Bir hafta sonraki, son sınavımın da yarın bitecek olmasıyla, üzerimdeki çalışma yükünden kurtulmuş ve rahat bir kafayla kendimi kitapçıda bulmuştum yine. Haziran ilerledikçe havalar iyice açılıyordu. Tam tatil yapmalıktı ama ne yazık ki Ağustos ayına kadar sonuçlarımı beklemek zorundaydım, ki böylece yurtdışı hayalim de gerçek olabilirdi diye umuyordum. Belki bir kaçamak yapardım Merve'yle; Isparta'ya gitmeyi planlıyordu yakınlarda ve beni de çağırmıştı. Eh, ailem olur derse bir an bile düşünmeden gelirdim tabi onunla.
Merve ile beraber Death Note adlı mangayı karıştırıyorduk. Burası aynı zamanda Japonya'dan gelen manga ile anime figürleri ve cosplay kostümlerini satan bir dükkandı ne de olsa. Öte yandan, Meryem yoktu; galiba Sakarya'daki yazlığına gitmiş ailesiyle. Ondan kurtulduğum için mutluydum; her şeye burnunu sokuyordu.
O sırada dükkanın kapısı aralandı. İçeri giren kızı görünce, dalgınlıkla mangaya geri döndüm, sonra kafamı kaldırıp ona baktım yine. Dilruba'ydı bu. Ne arıyordu ki Moda'da? Hayret, şu sevgilisi Azra'yla beraber olması gerekmiyor muydu?
Gözleri etrafta geziniyordu. Merve'ye Dilruba'yı işaret ederek, ayağa kalktım. Tesadüfler peşimizi bırakmıyordu gerçekten. Ayrıca, bu sefer bizden kaçamazdı.
Zorbalar sizi, diye güldü iç sesim alayla. Rahat bıraksanıza kızı.
Kötü bir amacım yoktu aslında. Sadece neden burada olduğunu soracaktım.
"Dilruba!" Adını duymasıyla sesin geldiği yöne döndüğünde, gözleri gözlerimi buldu. Pek bir şaşkındı. "Burada ne işin var?" diye sordum merakla. Onun böyle dükkanlarda gezeceğini beklemiyordum hiç.
"Azra'ya alabileceğim birkaç manga bakıyorum da," dedi bana aynı garipsemiş bakışları atarak.
"Anladım. Birkaç gündür burada çalışıyorum da, ondan şaşırdım bir an," deyip kıkırdadım salak salak, "bu arada şu geçen gece neden selam vermedin? Seslendim ama pek duymadın galiba." Merve de yanıma gelmişti bunu sorarken.
"Görmemişim," diye gülümsedi, sahte bir şekilde; Meryem sayesinde bunu anlamak benim için oldukça basitti artık. "Neyse, ben biraz araştırma yapayım," diyecekken gözü Merve'yi buldu. Yüzü düştü. Acaba okul arkadaşı olduğundan, dedikodusu çıkacak diye mi çekiniyordu? İyi de, Merve öyle bir şey yapmazdı ki. Bu kız biraz fazla paranoyaktı galiba.
"Dilruba, merhaba," diyerek gülümsedi Merve, samimiyetle. "N'aber?"
Bir an için gözleri etrafta gezindi, sonra sanki pes etmiş gibi Merve'nin ela ile kahverengiye kaçan gözlerini buldu. "İyi, her şey aynı valla," dedi tıpkı onun gibi sevecen bir şekilde davranmaya çalışarak. "Senin nasıl gidiyor?"
"İyi. Asena anlattı, sanırım geçenlerde şu kız arkadaşınla pek bir meşgul olduğundan takmadın bizi," dedi Merve, imalı bir kıkırtı eşliğinde. Ona hafifçe vurmamak için kendimi zor tuttum. Kızın üstüne gitmek istemiyordum aslında. Ne de olsa, ben de korkardım ilişkimin aileme ulaşmasından falan.
"Yok canım, görmedim sizi," diye devam etti, biraz tereddüt ederek. "Görsem selam verirdim, ayıp ediyorsunuz."
Merve bana döndü ve güldü. Ben de güldüm ve Merve'nin beline sarılarak Dilruba'ya baktım. Hiç değilse kendisinin peşinde olmadığımı fark ederdi en azından. "Manga mı bakıyordun?"
Belli belirsiz başını salladı. "Hemen ilerde, solda duruyor mangalar," dedim ona bakarak.
Dilruba da -rahatsız olmuş gibi- daha fazla beklemeden aramızdan sıyrıldı ve o tarafa ilerledi.
"Neden bu kadar korkuyor acaba?" diye mırıldandı Merve.
Omuz silktim. "Aynı okuldasınız. Belki dedikodusu çıkar sanıyordur."
Güldü. "Niye böyle bir şey olsun ki? Lisede miyiz biz ya?"
Güldüm. Eh, fazla endişe edince, olmadık şeyler kuruyordun işte kafanda.
Dilruba, mangalardan birini eline aldı. Hızlıca göz atıyordu. Nihayetinde, Tokyo Ghoul ve Suikast Sınıfı isimli iki mangayı seçti ve çizgi romanların arasında ilerleyerek çizim kitaplarını incelemeye koyuldu.
Onu daha fazla izlemedim. O da fark etmiş gibi, gözlerini kaçırıyordu zaten. Dilruba, kitapları kasanın bulunduğu tezhaha bıraktı. Alya ödemeyi hallettikten sonra da kitapçıdan hızlı adımlarla ayrıldı.
"İlginç bir kız," diye söylendim, "biraz da kendinden kaçıyor gibi."
Merve gülümsedi. "Aklıma gelmişken, dün Caner beni Instagram'da bir LGBT paylaşımına etiketlemiş," dedi telefonunu açtıktan sonra. Ekranı bana çevirdi, "Taksim'de, İstiklal Caddesi'nde Onur Yürüyüşü varmış. Bizi de davet etti."
Üç gün sonraydı. 20 Haziran yazıyordu paylaşımın altındaki açıklamada. Omuz silktim. "Bana uyar, Mervem."
Aptal kız, diye cırladı ukala iç sesim. Ailenin kulağına gitsin de gör sen. Umarım sağlam kalırsın. Tazyikli suyu kıçına yememeye çalış.
Umurumda değildi. Bundan da kurtarırdım ben paçamı. İlk defa böyle bir şey yapacağımdan, çok hevesliydim. Bir işe yaramasa da, sesimi duyurmak istiyordum Merve ile.
İç sesim ekledi. Bence sadece canına susamışsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
📚Hon'ya ⚢
Teen Fictionİşi almam uzun sürmedi. Kitapçıyı işleten, Alya Kızıltan isimli genç bir kadındı. Yeni açmış burayı, bir sene olmuş daha. Çalışan aranıyormuş hala da. Üzerime kitapçının adı -Hon'ya- ve logosunun baskısıyla süslü bir tişört verdikten sonra hazırdım...