime bir gömlek ve siyah bir tayt geçirip saçlarımı tepeden topladım. Batuhan'dan yürüttüğüm parfümü de -erkek parfümleri daha güzel kokuyordu- üzerime boca ettikten sonra çantamı omzuma astım ve odamdan çıktım. Nasıl bir dakiklikse, o anda telefonum çalmaya başladı. Ekranda yazan Merve ismini okur okumaz derin bir nefes aldım ve aramayı onayladım. "Alo?"
"N'aber?" diye yanıtladı beni neşeli bir sesle Merve, "hazır mısın diye soracaktım. Şimdi çıktım ben.""Evet," dedim hemen, onu bekletmek istemezcesine, "çıkıyordum evden ben de."
"Tamam canım," evet, samimiyetsiz arkadaşlık hitaplarına da başladığına göre kesin kankası yapacaktı bu beni. "Minibüs Caddesi'nin üzerinden geliyorum ben, sen nerede olursun?"
"Eee," böyle bir anda sorunca kafam karışmıştı, ne yapayım be?
Tabi tabi, ondandır kesin, dedi imalı bir sesle iç sesim, araya girmekten çekinmeden. Annem yetmezmiş gibi, bir de bundan çekiyordum işte sarkazmı.
"Tamam, ben de caddenin başına iniyorum o zaman," deyip rahatça verdim tuttuğum nefesimi. Aynı zamanda da portmantodan spor ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim. "Görüşürüz?"
Kıkırdadı. "Görüşürüz, tatlım." Telefonu kapatırken göz devirdim. Bana bu şekilde hitap ederek işimi zorlaştırıyordu. Tamam, arkadaşı olacaksam olurdum olmasına ama bu kadar da gözüme sokmasına gerek yoktu ki arkadaşlık bölgesinde olduğumu yahu!
Binadan çıktım ve seri adımlarla siteden ayrılıp metronun karşısında kalan sokaktan aşağı indim, daha sonra göbekten sola saptım ve Minibüs Caddesi'ne adımlamaya başladım.
HSBC bankasının önüne varınca duvar kenarına oturdum ve zaman geçirmek için Instagram'a girdim. Gönül isterdi ki onu stalklayabileyim ama adından başka bir şey bilmiyordum ve henüz casusluk konusunda da geliştirememiştim kendimi. Ben de LGBT sayfalarında gezindim. O sırada gözüme bir yürüyüş programı takıldı ve onun hakkında okumaya başladım. Bu yaz belirli günlerde yapılacakmış, katılımcı topluyorlarmış. Yürüyüş hakkındaki bilgilerin ekran görüntüsünü aldım. Hemen sonra üstten bir mesaj bildirimi geldi.
Merve:
Başını telefondan kaldır da gel hadi☺Mesajı okumamla beraber dediğini yaptım ve Merve'nin gülümseyen suratıyla karşılaştım. Ayaklanıp arabanın ön koltuğuna bindim ardından.
"Hoş geldin," gülümsedi, "telefonun içine düşmüş gibiydin," dedi kıkırdayarak, arabayı sürmeye başladığında. Eğer bana yazma olasılığı olsaydı, bunun bir çeşit hesap sormaca falan olduğuna inanırdım. Platonik takılacaktım sanırım gerçekten de. Bakamıyordum işte ona arkadaş gibi falan!
"Yok ya," diye güldüm bu yüzden de, ciddiye alarak dediğini, "sadece Insta'da geziyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Hon'ya ⚢
Teen Fictionİşi almam uzun sürmedi. Kitapçıyı işleten, Alya Kızıltan isimli genç bir kadındı. Yeni açmış burayı, bir sene olmuş daha. Çalışan aranıyormuş hala da. Üzerime kitapçının adı -Hon'ya- ve logosunun baskısıyla süslü bir tişört verdikten sonra hazırdım...